AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gelecek seçimler için izleyeceği yol büyük ölçüde belli olmuş görünüyor.
Erdoğan, cumhurbaşkanlığındaki üçüncü dönemini mümkün olduğunca tamamladıktan sonra TBMM’ye bir erken seçim kararı aldırarak dördüncü kez Cumhurbaşkanı olmanın yollarını arayacak. Kulis bilgilerine göre tarih 2027 kasım ayı olabilir.
Bu türden siyaset mühendisliklerinin toplumda hoş karşılanmadığı bir gerçek.
Geçmiş tecrübeler beni yanıltmıyorsa, Erdoğan da bu gerçeği bizzat öğrenecek.
TBMM’nin seçimi erkene almasının bir tek yolu var: 360 milletvekilinin seçimin yenilenmesi yolunda oy kullanması.
Eğer muhalefet partileri “Erdoğan’ı sandıkta yenelim” heyecanına kendilerini kaptırmazlar ise Erdoğan’ın büyük çapta milletvekili transfer etmesi gerekiyor.
YRP’nin de artık muhalefette olduğunu düşünürsek lazım olan ekstra milletvekili sayısı 36.
Zor görünüyor ama bütünüyle de imkânsız değil.
Sadece AKP’nin içinden çıkan partilerden değil, CHP’den, İYİP’ten de transferler olabilir, şaşırmayın.
Bizim gibi ülkelerde milletvekilliği bir tür “meslek” gibi görülüyor.
Kuşkusuz ki bunu bir “kamu hizmeti” olarak görenlerin sayısı az değildir ama profesyonel siyasetle hayatını sürdürmek isteyenlerin kolayca bulunabildiği bir ülkede yaşıyoruz.
Bir daha seçilemeyeceğini bilen bir milletvekilini çeşitli “müşevviklerle” parti değiştirmeye ikna etmek zor olmuyor.
Bu müşevvikler makam vaadinden tutun da “çil çil para” da dahil olmak üzere bazı ekonomik avantajlar elde etmelerine olanak sağlayacak mahiyette olabilir.
Kim bilir, bir de bakmışsınız, malum müteahhitler arasında “askıda milletvekili” kampanyası bile başlatılmış!
Türkiye siyasetinde ahlaki standartlar maalesef buraya kadar düştü.
Eskiden de çok yüksek miydi diye sorarsanız, değildi ama eski Türkiye’de “utanma duygusu”, yeni Türkiye’deki kıvamından daha koyuydu.
Rabbim bunu da memleketin İslamcılarına nasip etmiş oluyor ki fıkıh kitaplarında yazılanları biraz zorlamayla bu işleri kılıfına uydurabilmek de mümkün. Hayrettin Karaman ne günler için var?
Kulis haberlerine bakılırsa yeni transfer edilen milletvekillerine parti yönetiminde görevler verilmesi, “daha uzun yıllar siyaset yapmak için istekli” milletvekillerine bir örnek olsun diye gerçekleşmiş.
Örnek mi olur, cepler mi dolar bilmiyorum ama dün beni en çok güldüren haberlerden biri de yeni milletvekillerine parti yönetiminde görev verilmesi bazı AKP’lileri çok kızdırmış.
Nuray Babacan’ın Nefes’teki kulis haberinde, parti yönetiminde görev beklerken açıkta kalanların “hop oturup hop kalktıkları” yazılmış ki bu sahneyi gözümün önüne getirince gülmeme engel olamadım.
Reis’in talimatıyla bıyık bırakmış zevatın koca göbekleriyle “hop oturmaları ve hop kalkmaları” Peter Sellers filmlerindeki gibi absürt sahneler gibi geldi bana.
Ve esasen bu transferlere ve görevlendirmelere niye kızdıklarını da anlayabilmiş değilim. O parti artık Erdoğan’ın. O varsa var, o yoksa yok.
