Ve Şimşek ‘reform şart’ dedi!

Mehmet Şimşek elbette piyasa ekonomisine, hukukun üstünlüğüne inanmış bir ortodoks iktisatçı… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üç yıl önceki tanımıyla “mandacı iktisatçılar”dan biri…

Dürüst, liyakatli bir ekonomist.

Bugün ekonomimizde “güven” veren ne varsa, mesela Merkez Bankası rezervleri, risk primi, cari denge, KKM macerasının geri çevrilmesi, dövizin görece istikrarı… Bunları Şimşek’in politikaları sağladı.

Fakat bu sütunda defalarca yazdım, Şimşek’in icraatı “para politikası”yla, yani Merkez Bankası’nın yetki alanıyla sınırlı kaldı.

Nitekim 2018’e kadarki bakanlığı döneminde Erdoğan’a direnerek savunduğu Merkez Bankası bağımsızlığını yeniden kanunlaştırmak için bir niyet beyanı bile olmadı… Öteden beri savunduğu bütçe disiplini sağlanamadı… İstediği vergi kanunu Meclis’e getiremedi...

Kamu İhale Kanunu’na dokunmadı, dokunamadı… Ekonomiyi sarsan hukuk ihlalleri karşısında suskun kaldı…

REFORMSUZ OLMUYOR

Nihayet öyle bir noktaya geldik ki, “yapısal” denilen bu alanlardaki reformlar yapılmadıkça ekonomideki düzelme kısmî kalıyor. Piyasaların güveni de aşınmaya başladı.

Ve, dün Şimşek, OECD Yükselen Pazarlar Forumu’nda şunu söyledi:

“Bazı reformları hayata geçirmek artık ertelenemez bir zorunluluk haline geldi. Üretim kapasitesini artırmadan, sağlıklı ve dengeli bir büyüme sürecinden bahsetmek mümkün değil!”

Şimşek’in bu sözleri, reformların “ertelendiği”nin ve “artık bir zorunluluk” haline geldiğinin beyanıdır. Bu reformlar yapılmadan üretim kapasitesi artmıyor, sağlıklı dengeli büyüme olmuyor.

Şimşek bunu başta bilmiyor muydu?.. Çok iyi biliyordu. Ülkemizin bütün bağımsız iktisatları bu reformların zorunlu olduğunu yıllardan beri yazıyorlardı. Hatta, 2020-2021 arasındaki beş altı aylık dönemde TCMB Başkanı Naci Ağbal ve Bakan Lütfi Elvan da bu reformlar yönünde açıklamalar yapmış, uygulamalar başlatmıştı.

Bakan Elvan “ihalelerde denetimi güçlendirip, tasarruf ve şeffaflığı artıracaklarını” söylemişti. (16 Mart 2021)

Dört yıl geçti, Şimşek de el süremedi İhale Kanunu’na…

YETERSİZ YETKİ

Şimşek’in, yetkilerinin yetersiz olduğunu, mesela maliyeyi kapsamadığını beyan eden bir cümlesi daha var:

“Enflasyonu kalıcı biçimde aşağı çekme konusunda son derece kararlıyız. Para ve maliye politikaları bu hedef doğrultusunda eşgüdüm içinde yürütülecek.”

Çok doğru bir prensip ama yeni iktidara gelmiş bir partinin veya yeni atanmış bir bakanın sözleri gibi…

İki yıldır Merkez Bankası tarafından “sıkı para” politikası uygulanıyor ama maliye politikaları ile “eşgüdüm” yokmuş ki, Şimşek bundan sonrası için “eş güdüm içinde yürütülecek” diyor. Eşgüdümün olmadığını hazine rakamlarında da görüyoruz. Prof. Hakan Kara iki gün önce açıklamıştı:

“Yılın ilk çeyreğinde Hazine’nin nakit açığı 901 milyar TL’ye, kredi artışı ise 1,6 trilyon TL’ye ulaştı. Rezervlerde 42,2 milyar dolarlık düşüş yaşandı.” (9 Nisan)

Şimşek nihayet iki gün önce “hukukun üstünlüğü benim için olmazsa olmaz” diye de konuştu. Doğru ama hayattaki karşılığı ne?

İKTİDAR REFORM İSTEMİYOR

Sokak gösterileri başlamadan önce, İmamoğlu’nun tutuklandığı haberi cep telefonlarına geldiğinde, İstanbul’daki “Wall Street yatırımcılarının güveni yarım saat içinde düştü” idi. (Blooomberg, 25 Mart)

Yargının bağımsız olduğuna güven olsaydı böyle olmazdı.

Denilebilir ki, madem böyle, iktidar niye o reformları yapmıyor?

Yapmıyor çünkü “yapısal reformlar”ın anlamı iktidarın yargıdan, düzenleme ve denetleme kurumlarından, ihalelerden, mülakatlardan, piyasadan eline çekmesi demek… Türkiye’nin kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, kamu kurumlarının işlevşel bağımsızlığı, liyakat, şeffaflık ilkelerine yönelmesi demek.

Ama iktidar bu kavramları ağzına bile almıyor. İçeriği belirsiz “sivil anayasa” sözünü sık sık kullanıyorlar da hiçbirinin ağzından bu kavramlar çıkmıyor. Hukuk güveni olmayınca da böyle oluyor.

Son on yılda kişi başı 25.000 dolar gelire ulaşabilirdik, niye hâlâ “orta gelir tuzağı”ndayız, belli değil mi?

***

Prof. Nuray Mert, Medyascope’ta “korkuyorum” başlıklı yazısıyla kalemini bıraktı. Fikren anlaşamadığımız konular vardı. Ne olursa olsun, zihinleri dürten, zihin kilitlerini kıran bir kalemin sahibiydi. Yazı hayatını bırakması korkusundan değil, belki “beyhudelik” duygusundan… Nuray Mert, “korkuyorum” diyerek tarihçilere bir bölüm başlığı verdi. Kitap yazmasını dilerim. Gelecek nesillere bizlerin borcudur bu.