Piyasa Erdoğan-Bahçeli tartışmalarına odaklandı

19 Mart İmamoğlu krizinin yarattığı büyük tahribat, siyasi tercihlerin ekonomi açısından ne kadar belirleyici olduğunu, bir kez daha ortaya koydu. Şimdi “siyasi olarak hükümetin bir yol ayrımına girdiği” tartışılmaya başladı. Bu tartışmalar, ekonominin geleceği açısından hayati öneme sahip ve piyasalar tarafından çok yakından izlenmeye başladı. 

Piyasa ekonomisine sahip ülkelerde siyasetin piyasaları etkilemesi kaçınılmaz. Ancak çağdaş ülkelerde, kurumlar çok güçlü olduğu için, siyasetin yaptığı hataların ekonomiye bu kadar yüksek etkisi görülmüyor. 

Sadece demokratik ülkelerde değil, bazı otoriter ülkelerde de kurumların güçlü olması, yanlış siyasi kararların ekonomiye etkisini azaltabiliyor. Rusya’da Başkan Putin’in Merkez Bankası Başkanı’nın kararlarına uyması, savaş günlerinde bile ülke ekonomisinin çökmesini engelledi.  

Ancak Türkiye’de alınan yanlış siyasi kararların, çoğu zaman, piyasa üzerindeki etkisi yıkıcı olabiliyor. Son örneklerden birini; Rahip Brunson olayında, “diplomatik alandaki restleşmenin piyasaları altüst etmesiyle” yaşadık. Ekonomi büyük zarar görünce Rahip, karşılıksız, ABD’ye gönderilmek zorunda kalındı. 

19 Mart’ta yaşanan İmamoğlu krizinin öncesinde, 2 TÜSİAD Başkanı’nın konuşmaları nedeniyle yargılanmaları, zaten ciddi bir kırılganlık yaratmıştı. Ardından İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilip, ertesi gün tutuklanması ise “bardağı taşıran son damla” etkisi yarattı. Toplumsal olayların devam etmesi, “toplumun hukuk ve adalet konusundaki sabrının taştığını” gösteriyor. 

Bu olayları Rahip Brunson olayından ayıran en önemli fark; bir dış etki ile olmayıp ve dış etkinin giderilmesi ile olayların sakinleşmemesi yani sorun çözülünce bitmemesi. Çünkü bu olaylar Türkiye’nin yapısal sorunlarından kaynaklanıyor ve çok daha köklü çözümlere ihtiyaç duyuyor.  

işte son günlerde yaşanan “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ittifak ortağı Devlet Bahçeli arasındaki görüş ayrılığı” tartışmalarına bu açıdan da bakabiliriz. Bahçeli’nin geçen ekim ayında ortaya attığı yeni çözüm süreci ile ülkenin bundan sonra izleyeceği yola ilişkin önemli bir vizyonu hayata geçirmek istediği anlaşılıyor. Buna karşılık Erdoğan’ın kendi koltuğunun geleceğini korumak adına yaptığı siyasi hamlelerin, bu vizyon ile çeliştiği konuşuluyor. 

BAHÇELİ’NİN ERKEN SEÇİM ÇAĞRISI  

Bahçeli’nin bunun yanında muhalefet partisi CHP’ye de sert bir karşı çıkış  karşı da sert açıklamalar yapıyor. Ancak konuşmalarının, “bir an önce İmamoğlu krizinin çözülmesi” için Erdoğan’a medya yoluyla güçlü mesajlar gönderdiği bölümü, daha öne çıkıyor.  

Bahçeli’nin bu tavrı, daha doğrusu Erdoğan’la bu konudaki görüş ayrılığı piyasalar tarafından yakından izlemeye alındı. Bazı piyasa oyuncuları “Erdoğan’ın yanlıştan geri döneceğini” umarken, İmamoğlu’nun yakında hapisten çıkacağı bile konuşulur oldu. 

Ancak piyasaların kafası bu konuda net değil. Çünkü üçlü koalisyon hükümeti döneminde, “Bahçeli’nin sürpriz biçimde koalisyonu bozup ülkeyi erken seçime götürdüğü” de yakın tarihten hatırlanıyor. 

Siyasi tartışmalar doğal ancak tartışmaların bizdeki kadar ekonomiyi tahrip etmesi bize özgü. Her şeyden önce “7 yılını tamamlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin tüm idari dengeleri bozduğu açıkça ortaya çıktı. Bununla birlikte siyasi tartışmaların ekonomiyi etkilemesi konusunda tampon olması gereken “güçlü kurumların artık olmaması” da sorunu büyütüyor. 

Siyasi ve ekonomik açıdan ciddi bir yol ayrımındayız.