İstanbul’daki depremin ardından UEFA İstanbul Temsilciliği’nin açılış törenine katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, depremin siyasete alet edilmemesini istedi.
“Bugünler siyaset yapma değil, bir olma, beraber olma dönemidir” dedi.
Cumhurbaşkanı’nın arada bir “onlar-bunlar” diye konuşmaktan vazgeçtiği oluyor.
Bu deprem işinde de böyle oldu. Ama sadece lafta, gerçek hayatta bu dediğini yaptığını hiç görmedik.
Mesela depremin hemen ardından kendi başkanlığında İstanbul’da AFAD’da yapılan toplantı bunun bir örneği.
Erdoğan’ın yönettiği toplantıda bakanlar, AKP yöneticileri, Vali, Garnizon Komutanı ve kentteki üst düzey sivil-asker bürokratlar vardı ama İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanı, CHP’li ilçe belediye başkanları yoktu.
Halkın seçtiği belediye başkanlarından dördü hapisteki hücrelerinde oturuyordu, Belediye Meclisi’nin seçtiği vekilleri ise toplantıya çağrılmamıştı.
İBB Başkan vekili Nuri Aslan, Erdoğan’ın katıldığı değerlendirme toplantısına çağrılmadı
Toplantıya katılanlardan İstanbul’daki belediye seçiminin mağlubu Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum da daha sonra bir maiyet gazetecisine şunu söyleyecekti:
“İstanbul toparlanamayacak bir şehir değil. Hep beraber hareket edip, seferberlik ruhuyla çalışırsak, İstanbul’daki riski en aza indirir, birkaç yıl içinde toparlarız. Biz bu işin üstesinden geliriz.”
Bu tür açıklamaları maiyet gazetecilerine yapıyorlar ki karşılığında “İstanbul’da büyük bir deprem olacağı çeyrek yüzyıldır konuşuluyor, bu süre boyunca da siz hep iktidardaydınız. Bu kadar kolaydı, niye bugüne kadar yapmadınız” sorusuyla karşılaşmasınlar.
Millet deprem nedeniyle can derdindeyken öğrendik ki Kanal İstanbul için kanunen inşaat yapmanın yasak olduğu Sazlıdere Barajı havzasında inşaata da başlamışlar.
Bu inşaatı durdurmak isteyen İSKİ yöneticilerine de kumpas kurulmuş, bir gecede hepsini toplayıp hapse attılar.
Bu arada rejimin hatırlı müteahhitlerinden birine de “hiçbir yere çıkmayan yol” ihalesi verilmiş.
Bu otoyolun bağlandığı bir yer, bir yol yok.
Kanal İstanbul çevresinde kurulması planlanan şehir yavruları tamamlanınca, oralarda oturacak olanlar bu yolu kullanacaklar.
Şimdilik müşterisi yok ve bu yol için ne garantiler verildi, onu da bilmiyoruz.
“Hiçbir yere çıkmayan yol” ihalesi bence bu rejimin karakterini en iyi tanımlayan ihalelerden biri oldu.
Bunun bir adım ilerisi de herhalde “altından hiçbir şey geçmeyen köprü” ihalesi olacaktır.
Gerçekten eğlenceli bir ülkede yaşıyoruz ama korkarım eğlenirken öleceğiz!
* * *
At gözlüğü!
RTÜK Başkanı, bir sokak röportajında "at gözlüğüyle bakmak" deyiminin kullanılması üzerine savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. Savcı beyler ve hanımların bu arkadaştan gelen ihbarlara rejimin at gözlüğünü takmadan bakmalarında yarar var!
Rejimin sansürcübaşı RTÜK Başkanı, sokak röportajlarını “daha sıkı” denetleyeceklerini söyledi.
Bunu kaç kere söyledi bilemiyorum, sıkça tekrarlıyor.
Bu kez konuşmasının nedeni “Sokak Kedisi” isimli YouTube kanalında yapılan bir röportajda söylenen bir cümle.
Sokakta röportaj yapan kanalın yöneticisi, sorusuna yanıt veren birisine "Umarım biraz önce bahsettiğiniz at gözlüklerinizi siz çıkarırsınız" deyince, rejimin trol ordusu harekete geçmiş.
Bunun üzerin sansürcübaşı da savcılığa suç duyurusunda bulunmuş: “Toplumu kin ve düşmanlığa tahrik ediyor” diye.
Hızını alamamış, kendi yetki alanı içinde olmayan bu mecrayı daha da sıkı denetleyeceğini söylüyor.
Bunun nesine alındılar bilemiyorum.
“At gözlüğüyle bakıyorsun” dediğimizde kimseye “at” demiş olmuyoruz.
Bu bir deyim ve deyimi oluşturan kelimeler bir araya geldiğinde kendi anlamlarından farklı bir anlam ifade ediyorlar.
RTÜK Başkanı yoksa bunu bile bilemeyecek kadar okuma yazma özürlü mü?
Bu tür sokak röportajlarda görüyoruz ki halkımızın bir bölümü ister AKP yandaşı olsun ister AKP karşıtı olsun, meselelere böyle bir “at gözlüğüyle” bakıyor.
Ve at gözlüğüyle olayları değerlendirmeye çalışan birisine “at gözlüğüyle bakıyorsun” demek de suç değildir.
Hele hele halkın bir bölümünü, diğerine karşı düşmanlığa sevk etmek anlamına hiç gelmez.
Kaldı ki bu suçun oluşması için toplumsal barışı bozacak yakın bir tehlikenin de ortaya çıkması lazım ki bu röportaj nedeniyle bugüne kadar bir kişinin bile bunu kanamadı.
Sansürcübaşı da kesinlikle bunu biliyor olmalı.
Ama yine de kendisini alamıyor, kendince gazetecilik yapmaya çalışan bir kişi hakkında suç uyduruyor.
“Suç uydurmak”, kanunlarımıza göre suçtur.
Savcı beyler ve hanımlara bunu hatırlatmam gerekiyor mu bilmiyorum ama bu arkadaştan gelen ihbarlara rejimin at gözlüğünü takmadan bakmalarında yarar var!