Bu gözaltı fotoğrafları ne yabancı yatırım çeker ama…

Hepimize acı verse de maalesef Türkiye şu anda derin bir hukuk krizi yaşıyor. Hiçbir yasal temeli ve gerekçesi olmadığı halde gazeteciler, siyasi parti liderleri, belediye başkanları tutuklanıyor, İstanbul Büyükşehir belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu soruşturma ve davalarla korkutulmaya çalışılıyor, sanatçılar üzerinden tam 12 yıl geçmiş olan Gezi gösterileri yüzünden karakola çekiliyor.

Öylesine talihsiz bir dönem ki her sabah hukukun siyasetle kuşatıldığı bir güne uyanıyoruz. İşte 19 Şubat, gündüz vakti Atina sokaklarında fenerle “adam arıyorum” diye dolaşan ünlü filozof Diyojen gibi hukuk aradığımız günlerden biriydi.

TÜSİAD'ı 'siyaset mühendisliğine soyunmakla' suçlayan cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın grup konuşmasındaki "Eski Türkiye'yi özlüyor da olabilirsiniz ama yeni Türkiye'de haddinizi bileceksiniz” sözlerinin hemen ardından TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras ve TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, 'adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs' ve 'gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayma…' gerekçesiyle gözaltına alındı. Sonrasında, yurt dışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldılar.

Bir kere olay, gözaltına alınış biçimi ve uygulanan muamele itibariyle bir hukuk faciasıdır. Esas itibariyle hukukun böylesine itibarsızlaştırılmasının, bütün bir toplumda güvensizlik yarattığını, ekonomiden dış politikaya, eğitimden tarıma kadar her alanda ülkeye büyük zararlar verdiğini hepimiz biliyoruz.

İktidar kabul etmeyebilir ama bu hukuk facialarıyla aslında AK Parti kendi kalesine gol atıyor… Her ne kadar iktidar cenahı, “Yargı bağımsızdır, kimse layüsel değildir, son kararı bağımsız yargı verecektir” dese de bütün bu olup bitenlerin, siyasal iktidarın oluşturduğu iklimde yaşandığı gerçeğini değiştirmiyor.

Elbette kimse layüsel değildir, buna TÜSİAD yöneticileri de dahil. Eğer yasal anlamda suç teşkil eden bir durum varsa, kişiler ifadeye çağrılır ve yargısal süreç devam eder. Ama hiçbir hukuk devletinde ülkenin ticari ve sınai hayatının bel kemiğini oluşturan bir sivil toplum kuruluşunun yöneticileri ‘hukukun üstünlüğü’nü ve özgürlükleri savundukları için polis nezaretinde gözaltına alınmaz.

Unutmayalım, hukuk dışı muameleleri reva gördüğümüz bu TÜSİAD;

-Türkiye’nin Kamu dışı milli gelirin yüzde 50’sini oluşturuyor.

-Dış ticaretin yüzde 85’ini (enerji ithalatı hariç) gerçekleştiriyor.

-Kayıtlı istihdamın yüzde 50’sini (Kamu ve tarım hariç) sağlıyor.

-Kurumlar vergisinin yüzde 80’ini ödüyor.

Peki, hukukun her geçen gün kan kaybettiği, üretimden istihdama ve vergiye kadar ülkenin sanayi ve ticaretinin ana eksenini oluşturan TÜSİAD yöneticilerinin polis nezaretinde gözaltına alınması dünyaya nasıl bir Türkiye fotoğrafı sunar dersiniz. Hukuksuzluğumuzu bütün dünyaya ilan ettiğimiz bir ortamda, kimsenin koşa koşa yatırım yapmaya gelmeyeceği kesin…

Herhalde bu tablo karşısında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek saçını, başını yolmuştur. Rasyonel bir ekonomi oluşturmak için yola çıkıp, irrasyonel hukuka yenilmek böyle bir şey olsa gerek… Muhtemelen bundan sonra Bakan Şimşek, yurt dışında yapacağı ‘yatırım’ sunumlarında TÜSİAD yöneticilerinin polis eşliğinde gözaltına alınış fotoğraflarını gösterecektir. Bu görüntü ne yabancı yatırım çeker ama…

Şu iç acıtıcı tabloya bakar mısınız… Her şeyden çok, düzgün işleyen bir hukuk sistemine ve özellikle de ‘hukukun üstünlüğü’ne ihtiyacımız olduğu bir dönemde, kendi ayağımıza kurşun sıkmakla meşgulüz.

Çünkü uzun süredir derin bir ekonomik krizle malul durumdayız, asgari ücretliye, emekliye, dar gelirliye verecek para bulmakta sıkıntı çekiyoruz. Kısacası nüfusun neredeyse yarısını açlık sınırının altında yaşamaya mahkum etmiş bulunuyoruz.

Ve de ekonomik derinliğimiz giderek zayıflıyor. Fantastik ekonomi politikaları yüzünden enflasyonda dünya şampiyonluğuna oynuyoruz.

Mehmet Şimşek’in bütün çabalarına rağmen, faiz-enflasyon dengesini sağlayamadığımız için, iş dünyası yeni yatırımlar konusunda çekimser davranıyor. Kısacası üretemiyoruz ve doğal olarak fakirlik giderek kaderimiz haline dönüşüyor.

Daha da önemlisi, “hukukun üstünlüğü” endeksinde dünyanın geri sıralarında yer aldığımız için hem yabancıya hem de yerli yatırımcıya ‘güven’ temin edemiyoruz.

Bilmem tekrar tekrar söylemenin bir anlamı var mı ama AK Parti yola çıkarken, vesayet Türkiye’sinden kurtulmayı vadetmiş ve “Partimiz hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının teminatı olacaktır“ demişti.

Ama şimdi, aynı AK Parti Türkiye’yi başka bir vesayetle tanıştırmış bulunuyor. Hemen söyleyelim Türkiye, hukukun üstüne düşen bu ‘alaturka vesayet’ gölgesinden kurtulmadığı ve yasakların her geçen gün ağırlaştığı bir ortamda kaybedenler kulübende kalmaya devam edecektir.