Kördüğüm nasıl çözülecek?

22 Ekim’de Bahçeli siyasette yeni bir milat oluşturan meşhur mesajını vermişti. Mesaj Öcalan’a ve topyekun Kürt siyasetine idi. İlk cevap, kendisine yakınlığı ile bilinen Ahmet Türk’ün makamına kayyum atanarak devlet veya iktidar içinden başka bir odaktan gelmişti. Öcalan mektupları postaya verdikten sonra, ilk karşılık KCK operasyonu ile muhtemelen aynı odaktan verildi.

Soruyu şöyle sorduğunuz zaman mesele anlaşılıyor: KCK’nın lideri kim? Kent uzlaşısı kimin eseri? Mektupları kaleme alan adam değil mi?

“Görüldü” damgası

Cezaevi mektupları özel değildir; “görüldü” damgası taşır ve zarfı açık bir şekilde postaya teslim edilir. Cezaevinde olmak aynı zamanda haberleşme özgürlüğünüzün kısıtlanması demektir. İmralı’dan adreslerine ulaştığı DEM tarafından resmen açıklanan Öcalan mektuplarının “görüldü” damgasının ötesinde, devletimizin sorumluları ile müzakere edilmeden ve son şekli üzerinde mutabık kalınmadan postaya verilmesi ise mümkün değil. Posta görevi de elbette temsil niteliğine sahip aracılar marifetiyle yerine getiriliyor. Demek ki bütün gelişmeler devletin gözetimi ve denetimi altında, mutlaka bir planlama dahilinde yürüyor. Kürt siyasetinin bütün aktörleri gelişmelerden memnun, süreci yöneten devlet kanadından itiraz anlamına gelecek bir mesaj gelmediğine göre an itibarıyla işler yolunda gidiyor.

Peki o zaman kör göze parmak sokar gibi, yani göstere göstere KCK ve kayyum operasyonları neden yapılıyor? Parti rekabeti düzeni içinde gerçekleşen “kent uzlaşısı” denilen işbirliğinin soruşturma konusu yapılması, kanunda yeri olmayan etki ajanlığının bu fasılda suç gerekçelerinde yer alması verilmek istenen mesajın altını çizmek için değil mi?

İki ihtimal var: Ya malum süreç için farklı iki egemen irade birbiriyle çarpışıyor, biri diğerinin tekerine çomak sokarak hüküm sürüyor; ya da devlet içinde bildiğimiz klasik “iyi polis-kötü polis” oyunu maskesiyle daha derin ve incelikli bir plan uygulanıyor.

Ruşen Çakır’ın önceki gün çözümlediği üzere Bahçeli’nin şahsında tecessüm eden devlet aklı ile Erdoğan’ın hesaba-kitaba dayalı siyasî iradesinin çatışması, İmamoğlu tarafından da dile getirildi.

Demek ki bir kördüğüm var. İpin ucunu nereden yakalayacaksınız?

Şayet devleti ve süreci yöneten ilgili birimleri benim gibi ciddiye alıyorsanız derinlerde daha başka şeyler aramalısınız.

İyi polis-kötü polis oyunu değil, daha incelikli bir şey olmalı.

İki ihtimal var. Ya her şey kontrol altında, devlet devletliğini yapıyor, oyunu kendi koyduğu kurallara göre oynuyor. Ya da devlet gücünü kenarından köşesinden kullananlar arasında giderek yükselen bir gerilim, hatta çatışma yaşanıyor.

Önce ilk ihtimali gözden geçirelim.

“Devlet aheste gerektir cari”

Devlet adamı bol bol tarih okur. Kuvvetli devlet tecrübesi olanlarda tarihî birikim yönetim becerilerine dönüşür. Devlet her şeyden önce Vehbî’nin mısrasında olduğu gibi “aheste” gerektir.

Osmanlı tarihini okuyanlar “bezdirme” yönteminin diplomaside çok etkili bir şekilde kullanıldığına dair birçok örnekle karşılaşır. Devlet aheste gerektir, acelesi yoktur.

Herkes, bilhassa Kürtler “şimdi”ye odaklı. Halbuki bugünün bir sonrası var. Fiilen başlamış olan süreç, devlet eliyle resmen ilan edildikten sonra nurtopu gibi yeni gündemlerimiz devreye girecek. Bugün işler, hesaplar ve atılan adımlar Kuzey Doğu Suriye’de Şam ile gerilim hattında zorlanan zembereğin yol açtığı kinetik enerji ile yürüyor. Kürt siyasetinin Cezire’de peşinde olduğu statü, DEM’in bütün belediyelerine kayyum atanmasından daha öncelikli. Kandil’i ikna edecek, DEM’i yapıcı rolünde tutacak yegâne ölçü, Suriyeli Kürtlerin statüsüne dair beklentiler. HTŞ’nin Suriye’nin geri kalanını kontrol altına almasından sonra Türkiye’nin bölgedeki yığınağı ve operasyon açıklamalarının ardı kesilmiş durumda. Uluslararası güçlerin de devrede olduğu ve işlerin Türkiye’nin de razı olması beklenen bir plana göre yürüdüğü anlaşılıyor.

