Bu Meclis’te görev yapma deneyimine siyasi vizyon, liderlik kapasitesi, kitleleri etkileme ve yönlendirme becerisi eklendiğinde ortaya ülkenin kaderini etkileyen ve değiştiren liderlerin çıkması tesadüf mü?
Meclis’in (önce başbakan) bir cumhurbaşkanı ve bir de cumhurbaşkanı adayı çıkarmış olması bile minyatür Meclis’e liderlik yapmanın önemini pekiştirmeye yetiyor.
TBMM’deki bakanlıkların yerine daire başkanlıklarını koyduğunuzda fotoğrafı kafanızda canlandırmak hiç zor değil. Parlamenter sistemin yürürlükte olduğu yıllara dönün. İBB’deki daire başkanlıklarını bakanlar kurulunun simülasyonu gibi düşünün.
Erdoğan’ın hükmün kesinleştiğini öğrendiği an…
Ankara’ya gidip de ülkeyi yönetmeye namzet biri için bu konuda verilecek en güzel örnek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan. Erdoğan’ın belediye başkanlığı Siirt’te yaptığı konuşma sonrası 1999 yılında hüküm giymesiyle 4 ay 10 gün kaldığı Pınarhisar Cezaevi’nde kesintiye uğrasa da, “O” siyasi yasağına rağmen cezaevinden çıktıktan sonra Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurdu ve bugün ülkenin cumhurbaşkanı. Oysa İBB’nin yanı başındaki itfaiye binasındaki bir etkinlikte konuşma yaptığı sırada hakkında verilen hükmün kesinleştiğini öğrendiği o an hâlâ gözümün önünde. Yüzü değişmiş, konuşmasını apar topar bitirip belediyenin yolunu tutmuştu.
Başta partinin genel başkanı Recai Kutan olmak üzere Fazilet Partisi’nin kurmaylarının tamamı kısa sürede belediyede buluştu. Toplantılar birbirini izlediği sırada Saraçhane’de maşeri bir kalabalık toplandı. İki gün boyunca protesto edildi Erdoğan’ın hüküm giymesi… Tıpkı Ekrem İmamoğlu’nun apar topar gözaltına alınmasını protesto eden maşeri kalabalık gibi onlar da isyan etti belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılmasına.
Özgür Özel kamp kurdu
Bu kez CHP Genel Başkanı Özgür Özel kamp kurdu Saraçhane’deki belediye binasına kurmaylarıyla birlikte. Ancak bu kez rüzgar çok daha sert esiyordu. Her şeyden önce Erdoğan hakkında verilen hüküm kesinleşene dek görevinin başındaydı. Diyarbakır DGM’de yargılanan Erdoğan’ın yerine “halkı din ve dil farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik” ettiği gerekçesiyle TCK’nın 312’ye ikinci maddesi uyarınca, 21 Nisan 1998’de verilen bir yıl hapis ve 860 bin lira ağır para cezasına çarptırıldığı günlerde belediyeye kayyum atanması ihtimali de yoktu; her ne kadar siyasetten men edilse de. Hatta kendisine sunulan seçenekleri değerlendirip 4 aylık cezasını çekeceği cezaevini bile o seçmiş, Pınarhisar Cezaevi’nde karar kılmıştı.
İmamoğlu’nun durumu ise epey farklı. Hakkındaki hüküm kesinleşmeden görevden alınması bir yana, üniversite diploması bile iptal edildi ve malvarlığına da el konuldu. Bu süreç toplum vicdanını yaralayınca kalabalıklar sel olup aktı Saraçhane’ye, tam 7 gün boyunca yüzbinlerce kişi belediyenin önüne, Özgür Özel de binaya kamp kurdu.
Nitekim İmamoğlu halen cezaevinde ve 15.5 milyon kişinin imzasını arkasına almış bir cumhurbaşkanı adayı…
İki liderin de nice sınavlar verdiği İBB Meclis salonunda, İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası ilk kez toplanan İBB Meclisi’ne bakarken bunlar geçti aklımdan. Gündem her ne kadar 2024 yılı faaliyet raporunun görüşülmesi olsa da; gündeme damga vuran Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğu ve bu tutukluluğa iktidar kanadının bakışı oldu. Şöyle hayal edin, TBMM’de siyasi partilerin sergilediği tutumun bir benzerine sahne oldu ülkenin ikinci en büyük Meclisi.
CHP’yi İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası İBB Başkanvekili seçilen Nuri Aslan ve CHP Grup Başkanvekili Ülkü İnanlı temsil etti, AKP’yi Grup Başkanvekili Faruk Gökkuş ve Grup Sözcüsü Murat Türkyılmaz, MHP’yi de Grup Başkanvekili Orkun Ayhan.