AKP’li küskünlere, Erdoğan hâlâ partisinin başındayken tadını çıkarmaya bakmalarını öneririm; o parti Erdoğan’ın yokluğunda, Özal’sız ANAP’a, Demirel’siz Doğru Yol’a benzeyecek çünkü.
Milletvekili transferi yoluyla erken seçim kararı çıkartamayacağını gören Erdoğan’ın neler yapabileceğini bugünden kestirmek zor.
Darbe dönemlerinde yaşanabilecek adli müdahalelerle bir yol temizliği yapılmak istendiği çok açık.
Erdoğan’dan “ne yapalım, sürem doldu” diyerek sessiz bir boyun eğişle kenara çekilmesini beklemeyin derim.
* * *
Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun’un açıklaması
"Bütün eleştirel görüşlerime rağmen anayasa hukuku birikimimden yararlanmak isteyen Ak Parti’ye üye oldum. hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokrasi değerlerinin korunması için yaptığım bütün açıklamaların ve yayınladığım eserlerin ve yayınlanan diğer yazılarımın arkasındayım"
Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun, Gelecek Partisi'nden ayrılarak AKP'ye katıldı
AKP Kongresinden hemen önce partisinden istifa ederek AKP’ye geçen ve bu partide de MKYK üyesi seçilen Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun’un ne yaptığını anlayamadığımı yazmıştım.
Serap Hanım, bu yazımla ilgili bir açıklama gönderdi. Bilgelerinize sunuyorum:
“Yazınızı dikkatle okudum. Bir gazeteci olarak bu soruları sormakta çok haklısınız. Eleştiri, hakarete varmadıkça temel bir hürriyet! Eleştirisiz bir toplum düzeni olamaz.
Evvelce öne sürdüğüm çeşitli görüşleri hiç değiştirmeden, dürüstçe naklettiğiniz için de teşekkür ediyorum. Şimdi sorgulamış olduğunuz konuya cevap vermek istiyorum.
Beş yıldan beri siyaset sürecindeyim. En güçlü gerekçelerle savunduğum görüşlerimin hiçbiri, karar alma sürecinde etkili olmadı. 2 Haziran 2023’ten beri Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeyim. Genel Kurulda ve görevli olduğum komisyonlarda en haklı gerekçelere dayanan görüş ve eleştirilerim hiçbir sonuç doğurmadı. Dün itibarıyla bütün bu eleştirel görüşlerime rağmen anayasa hukuku birikimimden yararlanmak isteyen Ak Parti’ye üye oldum. Evvelce üniversite kürsülerinde hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokrasi değerlerinin korunması için yaptığım bütün açıklamaların ve yayınladığım eserlerin (kitaplarımı kastediyorum) ve yayınlanan diğer yazılarımın arkasındayım. Görüşlerine değer verdiğim bazı aydınlar, bugüne kadar sürdürdüğüm demokrasi ve hukuk mücadelesini bundan böyle Ak Parti saflarında sürdürme kararımı cesurca bularak tebriklerini sundu ve yanımda olduklarını belirttiler. Sizin gibi yazılarını takip ettiğim bazı gazeteciler, nezaket sınırları içinde meraklarını ve eleştirilerini dile getirdiler. Elbette bunlar olacak. Olacağını da biliyordum. Kimileri de sosyal medyada gördüğünüz gibi bir linç kampanyası sürdürdüler ve sürdürüyorlar.
Ben dürüst ve vicdanlı mücadeleme devam edeceğim. İnşallah küçücük de olsa bir sonuç yaratır. Elimde sihirli değneğim yok. Her şeyi düzeltecek kudrette olmadığımı çok iyi biliyorum. Eğer çok az bir şeyi düzeltebilirsem ülkeme hizmet etmiş olmanın mutluluğunu duyacağım. Kaleminize sağlık.
İyi çalışmalar dilerim.
Prof. Serap Yazıcı Özbudun”