Sonunda büyük hedefe atış yaptı iktidar. İmamoğlu gözaltına alındı. Hem yolsuzluk soruşturması, hem terör örgütüyle bağlantı iddiasıyla…
Ülkede kalan demokratik kırıntıların da süpürüldüğü bir anı yaşıyoruz.
Türkiye’nin en büyük kenti İstanbul’un seçilmiş ve güçlü belediye başkanı ve Erdoğan’ın gelecek seçimlerdeki en büyük rakibinin, üniversite diplomasını sudan sebeplerle iptal edip seçimlere katılmasını engellemek, yetmedi terör örgütüyle ilişki ve yolsuzluk iddiasıyla gözaltına almak başka nasıl açıklanır?
Siyasi iktidarın kanunları ve adliyeyi keyfi bir şekilde kullanarak siyasi rakibini ekarte etmeye soyunması dışında bir anlam taşır mı?
Bir yazar arkadaşım şunları söylemişti bir süre önce:
“Erdoğan cumhurbaşkanlığı yarışında kimin yarışacağını seçer. Alt edemeyeceği kişileri devre dışı bırakır, yenebileceği kişiyi karşına alır. Muhtemelen İmamoğlu’nu devre dışı bırakmaya çalışacak…”
Yazar arkadaşımın haklı çıktığı, işin bu istikamette geliştiği açık.
Erdoğan İmamoğlu’nu karşısında görmek istemiyor ve yeniden cumhurbaşkanı seçilmek istiyor.
Ancak bu kez kullandığı yöntemler, düne kadar kullandığı siyasi yöntemlerden farklı.
Bu kez seviyesi ne olursa olsun hiçbir demokratik bir düzende kabul edilemeyecek, ancak tek adam düzeninin, fiili kuvvetler birliği düzeninin üretebileceği, cebri, keyfi araçlar devrede…
Kim ne derse desin, bunlar siyasi imha ve temizlik araçlarıdır…
Burada mesele cumhurbaşkanlığı savaşları değildir.
Asıl mesele rejimin tabiatına ilişkin keskin bir değişiklik işaretinin varlığıdır.
15 Temmuz sonrası malum siyasi ittifak üzerinden, güvenlikçi bir iklimde anayasal-kurumsal olarak şekillenen sandıklı otoriter düzenin son gelişmelerle bir seviye daha derinleştiği, fiili siyasi likidasyon işlemlerinin sıradanlaştığı, sivil darbelerin yapılmasının mümkün olduğu bir evreye geçmek üzere olduğumuzu gösteriyor.
Şunu da özellikle eklemek gerekir, iktidar ve iktidar yakın olanlar, ortada ithamlar ve bir adli süreç olduğu iddiasına kimseyi inandırabilecek durumda değiller.
Putin davalarından inandırıcılığı kadar yoktur olup bitenin inandırıcılığı…
İktidarın ne yaptığı bence belli…
Ama “neden böyle yapıyor”, “bu neyi davet eder” sorularının yanıtı, Erdoğan ve Bahçeli”nin hayalindeki sandıklı otoriter düzen ve itaatkar-disiplinli toplum modeliyse, yapılan hamle buna yönelik bir deneme ve keskin bir hamleyse, Türkiye gerçekten çok kritik bir eşikte demektir.
Açıkçası 31 Mart yerel yönetim seçimlerinden bu yana yaşananlar bu ihtimali ciddi bir şekilde akla getiriyor.
CHP üzerinde büyük baskı mekanizması başlatıldı. İstanbul’da birçok belediye başkanı görevden alındı, tutuklandı veya gözaltına alındı. DEM’li belediyelere kayyum atamaları hız kesmeden devam etti. Basın ve muhalif gazeteciler üzerine soruşturmalar, gözaltılar, gerçek dışı haber iddialarıyla baskı derinleşti. 13 yıl sonra Gezi olayları dosyası açılmaya siyasette, sivil alanda, basında bir cadı avı başlatılmaya çalışılıyor. 6000 kişilik bir gözaltı listesi hazırlandığından söz ediliyor.
Kimsenin güvencesi yok…
Ülke vatandaşlarıyla ekonomik olarak, siyasi olarak kanıyor.
Demokrasi bir var olma-yok olma hattında can çekişiyor
Bu ülkeye yazık oluyor…