Seçim atmosferini etkileyen temalardan birisi kaçınılmaz olarak Gazze oluyor. Gazze için yapılan - yapılamayan şeyler, iktidarın ve muhalefetin seçim kampanyalarının parçası halinde.
İktidarın İstanbul adayı Murat Kurum, 2019 seçimlerinde “Sisi” temasının kullanılmasına benzer biçimde Gazze’yi gündeme getirince bir hayli tepki gördü. Gazze’de katliamın devam ettiği, üstelik bu katliam Erdoğan’ın demeçlerinde en etkili biçimde lanetlendiği bir süreçte, İsrail’e yönelik ihracat – ithalatın devam ediyor olması da iktidar hanesine negatif olarak yansıyor. Karamollaoğlu, Erbakan, Davutoğlu ve Babacan bu çarpıklığı meydanlara taşıyor. İktidar mensupları ise, Erdoğan dahil, bu ihracat – ithalat konusuna temas etmemekte ısrarlı.
Erdoğan bu arada, CHP Genel Başkanı Özel’in başlangıçta Hamas’ı “Terör örgütü” olarak nitelemesini meydanlara taşımaktan geri kalmıyor. Özgür Özel de henüz bu ifadelerinde bir düzeltme yapmış değil.
Gazze konusunun Erdoğan’ın dünyasında sıkıntı oluşturduğu, en son, İlim Yayma Vakfı’nın genel kurulunda yaptığı konuşma ile ortaya çıktı. Sıkıntı seçimlerde oy kaybına yol açacağı ihtimalinden mi kaynaklanıyor, yoksa Gazze iç in yaptıklarının kendi tabanında yeterince görülmediği – yeterli bulunmadığı hissinden mi, bilinmez ama, o konuşma bir iç dökme şeklindeydi.
Ben oradaki iç dökmeden ayrı, ifade ettiği bir hususun, kendisi yeterince üzerinde duruyor mu bilmem ama, çok daha hayati nitelikte olduğunu belirtmek isterim.
Erdoğan orada şöyle konuştu:
“Yaklaşık 2 milyar nüfuslu İslam alemi, Filistin halkına kardeşlik görevini yerine getirememiştir. Gazze’deki masum çocukların ya açlıktan ölmesine ya da kurşunlarla katledilmesine mani olunamadı.”
Erdoğan “Neden böyle?”nin gerekçesi olarak da “Böyle bir durumun pek çok sebebi bulunuyor.” dedikten sonra şunu kaydediyor: “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin İslâm dünyasını dışlayan yapısı sebeplerden birisidir. Mevcut nizamda Müslümanlar üvey evlât olarak görülmektedir.”
Şu ana kadar Erdoğan’ın bu ifadelerini değerlendiren bir yazıya rastlamadım. Erdoğan’ın o konuşmasından daha çok, savunma sadedinde şu ifadeler öne çıkarıldı:. ”Filistin davasına en üst seviyede sahip çıkan ülke Türkiye’dir. Halk böyle iken her kim ‘Hiçbir şey yapmadılar’ diye eleştiriyorsa kul hakkına giriyor demektir. Tayyip Erdoğan 15 sene evvel ‘One minute’ dediyse bugün de aynı yerde dimdik durmaktadır.”
Bana sorarsanız ben Erdoğan’ın hâlâ “One minute” noktasında durduğu kanaatindeyim.
Ancak “İslam dünyası neden bir şey yapamıyor?” konusuna gelindiğinde orada başka söyleyeceklerim var.
Bir kere sayın Cumhurbaşkanı’nın “2 milyar” diye ifade ettiği ve “kardeşlik görevini yerine getirememiştir” dediği dünya içinde Türkiye de var. Erdoğan 15 sene evvel “One minute”ü söylerken ona “Siz kadınları ve çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz” cümlesini de eklemişti. Yani İsrail o İsrail. 15 senede sürekli Filistin’i yiye yiye küçülten, aşındıran, “insan katili” İsrail.
Bu arada biz barıştık, normalleştik, ettik…
Geldik Gazze katliamına…
“Kudüs acısı” İslâm dünyası için yeni değil. Ak Parti iktidarı 21 yıldır hüküm sürüyor. Cumhuriyet tarihinin beşte birlik süresi bu. “Dünya 5’ten Büyük”ise, ve bunu Türkiye seslendiriyorsa, yani Türkiye’nin “Dünyanın büyükleri”arasına girme gibi bir projesi varsa, bu nasıl gerçekleştirilecek?
Bu soruyu pek çok yazımda sorduğum bilinir. Ve benim, İslam dünyasının – bu arada Türkiye’nin- birim insanın özgül ağırlığını artırmak gibi bir sorunu bulunduğuna işaret ettiğim bilinir.
”Türkiye’nin geleceğini inşa” başlıklı onlarca konferans verdim, yazı yazdım, konuşma yaptım. Eğitim, eğitim, eğitim, dedim…
Öğrencilere konuştum, “100 gramlık bir cep telefonunu almak için bir kamyon domates satmak, bunun için onlarca insanın emek vermesi gerekiyor, fark bilim farkı” dedim.
O farkı kapatamıyoruz. İşte uzaya yolcu göndermek için 55 milyon doları verdik. Nasıl bir navlun bedeli ama!
Daha kaç yıl başkaları ilim ve teknoloji geliştirecek de biz milyon milyon insan çalışarak ona sahip olmaya çalışacağız?
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Eğitimi başaramadık” derken aslında işin nerede koptuğunu ifade ediyor da, ben de “Kim gelecek de 20 yıl iktidarda kalıp eğitim meselesini çözecek?” sorusunu sormadan edemiyorum.
“2 milyarlık İslam dünyası” benzeri zaafı taşıyor. On yıllarca ülkelerin bütün imkanlarını kullanan siyasi kadrolar geliyor, gidiyor ama o “makus talih”değişmiyor.
Bir ara yazdım “Bir gün gelecek Ak Parti iktidarı gidecek ve 20 küsur yıl devleti yönetip eğitim meselesini çözememiş olarak gidecek” dedim.
İç barışı sağlayıp, bu ülkenin en ücra köşesindeki çocuğun içindeki enerjiyi en yükseklerde değerlendirebilmemiz lâzımdı. İslâm dünyasına eğitim hamlesi yapmakta önderlik edebilmemiz lâzımdı. Öyle yapabilseydik “İslâm dünyası” olmak ayrı bir değer ifade ederdi.
Şimdi “2 milyar olarak bir şey yapamadık” demek ne anlama geliyor?
Vikipedi’ye baktım, dünyadaki Yahudi nüfusu 14-15 milyon civarındaymış. Netanyahu, 15 milyonla 2 milyarın kıyaslamasını yaparsa ne diyeceğiz? Bu kıyaslamayı yapmak bir kahredici yapmamak başka kahredici…