Şu anda yerinde olmayı istemeyeceğim bir kişi varsa o da İstanbul’da TÜSİAD yöneticilerine dava açan savcıdan başkası değil.
Geçtiğimiz haftanın son günü TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ve Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras’a dava açıldı.
Savcı iddiasını ispat edebilirse Turan ve Aras 5 yıl 3 aya kadar hapis cezasına çarptırılacak.
Savcının iddiası şu: İçeriğini bilmedikleri konuda beyanda bulunarak Türkiye’nin iç ve dış güvenliği ile ilgili gerçeğe aykırı bilgileri yaymak!
Ceza yargılamalarında sanığın suçsuz olduğunu ispat yükümlülüğü yoktur. Suçu ispat etmek savcının yükümlülüğüdür.
Bir sanığın, bir suçtan cezalandırılabilmesinin temel şartı suçlu olduğunu herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ispat edilmesidir.
Yargılama sırasında suçun işlendiği ile ilgili kuşkular giderilemez ise şüpheden sanık yararlanır ve beraat eder.
Savcının iddiası Turan ve Aras’ın içeriğini bilmedikleri konularda kulaktan dolma bilgilerle konuşarak gerçeğe aykırı bilgileri yaymak.
Savcının yerinde olmak istemememin nedeni bu: İspatlanması imkânsız iddialar ileri sürülüyor.
Turan’ın konuşmasına ve Aras’ın yaptığı sunuma bakınca savcının şunları kanıtlamak zorunda olduğu anlaşılıyor:
- Bilirkişi görüşmesini yayınlayan gazeteciler tutuklanmadı!
- Ekrem İmamoğlu hakkında yaptığı basın toplantısı daha yeni bitmişken soruşturma açılmadı.
- Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıp, yerlerine devlet memurlarından kayyımlar atanmadı.
- Türkiye’de tutuklu yargılama bir istisnadır.
- Otel yangınında 78 kişinin ölmesinin nedeni denetimsizlik değildir.
- Kamu yönetiminin de vatandaşlar gibi kemer sıkması gerekmez.
- Sanayici halinden çok memnun. İthalatın değil, ihracatın cazibesi arttı.
- Depremlerde, yangınlarda ve iş kazalarında insanların ölmesinin nedeni kayırmacılık ve suiistimal değil. Ecel gelmiş cihane, baş ağrısı bahane!
- Eleştirel ifadelere, habercilik faaliyetlerine açılan soruşturmaların sayısı artmadı, azaldı.
- Türkiye’de vatandaşlar suç ve ceza arasında mükemmel bir uyum olduğu konusunda hemfikirdir.
- Kadın cinayetlerine ve çocuk tacizlerine artık rastlanmıyor, bu sorun kökünden çözüldü.
- Türkiye’de vatandaşların hukuka güveni sarsılmadı, tam tersine arttı.
- Türkiye’de hukukun üstünlüğü tam olarak tesis edilmeden de ekonomik, toplumsal sorunlar çözülebilir.
- Hukuk devleti ve demokrasi standartları yükseltilmeden de Türkiye’nin terör sorunu çözülebilir.
- Ekonomide her şey yolunda gidiyor. Enflasyonla mücadelenin maliyetine katlanmak her kesim açısından çok kolay.
- Çalışan sayılarını arttırıp, niteliklerini yükselmeden ve verimlilik artışı sağlamadan, katma değer artmadan da ekonomik büyüme sağlanabilir.
- TÜİK istediği kadar aksini iddia etsin Türkiye’deki her kesim hayatından memnundur.
- Kötü giden işler nedeniyle sorumluların hesap vermesine gerek yoktur. Kamu yönetiminde yetersiz kişilerin görevden alınmasına ve yerlerine o işleri daha iyi yapabilecek yetkinlikte kişilerin gelmesine gerek yoktur.
Savcının ispat etmesi gereken konular bunlar.
İşinin hayli zor olduğunu yazının başında söylemiştim.
Eski Türkiye’deki yargılamalarda, askeri darbe dönemlerinde bile müddeinin iddiasını ispat etmesi beklenirdi.
Tabii Yeni Türkiye’de savcının işlendiğini iddia ettiği suçu ispat yükümlülüğü kalkmış olabilir. Orasını ben bilemem.
* * *
Hocanın yaptığını yapmama meselesi
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Müslümanlara boykot öneriyor, uymayanın imanını sorguluyor ama Hoca’nın Mercedes’ten vazgeçtiğine ilişkin bir habere rastlamam mümkün olmadı. Ayıp olmuyor mu Ali Hoca?
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ankara Milet Camisi’nde kıldırdığı teravih namazından sonra cami cemaatine bir uyarıda bulundu:
“Bir Müslüman zalimleri destekleyenleri destekliyorsa, boykota uymuyorsa, boykot ürünlerini hala evine sokuyorsa, hala boykot ürünlerini boykot etmiyorsa imanını sorgulasın o Müslüman.”
Cümlenin Türkçesindeki bozukluktan ben sorumlu değilim; bu alıntıyı Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Diyanet Haber sitesinden aynen aktardım.
Erbaş Hoca’nın bu sözlerini okuyunca üşenmedim, Diyanet Haber sitesini taradım.
Hoca’nın Mercedes’ten vazgeçtiğine ilişkin bir habere rastlamam mümkün olmadı.
Oysa boykot edilecek mallar listesinin ilk sıralarında bu marka var.
Ali Erbaş Hoca’nın imanını sorgulamak elbette bana düşmez ama cemaate bunu söyledikten sonra kendisinin uymaması hayli tuhaf olmuş.
Yoksa Erbaş “hocanın dediğini yap, yaptığını yapma” atasözünü ispatlamak için mi bunu yaptı?
İşin acı tarafı şu ki Müslümanları bu tür “eylemlerle” oyalamanın bir anlamı da yok zaten.
Diyanet İşleri Başkanı da bunu bildiği için kendi hayatında kullandığı şeylerden vazgeçme gereğini duymuyor.
Ama yine de Müslümanlara boykot öneriyor, uymayanın imanını sorguluyor.
Ayıp olmuyor mu Ali Hoca?
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı
Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı.
"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.