“Temkinli ve rasyonel bir yaklaşım” nedir?

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, bir kez daha “ateşkes gibi metinde yer almayan hususlar gündemde değil” dedi.

Güler’in “metin” dediği şey, Abdullah Öcalan’ın, İmralı ziyaretçileri aracılığıyla PKK’ya yaptığı “kendini feshet, silahı bırak” çağrısı.

Güler, “sürecin sabote ve suistimal edilmesine veya uzatılmasına müsaade edilmeyecek, temkinli ve rasyonel bir yaklaşım esas alınacaktır” diyor.

Bu işlerde “temkin” nasıl oluyor bilemiyorum ama “rasyonel yaklaşım” ne olabilir konusunda bir fikir söyleyebilirim.

PKK’nın kendisini feshetmesi artık sadece zaman meselesi gibi görünüyor.

Dağdaki ve Avrupa’daki liderleri son anda fikir değiştirmezlerse bu iş artık sonuna geldi gibi.

Sırrı Süreyya Önder’in “önümüzdeki üç aylık sürede her şeyin düzenlenmiş olmasını ümit ediyoruz” sözlerini de not etmiş olayım.

Zaten Öcalan’ın çağrısındaki özeleştiri de PKK’nın lider kadrosunun bundan sonra “silahlı mücadeleyi” sürdürmesini zorlaştırıyor.

Öcalan’ın, PKK’nın “anlam yoksunluğuna” düştüğünü, bunun “kendini aşırı tekrara” yol açtığını söyledikten sonra kurduğu “ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır” cümlesi ortada dururken, PKK yönetici kadrosunun aksine bir girişimde bulunabilmesi için toplumsal bir zemin kalmıyor.

PKK’nın böyle bir zemin arayışı içinde olduğu da dağdaki yönetici Cemil Bayık’ın sözlerinden anlaşılıyor.

Türkiye’nin askeri operasyonlarını durdurmadığını söyleyen Bayık “herkes de biliyor ki, bu koşullarda kongrenin toplanması mümkün değil ve tehlikelidir” dedi.

Bu tablo, PKK’nın kendini feshetmek için ayak sürümesi sonucunu yaratıyor.

Böyle bir durumda Milli Savunma Bakanı’nın beklentisinin gerçekleşmesi için açıklığa kavuşması gereken bazı adımlar var.

Ve o adımlar da her halde Erdoğan yönetimi ve onun kontrolündeki TBMM tarafından atılacak.

“Silahlarını teslim et” dediğiniz birilerine, “silahları nereye teslim edeceklerini” de söylemek gerekmez mi?

Silahlarını teslim etmeye gelecek olanları nasıl bir gelecek bekliyor?

Bu soruların yanıtlarının açıklığa kavuşması da her halde Bakan Güler’in “rasyonel bir yaklaşım” dediği çerçevenin içinde yer alıyor olmalı.

PKK’nın silah bırakıp, kendisini feshetmesine bu kadar yaklaşmışken “temkinli ve rasyonel bir yaklaşım” ortaya konulmaması ya da bunda gecikilmesi doğru olmaz.

***

“Havanda su dövme” politikası

Öyle görünüyor ki CHP, erken seçim kararı yoluyla Erdoğan’ın bir kez daha aday olabilmesinin yolunu açacak. Eğer muhalefet bu seçimi kazanmak istiyorsa bugünden itibaren söylemini Erdoğan karşıtlığından çok, halka neler verebileceği üzerinde yoğunlaştırmalı

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bir kez daha “erken seçim” istedi.

Erdoğan’a “cesaretin varsa sandığı getir” diye seslendi.

“Sandık ne kadar erken gelirse milletin yüzünün o kadar güleceğini” söyleyen Özel, “milletin dayanacak gücünün kalmadığı” kanısında.

Özel’in bu sözleri yeni değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın erken seçim çağrılarına “bizim erken seçim diye bir gündemimiz yok” yanıtını verdiğini de biliyoruz.

Saray’a yakın kaynakların da seçimin öne alınabileceği tarihin 2027’nin son ayları olabileceğine ilişkin açıklamalar yaptığını da hatırlayalım.

Erdoğan’ın ekonominin durumu bu haldeyken erken seçim yapmak istemeyeceğini tahmin etmek için politika kurdu olmaya gerek yok.

Hesabı bugünden açık: Ekonomiyi 2027 sonuna kadar mümkün olduğunca toparlamak, sonra da seçim ekonomisi uygulayıp, öne alınmış bir seçimle tekrar aday olup, kazanmak.

Onun için kusura bakmasın ama Özel’in “erken seçim çağrıları” politika yapmak değil, havanda su dövmek.

Daha da ötesi, AKP – MHP ittifakı, Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi için TBMM’ye seçimleri öne almayı sağlayacak kanun teklifini getirdiğinde CHP’nin buna “hayır” diyecek bir durumu da olmayacak.

Her fırsatta erken seçim istemiş bir muhalefet partisi, seçimi öne alma teklifine nasıl itiraz edebilir?

Bu politikanın doğal sonucu, milletvekili transferleri gibi siyasi ahlak açısından sorunlu adımlara bile gerek duyulmadan Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesinin önünün açılmasından başka bir şey olmaz.

Öyle görünüyor ki CHP, amma şimdi, amma 2027 sonunda erken seçim kararı yoluyla Erdoğan’ın bir kez daha aday olabilmesinin yolunu açacak.

Zaten Ekrem İmamoğlu’nun CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olmak için yürüttüğü kampanyanın temelini de Erdoğan karşıtlığı oluşturuyor.

İmamoğlu, ne yapacağından daha çok Erdoğan’ı nasıl yeneceğini anlatıyor.

Bu yeni bir şey değil.

Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı seçimde nasıl yeneceğini anlata anlata kaç seçim kaybetti, enimin kendisi bile bir oturuşta sayamaz.

Daha seçime çok var ama önümüzdeki genel seçimi salt Erdoğan karşıtlığı ile kazanabilmek mümkün olmaz.

Eğer muhalefet bu seçimi kazanmak istiyorsa bugünden itibaren söylemini Erdoğan karşıtlığından çok, halka neler verebileceği üzerinde yoğunlaştırmalı.

Ve araştırmalar gösteriyor ki halkın en büyük derdi, geçim sorunu.

“Bu pazar seçim olsa” araştırmaları gösteriyor ki CHP, her iki partinin destekçilerinden daha kalabalık görünen “kararsızlar” kitlesini etkilemeyi hâlâ başaramadı.

O kitleyi bugünden etkileyemezseniz, seçim ekonomisi uygulayarak seçime girecek Erdoğan’ın karşısında hiç etkileyemezsiniz, ben uyarmış olayım.