2024 Mart yerel seçimleri bugüne kadar yaşanan onca olaya ve PKK’nın silah bırakma süreci gibi önemli gelişmelere rağmen siyasi haritanın kodlarını belirlemişti. AK Parti ve CHP’nin neredeyse eşit psikolojik koşullardaki geriliminin bir sonraki seçime kadar süreceği ana beklenti idi. Ta ki düne kadar.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun önce 31 yıldır geçerli olan, üniversitenin kabul ettiği, devlet kurumlarının tanıdığı diploması bir toplantı ile geçersiz hale getirildi. İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı seçimine girme hakkını elinden alacak bu karardan 24 saat geçmeden bu sefer İmamoğlu ve beraberinde 100’den fazla kişi göz altına alındı. Bu iki gelişme de İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı aday adayı olarak oylanacağı CHP’nin önseçiminden sadece 4 gün önce gerçekleşti.
Bu takvimi tesadüf ya da hukukun işleme pratiği ile izah edenler ve iddialara odaklananlar toplumun da siyasetin de hafızasını hafife alıyorlar.
2002’de AK Parti’nin iktidara gelmesi ile siyaset, AK Parti’nin egemenliğinde ilerledi. 367 tartışması, e-muhtıra, önce Gül’ün sonra Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı, 2015 Haziran seçimleri, Davutoğlu’nun tasfiyesi ve en önemlisi 15 Temmuz darbe girişimi önce AK Parti’nin sonrasında ise Erdoğan’ın kişisel iktidarını daha da güçlendirdi.
Parlamenter sistemde erişilmesi zor bir güçlü iktidar, başkanlık sisteminin yüzde 50+1 mantığı, ittifak matematiği ve muhalefetin yanlış aday/ittifak kurgusu içinde sürdürüldü.
İktidarın siyaset üretme kapasitesinin tümüyle zayıfladığı bir süreçte siyaset mühendislikleri ile yürütülen hakimiyet 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde sona erdi. 19 Mart’a kadar öyle ya da böyle bir dengede ilerleyen siyasal dokuyu iktidar seçilmiş bir belediye başkanına karşı gerçekleştirdiği operasyonla yıktı.
Ülkenin en büyük, en sembolik ve tüm kimliklerini, bölgelerini, unsurlarını içeren 16 milyonluk bir şehrin üç seçimde sandıktan galip ayrılan büyükşehir belediye başkanının bir sabah operasyonu ile göz altına alınması dosyanın içeriği ile izah edilemeyecek kadar sarsıcı bir siyasi hamle. Üstelik bu soruşturmaya konu olan iddiaların önemli bir kısmı 2024 seçimlerinde de gündemdeydi ve çoktan siyasallaşmış ve tüketilmişti.
19 Mart, siyasi haritanın iki tarafını da yapısal olarak değiştirmiş durumda. Beşiktaş Belediyesi’ne yapılan operasyon sonrasında muhalefet eliti arasında yaşanan ayrılıklar ve tartışmalar anlamsızlaşmaya başlamıştı. Şimdi tümüyle rafa kalktı. Daha önemlisi gelecek ayın araştırmalarından itibaren seçmen düzeyinde de bu tahkimatın güçlendiğini görmek çok muhtemel.
İmamoğlu bundan beş ay öncesine kadar İstanbul’a odaklanmak zorunda olan, ulusal gündeme değmek istediğinde İstanbul’u ihmal etmekle suçlanabilecek, CHP içinde farklı aktörlerle gerilim yaşayan, diğer muhalefet partilerinin ise tereddütle yaklaştığı bir aktör iken bugün itibarıyla açık ara en güçlü, belirleyici ve en azından şimdilik kimsenin ona rağmen öne çıkamayacağı bir siyasal figüre dönüşmüş durumda.
Erdoğan 2023’te muhalefetin adayını belirleyerek kazanmıştı, bu sefer aynısını yaparak muhalefeti birleştirdi.
İktidar kanadında ise 2002’de başlayan AK Parti hikayesi artık başka bir safhaya geçti. Bugüne kadar söylemini “Milli İrade” kavramı üzerine inşa eden iktidar dün itibarıyla sandıktan çıkan sonucun tam karşısına kendisini konumlandırdı.
17-25 Aralık’ta Erdoğan’a emniyet ve yargı üzerinden bir siyasi darbe yapılmak istenmişti. Bu sefer emniyet ve yargıyı kontrol eden dün aynı yapının mağduru olan iktidar. 17-25 Aralık soruşturmaları sürecinde toplum iddiaları çok fazla sorgulamadı. Yapılan operasyonun arkasındaki ana saik meşru iktidarı devirmekti. Toplum da buna baktı.
O gün dile getirilen iddiaları ciddiye almayıp meselenin özü üzerinden değerlendirme yapan toplumun iktidarda tuttuğu Erdoğan, aynı toplumun şimdi meselenin özüne değil iddialara odaklanmasını bekliyor.
Erdoğan’ın şahsi iradesi ile şekillenen süreç kendisiyle birlikte temsil ettiği toplum kesimini de dönüştürmüş görünüyor. Daha önce “hangi hukuksuzluk karşısında ilkesel bir tutum belirleyebileceği” sorgulanan iktidar elitleri yeni bir alt seviye test etti ve burada da tepki koymayı başaramadı.
Yetkili makamdaki iktidar aktörlerinin sessiz kalmayı tercih etmesiyle söylemi sosyal medya aktörleri ve ekran yüzleri belirledi. Onların da ilki sığ ve pejoratif bir dille iktidara yakın kitleyi daha da aşağı çekerken ikinci grup eğer kaldı ise demokratik ilkelerle olan son bağlarını da siyasi polemik cümlelerinin içerisinde terk etmeyi tercih etti.
An itibarıyla 19 Mart Türkiye’nin siyasi psikolojisinde, toplumsal konumlanmalarda, aktör haritasında AK Parti döneminin en kritik kırılma anlarından biri haline geldi.
Uzun iktidar yılları, dar karar mekanizması, güvenlik-özgürlük dengesinde birincisi lehine yapılan tercih ve devlet gücünün Erdoğan’ın çevresine onun iradesi ile ördüğü görünmez duvar; Cumhurbaşkanı’nın aldığı kararların sonuçlarını öngörmesini imkânsız hale getiren bir statüko yarattı.
Türkiye artık yeni bir döneme girdi. Bu kırılma noktasının hepimizi taşıyacağı yere Erdoğan’ın devlet gücü ile toplumsal tepki arasındaki çekişmenin sonucu karar verecek.