Ya hep beraber...

Bertolt Brecht’in ünlü şiiri CHP sayesinde yeniden dilimize dolandı.

“Kurtuluş yok tek başına/Ya hep beraber, ya hiç birimiz...”

Her ne kadar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “terör örgütü sloganı” ilan etse de bu dizeler, vahşi kapitalizm karşısında işçi sınıfının, baskıcı rejimler karşısında halkın tek kurtuluş yolunu gösteriyor.

- Güncel bir örnek vereyim:

Çayırhan’daki madenciler ya hep beraber direnecekler ya kaybedecekler.

Belki özelleştirme sürecini durduramazlar.

Ancak yeni gelen patron karşısında bütün kazanılmış haklarını koruyabilirler. Ancak birlik olamazlarsa işleri başta olmak üzere bütün haklarını kaybederler.

- Bir başka örnek daha vereyim:

“Demokratik toplum, hukuk devleti, temel hak ve özgürlüklerin korunması” meselesi...

Bir ülke demokratik olma özelliğini kaybederse, yöneticiler ve çevrelerindeki dar grup dışında bütün vatandaşlar temel hak ve özgürlüklerini kaybeder.

Bir ülke hukuk devleti olma özelliğini kaybederse adalet o ülkeye uğramaz. Haliyle de o ülkenin yurttaşları hiçbir zaman adalet duygusunu tam olarak yaşayamaz.

İktidar mensupları ve çevrelerindeki dar grup dışında hiçbir dini, etnik ve mezhepsel grup, hiçbir azınlık grubu bu olumsuzluklardan vareste tutulamaz.

***

Böyle bir giriş yapmamın nedenini şimdi arz edeyim.

Bu aralar MHP lideri Devlet Bahçeli ile DEM Partililer arasında şaşırtıcı bir pozitif iletişim var.

Sayın Bahçeli, DEM Partililerin iyilik meleğine dönüşmüş durumda.

Hepsinin durumlarıyla, sağlıklarıyla yakından ilgileniyor, telefon ederek hâl hatır soruyor, sorunlarının çözümünde yapabileceği şeyler olup olmadığını soruyor.

DEM yöneticileri, ileri gelenleri neredeyse talih kuşu bekler gibi Devlet Bahçeli’nin kendilerini aramasını bekliyor.

Bahçeli Pervin Buldan’ı aradı...

Bahçeli Ahmet Türk’ü aradı...

Bahçeli Selahattin Demirtaş’ı aradı...

Bahçeli Sırrı Süreyya Önder’i aradı...

Neredeyse Bahçeli’nin aramadığı DEM’li yöneticiler kendilerini kötü hissedecek!

***

Kayyum uygulamaları, DEM Partililere yönelik baskılar, iktidarın “konunun bizimle ilgisi yok” havasında mesajlar vermesi de DEM Parti ileri gelenleri için çok kayda değer gelişmeler değil artık.

Onlar için önemli olan Bahçeli’nin sürece ilgisini kaybetmemesi.

Bu nedenle Bahçeli’yi öve öve, nezaketini anlata anlata bitiremiyorlar.

Hepsi on yıllardır başlarına gelen baskıları, yattıkları hapisleri, kayyumları unutmuş. Bahçeli’yle barış halayı çekmeye hazırlanıyor.

Bahçeli’den “daha halay çekeceğiz” sözünü bizzat duyan Sırrı Süreyya Önder dahi aynı havaya girmiş. Birinci aşamada Öcalan’ın çağrı yaptığını, ikinci aşama olarak Türkiye’ye demokrasi geleceğini anlatıyor.

***

Sanki Türkiye’de yaşamıyorlar.

Sanki kayyum atanan belediyeler onların değil.

Sanki bir tarafı olmakla suçlandıkları “Kent uzlaşısı” suçunu ilan eden bu iktidar değil. Sanki bu ülkede gazeteciler göz altına alınıp tutuklanmıyor.

Sanki bu ülkede sabahın dördünde belediye başkanlarının evleri basılmıyor.

Sanki memlekette iktidar mensupları için ayrı hukuk muhalefet için ayrı hukuk uygulanmıyor.

Sanki Ekrem İmamoğlu’na soruşturma üzerine soruşturma açılmıyor.

Sanki Ahmet Özer 12 yıl önceki çözüm sürecinde akil insan ilan edilip Remzi Kartal’la görüştüğü için tutuklanmamış.

Uzatmaya gerek yok.

Sanki Türkiye’ye demokrasi gelmiş.

***

Bu süreçte bir tuhaflık olduğunu anlatınca bazı PKK’lılar ve DEM’liler sosyal medyadan bize sallıyor: “Biraz da Türkler yaşasın antidemokratik şeyleri. Hep biz mi yaşayacağız?”

Bu hissiyatın bu aralar bütün DEM’lilerde olduğunu görüyorum.

Türkiye’de sadece kendilerine demokrasi geleceklerini bekliyorlarsa yanılıyorlar.

Nereden mi biliyorum?

Bertolt Brecht’in de yıllar önce yazdığı gibi:

“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz.”