Öcalan’ın mektupları da PKK’nın silah bırakacak olması da Suriye’de Kürtlerin statüsünü hazırlayan zembereğin zorlamasıyla hayat buluyor. Kısaca aslında Türkiye’deki Kürt sorunu değil, Suriye’de Kürtlerin statüsü müzakere ediliyor. Uluslararası aktörler de devrede olduğu, Türkiye de bölgede kazandığı üstünlüğü kalıcı jeopolitik hegemonyaya dönüştürmeye çalıştığı için gerçekte uzun bir sürecin reelpolitik evresinde bulunuyoruz.

Binanın taşıyıcı kolonları gibi düşünün: Reel politik hükmünü icra etmeden detaylara geçilmez ve kimse o binaya yerleşip hayat sürdüremez. Kat kat taşıyıcı kolonlar yerleştiriliyor. Yani devlet gerilimi kontrol altına alıyor, etrafa ayar veriyor.

Saray’dan Mehmet Uçum’un HÜDA PAR’a verdiği ayar gibi. Cezire gibi bir derdi olmayan Hüda Par, hafta sonu Diyarbakır’da yaptığı çalıştay sonrası yayımladığı uzun bildiride meseleyi anayasa zeminine taşımıştı. Reel politik onların umurunda değil. Uçum ise bu acelenin önüne geçiyor.

Anahtar kimin elinde?

Öbür ihtimali berrak bir şekilde görmek için siyasî rekabete Süreç perspektifinden bakmak yerine tersini yapmak, yani sürecin dinamiklerini siyasî rekabete indirgemek gerekir. Süreç üzerinden siyasî hesaplar yapılıyor ve taraflar sürece buna göre müdahale ediyor.

Tekrar işin başında Bahçeli ile iktidarın diğer kanadı arasında görüş ayrılığına ve birbiriyle yer yer çatışan farklı tavırlara geliyoruz. Devlet ve iktidar arasında görüş ve çıkar ayrılığı var. Bahçeli’nin devletin çıkarlarını ve buna uygun devlet aklını temsil ettiği konusunda kimsenin şüphesi yok. Bölgede yeni bir statüko oluşuyor ve Türkiye buna uygun davranıyor.

Mümtaz’er Türköne yazdı: Kördüğüm nasıl çözülecek?

Mümtaz’er Türköne yazdı: Kördüğüm nasıl çözülecek?

Yargıyı ve İçişleri Bakanlığı’nın kayyum atama yetkisini kullanarak masaya yeni bir pey sürenlerin hesabı ise siyasî rekabete dair. Yolda karşınıza çıkan kasisler gibi küçük sarsıntılara yol açıyor ama sürecin ilerlemesine engel olamıyor. Yine de süreci engelleme veya kontrolü bütünüyle ele geçirme niyeti açık. Şayet, İmamoğlu’nun şahsına odaklanan ve artık açıkça ilan edilen ikili rekabetin de süreçle alâkalı olduğunu dikkate alırsanız tablo daha anlaşılır ve net hale geliyor. Öyleyse bu merkezin marifeti olan daha sarsıcı soruşturmalar ve kayyum atamaları ile karşılaşabiliriz.

Bir yandan Öcalan’ın Nevruz açıklamasını, öbür taraftan bu açıklamaya gölge düşüren kayyum atamalarını ve yeni tutuklamaları konuşacağız.

Muhalefet uygun bir zemin yakaladı. Erken seçim vurgusu ile tırmanan ve aleni hale gelen savaş tırmanıyor. İktidar kanadı, hiçbir şeye yaramadığı defalarca kanıtlanan ve etkisini kaybeden yargı sopasını seferber ediyor.

Peki ne olacak? Kördüğüm nasıl çözülecek?

Kördüğümü tek hamlede çözecek kılıç Bahçeli’nin elinde. Devletin gücü, iktidarın hamlelerinin zayıflığının sebebi bu. Süreci başlatan ve eline böylece büyük bir güç geçiren Bahçeli siyaseti düzenleyecek ve iktidar kanadına ayar verecek pozisyonda duruyor.

Bu karmaşanın çözümü için Bahçeli’yi takip etmenizi öneririm.

Sürecin barış getirmesini isteyenler ise Bahçeli’nin sağlığı için duaya devam etmeli.