Bir süredir hızlanan, artan ve öngörülemez hale gelen yargı hamlelerinin vadesi belli olmayan seçimle ilgisi aşikardır. “Yargıya güvenmeliyiz… Adalet ne diyorsa o” kabilinden lafların gerçekte ne manaya geldiğini herkes biliyor. Bu yüzden, hukuki sonuçları değilse de siyasi sonuçları kestirebilmek içini yargı sürecini beklemek gerekmiyor. Millet olarak yeterince tecrübemiz var.
Evet, olup bitenlerin tamamı seçim için…
Bugünden sonra herşey iktidarın umduğu gibi giderse, ortalık sütliman olursa büyük bir siyaset mühendisliği başarısı gerçekleşecek demektir. Rakip aday (İmamoğlu) tasfiye edilecek, rakip parti (CHP) itibarsızlaştırılacak ve bütün bunlar olup biterken iktidara da bir şey sıçramayacak. Yani seçmen, hepsi birbirinden zayıf davaların veya belediye operasyonlarının siyasi bir gerekçesi olmadığını, arkasında iktidar gücü bulunmadığını düşünecek. Adalet tahakkuk etmiş olacak, yargı karar vermiş olacak. Dolayısıyla, kimse iktidara laf edilemeyecek. Rakipsiz kalan Erdoğan yeniden aday olup seçilecek, partisi de uçup gidecek.
Ne var ki hayat böyle cömert değil…
Maksat hasıl olsa bile ve Erdoğan’ın en güçlü rakibi olan İmamoğlu yargı marifetiyle oyun dışına atılsa bile, millet bunun ne anlama geldiğini elbette bilecek. Oyunu böyle oynarsanız, itibardan tasarruf etmek zorunda kalırsınız. Hem mutlak sonuç isteyeceksiniz, hem de arka planda yapılanlar sizden bilinmeyecek; o olmaz.
Seçmen, tıpkı 2019 Mart seçiminin iptal edilme sebebini çok iyi anladığı ve Haziran’da cevabını verdiği gibi bugün de neler olduğunu biliyor.
Nereden biliyor?
26 sene önce Tayyip Erdoğan’a yine yargı eliyle çıkarılan engellerden, verilen siyasi yasaktan biliyor. Tam da bu sebeple, aynı filmi bugün yeniden izleyen sağduyulu, mantıklı ve vicdanlı kitlelerin yüzü ekşiyor. Yine mi bunları yaşayacağız, yine mi aynı sahne kuruluyor, hissiyatıyla…
O zamanlar sonuç alamayan, işe yaramayan bir girişime bugün neden itimat edilir? Neden yeniden daha da acımasız yollara tevessül edilir? İmamoğlu’na zarar verecek şekilde bütün ilçe belediyelerini hedefe koyan, İBB Başkanı’nın bütün hayatını mahvetmeye kararlı bir hücum yakın tarihte hiçbir siyasetçiye yapılmamıştı. Koltuğa oturduğu ilk günden itibaren benzersiz bir hücumla karşı karşıya. Tek suçu potansiyel Cumhurbaşkanı adayı olması. Böyle bir kumaşı olmasaydı ne ahmak davası olurdu ne diploma uydurması, ne ilçe belediye başkanları içeri alınırdı ne de medyada karalama kampanyası olurdu…
İmamoğlu’nun suçu, yukarıya doğru gidebilecek, siyaseten denge bozacak, rahatsız edici bir büyüme potansiyeli olmasıdır. Karışanı görüşeni olması, tankla topla üzerine gidilmesi bundandır.
Elbette kendisi de centilmenlik dışı, sert ve kuralları rakibi tarafından belirlenen bir oyuna mecbur olmasının gerçek sebebini biliyor. Teslim olmaması ve ses tonunu hergün biraz daha yükseltmesi bundandır. Tek çıkış yolu millete, iradesinin sınırlandığını anlatıp, oradan alacağı destemle yasakları parçalayıp atmaktır. Bunu da yakın tarihte yaşanan aynı hikayeden biliyoruz.
Bir demokraside en tahammül edilemez ve can sıkıcı olan şey, siyaset mühendisliğidir. Milletin seçenekleri uyduma bahanelerle tasfiye edilemez. Hele bu Cumhurbaşkanlığı seçimini hedefleyen bir hamleyse; yani ülkenin kaderini doğrudan etkileyecekse demokrasinin varlığı da sorgulanır.
Konuştuğumuz şeye bakın…
Bu kadar acı tecrübeden sonra, aynı tecrübenin mağdurları eliyle geldiğimiz noktanın talihsizliğine bakın.
Ne büyük siyaset, ne büyük ilerleme!