Haksız mıyım, TBMM’nin simülasyonu gibi değil mi?
Farklı olan tek şey milletvekillerinin/meclis üyelerinin partilere dağılımı… TBMM’de -seçime AKP listelerinden giren 4 HÜDA-PAR, 1 DSP milletvekili partilerine döndükten sonra- 263 sandalyesi olan parti ve Cumhur İttifakı kapsamında MHP’deki 49 sandalyeyle birlikte çoğunluğu elinde tutan parti, İBB’de 122’si AKP, 6’sı MHP, 2’si de BBP olmak üzere 130 sandalyeyle azınlıkta. CHP’nin üye sayısı da son tutuklamalar sonrası 186’dan 175’e düştü.
Yani TBMM’de Cumhur İttifakı’nda olan erk, İBB’ye gelince CHP’ye geçiyor.
Diğer üyelerden yakalarına iliştirdikleri “Ekrem İmamoğlu’nun yol arkadaşları” yazısıyla ayrılan CHP’li üyeler sözlerine “Türkiye’nin ikinci büyük Meclisi’nde milletin iradesi eksik tecelli ediyor. İBB Başkanımız, belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz tutsak” diyerek başlayan Nuri Aslan’ı alkışlıyorken; AKP sıraları da Grup Başkanvekili Faruk Gökkuş’un İmamoğlu’nun tutuklanmasına neden olan delillerin CHP’liler tarafından yargıya taşındığı iddiasına alkış tutuyor.
“Amaç İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığını engellemek”
Aslan ve aynı zamanda hukukçu olan Grup Başkanvekili Ülkü İnanlı üstüne basa basa İmamoğlu’nun somut delil olmadan, gizli tanık ifadeleri ile tutuklu yargılandığını söyleyerek “Asıl amaç İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığını engellemek” dediğinde CHP’liler alkışlıyor; süreci siyasi operasyon değil henüz tamamlanmamış bir yargı süreci olarak tanımlayan Gökkuş, -ki o da hukukçu- “İmamoğlu yargıya baskı kurmak için aday yapıldı. Yargıyı siyasallaştırmayın” sözleri üzerine AKP’liler alkışlamaya başlıyor.
Gizli tanık ifadeleri
Tartışmanın tansiyonu yükselten kısmı ise İmamoğlu’nun ve görevden uzaklaştırılan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık’ın gizli tanık ifadeleriyle neden tutuklu yargılandıkları konusu.
Gökkuş İmamoğlu ve 100’ü aşkın çalışma arkadaşı hakkındaki suçlamaları “suç örgütü yöneticiliği, suç örgütüne üye olmak, nitelikli dolandırıcılık, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek, ihaleye fesat karıştırmak” diye sıraladı ve yargı sürecinin “terör örgütü” iltisakı nedeniyle gerçekleştirildiğini söyledi. Bu iddialar kapsamında da dosyada hazırlanan raporları delil olarak gösterdi.
İnanlı bunun üzerine “Dosyada gizlilik var, avukatların bile göremediği dosyadaki delilleri siz nasıl gördünüz?” diye sordu. “Gizli tanıklar üzerinden ‘duymuştum’ türünden ifadelerle Büyükşehir Belediye Başkanı’nı görevden alıp yasal işlem yapmayan siz, bize dürüstlükten bahsedemezsiniz” ifadelerini kullanan İnanlı, İmamoğlu’nun yargılanma süreciyle Erdoğan’ınkini kıyasladı.
İmamoğlu’nun tutuklu yargılanmasına eleştiri
İBB Başkanı olduğu dönemde Erdoğan’ın hüküm giyene dek görevinin başında olduğunu hatırlattı. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklu yargılanmasını eleştirdi.
Gökkuş bu sözler üzerine sinirlendi ve “İstanbul tarihinde hiçbir belediye başkanı yolsuzluk ithamlarıyla yargılanmamıştır. Sayın Cumhurbaşkanı şiir okuduğu için yargılandı. Aradaki fark o. Biri yolsuzlukla suçlanıyor biri şiir okuduğu için suçlanıyor” diye çıkıştı.
İnanlı da bu kez eski dosyaları açtı.
