Dört bir açıdan Serap Yazıcı olayı

Bir partinin aleyhine konuştuktan sonra o partiye geçmeyi ilkesizlik olarak görüyorsak...

Sadece Serap Yazıcı Özbudun’u değil, mesela Cemal Enginyurt’u da gündeme getirmemiz gerekmez mi?

Serap Yazıcı Özbudun, iktidar aleyhine konuştuysa...

Cemal Enginyurt da CHP’yi yerden yere vurdu.

*

Cemal Enginyurt’u “Nihayet doğruyu buldu. Nihayet doğru yere geldi. Yaşa Cemal Enginyurt” diye avuçları patlarcasına alkışlayanların, sıra Serap Yazıcı Özbudun’a gelince “Utanç verici bir ilkesizlik, midemiz bulandı” falan demelerinde bir tutarsızlık yok mu?

*

Olayın şöyle farklı bir tarafı var tabii ki:

Serap Yazıcı Özbudun, CHP’den aday olmuştu.

CHP’nin oylarıyla milletvekili olan birinin AK Parti’ye geçmesi, kuşkusuz CHP açısından çok can sıkıcı.

*

Ama durun bir dakika!

Olay bundan ibaret mi?

*

CHP, kazanmak umuduyla Gelecek Partisi’yle de ittifak yapmadı mı?

Gelecek Partisi’ne, “Gelin bizim partinin listelerinden aday olun” demedi mi?

Yani “CHP’nin adayıydı, CHP’den seçildi, AK Parti’ye geçti” şeklindeki bir anlatı, Serap Yazıcı Özbudun’un öyküsüne en azından tam olarak uymuyor.

*

Serap Yazıcı Özbudun olayında iki önemli nokta var.

- BİR: Hukuk ve demokrasi açısından kıyasıya eleştirdiği bir partiye geçmesi.

- İKİ: Hukuk ve demokrasi açısından kıyasıya eleştirdiği partinin kendisini kabul etmesi.

Yani geçen kadar, kabul edene de dikkat kesilmek gerekiyor.

*

Peki kabul eden ne diyor bu işe?

Serap Yazıcı Özbudun, AK Parti’ye geçtikten sonra “Serbestiyet” adlı mecraya şu açıklamayı yaptı:

*

“Benim görüşlerimde bir değişiklik yok. Hâlâ hukukun üstünlüğü, hâlâ demokrasi diyorum. AK Parti’ye davette aracı olanlara ‘Beni fikirlerime rağmen mi davet ediyorsunuz, sizi çok eleştirdim, buna rağmen mi davet’ diye sordum. ‘Evet, Cumhurbaşkanımız sizi partimizde görmek istiyor’ dediler.”

*

Yani Serap Yazıcı Özbudun açısından asıl sınav şimdi başlıyor.

Hukuk ve demokrasi açısından kıyasıya eleştirdiği partide bir şeyleri değiştirmeyi başarırsa...

İlkeli bir geçiş yapmış olacak.

Hiçbir şeyi değiştirmezse...

İşte o zaman yandı gülüm keten helva!

BU SEFER ÇOK ERKEN BAŞLADI

Şöyle bir bakıyorum sağa sola.

Yine aynı masallar:

*

- Bu son seçim.

- Bundan sonra seçimi falan unutun.

- İktidar bu sefer de değişmezse kesin Rusya oluyoruz.

- Köprüden önceki son çıkış.

*

Eskiden seçime üç beş ay kala başlardı bu korku hikâyeleri.

Galiba CHP’nin erken önseçiminin etkisiyle bu sefer çok erken başladı.

*

Gerçi henüz devreye sokmadıkları cümleler de var:

- Mesela... “Artık kadınlar sokağa bile çıkamayacak” gibi.

- Mesela... “Afganistan olacağız” gibi.

*

Ben olsam bu sefer bir değişiklik yapar, şu cümleleri de eklerdim:

*

- Trumpistan olacağız.

- Amerika’nın başına gelen bizim de başımıza gelecek.

- Bizim de bir Trump’ımız olacak.

- Küçük Amerika olacağız.

AK PARTİ’DE DENGELİ DEĞİŞİM

- Radikal bir değişime gitmedi AK Parti. Tedricî bir değişimi tercih etti.

*

- MKYK’ya bakıyoruz: Yüzde 60’ı değişmiş.

*

- Yani formül şu: Yeni ve genç isimlere açılmak... Deneyimlilerden vazgeçmemek...

*

- Sil baştan yapmadı AK Parti. Topyekûn bir değişime gitmedi. Erdoğan’ın tarzında, stilinde böyle bir anlayış yok zaten.

*

- Ne deneyimden vazgeçer Erdoğan ne de gençleştirici değişimden. İkisini kararında götürür. İkisini dengede tutar.

MESUT ÖZİL İMAMOĞLUCU OLSAYDI

Mesut Özil, Tayyip Erdoğan’la yol yürümeyi tercih etti.

*

Demediklerini bırakmıyorlar.

Kişisel tarihini didik didik edip vurdukça vuruyorlar.

Linç üstüne linç yani.

*

Peki ya Mesut Özil, Ekrem İmamoğlu taraftarı olmayı tercih etseydi.

O zaman da şöyle olacaktı:

- Şimdi övenler sövecekti.

- Şimdi sövenler övecekti.

*

Türkiye’nin artık milli sporu şöyle bir şey:

*

Bendensen alkış kıyamet.

Benden değilsen auuuuu.