“Aksi ispatlanana kadar herkes masumdur”
“Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanı olduğu dönemde İBB’deki usulsüzlük, yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak, gizli tanığa dayanmadan, somut delillerle, savcılık iddianamesiyle sayın belediye başkanı ve orada ihale alan bir grup şirket yargılandı” diyerek savcılık iddianamesinde yer alan suçlamaları sıraladı: Nitelikli zimmet, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirmek, devlet alım ve satımlarında çıkar sağlamak, rüşvet almak, görevi yetkiyi kötüye kullanmak, ihaleye fesat karıştırmak.
İki taraf da her cümlenin sonunu “Aksi ispatlanana kadar herkes masumdur” diye bitirse de tartışma uzadıkça uzadı. En çok dikkat çeken de meclis başkan vekilinin zaman zaman yaptığı çıkışlardı. İşte birkaçı.
Devlet vurgusu:
“Cumhurbaşkanı da daha önce yargılandı ama görevinin başındaydı. Halkın iradesine sahip çıkın. O sizin değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin cumhurbaşkanı. Bu devlet hepimizin. Nasıl seçimle gelmişse, öyle seçimle gidecek. Biz de onu bekliyoruz. Cumhurbaşkanına uygulanan hukuk neyse belediye başkanına da aynı hukuk uygulansın.”
Resul Emrah Şahan’ın avukatı da olan meclis üyesi Hüseyin Ersöz’ün, Şahan’ın masumiyetini anlatması sırasında AKP sıralarından “Şişli’yi Şişli’de konuşun” uyarısına verdiği cevap:
“Var mı cesaretin, var mısın?”
Nuri Aslan’ın söz vereceği sırada mikrofonunda parazit olması üzerine “mikrofona da el koydularsa, tutukladılarsa diye düşündüm” sözleri gülüşmelere neden oldu.
Suçlamalar, ithamlar diplomatik bir üslupla havalarda uçuştu ve bütün bunlar olurken değişmeyen tek gerçek Ekrem İmamoğlu’nun kurmayları ve diğer dört belediye başkanıyla birlikte cezaevinde olduğu gerçeğiydi. Üstelik onlar tartışırken o kurmayların her biri başka bir cezaevine nakledilmişti.
Milletvekilleri de hapse atılmıştı
TBMM simülasyonu dedik ya, işte o simülasyon kapsamında da bir zamanlar milletvekilleri yaka paça gözaltına alınmış ve milletin meclisi çalkantılı bir döneme girmişti. Türkiye’nin en büyük ikinci meclisinde olduğu gibi 1994 yılında TBMM’de haklarında fezleke düzenlenen milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmış milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Mahmut Alınak, Selim Sadak, Sırrı Sakık, Orhan Doğan, Zübeyir Aydar ve Ahmet Türk meclisten zorla çıkarılarak tutuklanıp hapse atılmıştı.
Sonra ülkede “düşünce suçu” kavramı yaygınlaştı… Tayyip Erdoğan’ın cezaevi süreci de o iklimde gerçekleşti. 7 Temmuz 1998’de bana verdiği bir demeçte kelimesi kelimesine şunları söylüyordu sonradan cumhurbaşkanı olacağı o günlerde aklımın köşesinden bile geçmeyen Tayyip Erdoğan, “Eskiden varlığını bile bilmiyordum. Ben 141, 142 ve 163’le bu iş bitti biliyordum. Bunu Şükrü Bey’de (Karatepe) öğrendim. Ama o ana kadar hakikaten Türkiye’de fikir ve düşüncenin suç sayılacağını düşünemiyordum. Gerek Şükrü Bey gerekse Eşber Yağmurdereli, en son Ragıp Bey’in (Duran) olayı, ondan sonra Nurettin Şirin’in olayı ile öğrendim” demişti.
O röportajın yer aldığı Radikal Gazetesi arşivine Doğan grubu el değiştirdikten sonra ulaşılamadığı için hayıflandığım sırada, karşıma Ruşen Çakır ile Fehmi Çalmuk’un kaleme aldığı “Recep Tayyip Erdoğan – Bir Dönüşüm Öyküsü” kitabı çıktı.
Erdoğan’ın 27 yıl önce bana verdiği röportaja bu kitap sayesinde ulaşmış olmak sevindirici oldu benim için. Çünkü bu sözlerin sahibi olan Recep Tayyip Erdoğan, o tarihte TCK’nın 312. maddesinin mağduru bir düşlünce suçlusuydu. Şimdi ise ülkenin cumhurbaşkanı.
O günlerde toy bir gazeteciyken röportaj yapabildiğim Erdoğan’ın, bugün değil ben en yakın yol arkadaşları tarafından bile ulaşıl-a-maz olması sanırım ülkedeki 27 yıllık dönüşümün en kısa özeti…