Kara Harp Okulu mezuniyet töreninin ardından “basına kapalı olarak” kılıç çatıp, “subay yemini” eden beş teğmen ve üç birlik komutanı TSK Disiplin Kanunu’nda öngörülen en ağır cezaya çarptırılarak, ordudan ihraç edildiler.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bu kararı çok beğendi. Cumhurbaşkanı’nın karar ile ilgili bir açıklamasını görmedim. Ama onun da için için çok sevindiğini, hatta bakanına bu yönde talimat vermiş olabileceğini bile tahmin edebiliriz.
Öte yandan hafta sonundaki bazı spor karşılaşmalarında “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganının duyulmaya başlaması da toplumun bir bölümünün de bu kararı içine sindiremediğini ortaya koyuyor.
Konuyla ilgili daha önce yazdığım yazıda da dikkatinizi çektiğim gibi bu karar, TSK Disiplin Kanunu’na göre verilebilecek en ağır ceza. O yazımda ordudan ihraç kararının hangi suçlar nedeniyle verilebileceğini TSK Disiplin Kanunu’nun 20. Maddesinden aktararak ayrıntılı olarak saymıştım.
Evrensel hukuk, eski Roma’dan bugüne, işlenen suç ile bu suça uygulanacak ceza arasında bir orantı olmasını ister.
Bizim Ceza Kanunumuzun 3. Maddesinin 1. Fıkrası da zaten bunu arıyor:
“Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.”
Teğmenler terör örgütleri ile ilişki kursalardı, gizli bilgileri açıklasalardı, devletin itibarına zarar verselerdi ya da uzun süreli firar etselerdi de aynı cezayı alacaklardı.
Sadece bu bile verilen ceza ile disiplinsizlik olduğu belirtilen eylem arasında bir orantı olmadığını gösteriyor.
Millî Savunma Bakanlığı’nın açıklamasında, ihraç kararının TSK Disiplin Kanunu’nun 20. Maddesinde sayılan ihraç nedenlerinden hangisi gereğince verildiği belirtilmemiş.
Ancak bunu tahmin etmemizi mümkün kılan eski açıklamalar var.
Teğmenler ve birlik komutanları, 20. Maddede sayılan nedenlerden “Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarına zarar verecek nitelikte disiplinsizlik teşkil eden fiillerde bulunmak” suçlamasıyla ordudan atılmış olmalılar.
TSK Disiplin Kanunu’nun 20. Maddesinde sayılan eylemlerden başka hiçbiri, ihraç edilen teğmenlerin ve sıralı birlik komutanlarının durumuna uymuyor.
Söz konusu “subay yemini” ve “kılıç çatma” uygulamasının daha önce de harp okullarının mezuniyet töreninde yapıldığını biliyoruz.
Şu anda orduda görev yapan çok sayıda subay bu yemini etmiş durumda.
Ve en azından bizim görebildiğimiz kadarıyla bu durum TSK’nın itibarına zarar vermiş gibi de görünmüyor.
Millî Savunma Bakanlığı’nın, bu eylemin TSK’nın itibarına nasıl zarar vermiş olduğunu da açıklaması gerekmez miydi?
Ayrıca “cezada orantılılık” ilkesine göre, cezadan beklenen faydanın da eyleme verilen ceza ile orantılı olması beklenir.
TSK’nın ya da genel olarak Türk toplumunun bu ağır cezadan elde edeceği fayda nedir?
Bu cezalar ancak “hukuk ötesi” kavramlarla açıklanabilir.
“Hırsızlık yapanın elinin kesilmesi” gibi hukuk ötesi kavramlarla!
O durumda suç ile ceza arasında oran arayışı kaybolur. 1 ekmek çalan ile 1 milyon lira çalan aynı cezaya çarptırılır ki teğmenlere verilen ceza tıpkı bu kadar oransız ve onun için “hukuk ötesi” bir cezadır.
***
Demek ki yetkili ve sorumlu kimmiş?
İstanbul’daki uygulamaya bakarak şimdi Bolu’da kaçak bir otelin çalıştırılmasına göz yumulmasından kimin sorumlu olduğunu çıkartabiliriz: Bolu Valisi! Ama hakkında soruşturma açılanlar ya da tutuklananlar arasında Bolu Valisi’ni göremedik
78 insanın hayatını kaybettiği Grand Kartal Otel
İstanbul Valiliğinin açıklamasına göre göre dün itibariyle İstanbul’da 253 konaklama tesisi kapatıldı.
İstanbul Valisi Davut Gül, bu kararı İl Koordinasyon Kurulu toplantısından sonra kamuoyuna duyurdu.
Vali’nin açıklamasından aktarıyorum:
“Otellerde ruhsatı olmayan ya da Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan işletme belgesi olmayan otellerimizin tamamı yarın kapatılmazsa en geç cumartesi, pazar tamamını kapatacağız. Pazartesi günü itibarıyla ruhsatsız ya da ruhsatlı olup Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan basit konaklama belgesi olmayan konaklama yerlerinin tamamını kapatmış olacağız. Listeler belli. Dolayısıyla yarına kadar bitirelim. Olur ya ölçekten dolayı yetiştiremezsek cumartesi, pazar bunların tamamını kapatmış olalım.”
Buradan anlıyoruz ki Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan işletme belgesi olmayan otelleri denetlemek ve izlerini tespit edip kapatmak yetkisi Valiliklerde.
İstanbul Valisi’nin bu yetkiye sahip olmasını sağlayan “görevini” yapmak için niye bugüne kadar beklediği ayrı bir konu.
İstanbul’da belgesi olmayan yani “kaçak olarak çalışan” tam 253 konaklama tesisi varmış ve Vali, bunları kapatma görevini hatırlamak için Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel’de yangın çıkıp, vatandaşlarımızın ölmesini mi beklemiş?
Tuhaf bir durum ama bunu şimdilik görmezden gelelim.
Hatırlarsınız, Kartalkaya’daki yangının ardından “o yetkili, hayır ben yetkili değilim” tartışması çıkmıştı.
Temmuz 2021’de Turizm Teşvik Kanunu’nda yapılan değişiklikle 28 Temmuz 2022 tarihine kadar turizm işletme belgesine sahip olmayan tüm işletmelerin Turizm İl Müdürlüklerine başvurarak “basit turizm belgesi” almaları zorunlu hale getirilmişti.
Yani, 28 Temmuz 2022’den beri “basit turizm belgesi” ya da “turizm işletme belgesi” olmadan faaliyet göstermek, bir tek anlama geliyor: Kaçak faaliyet!
Turizm Kalkınma Ajansı’nın sitesindeki bilgiler yanan otelin iki belgeye de sahip olmadığını gösteriyor.
Yani resmi evraklara bakılırsa böyle bir otel yok!
İstanbul’daki uygulamaya bakarak şimdi Bolu’da kaçak bir otelin çalıştırılmasına göz yumulmasından kimin sorumlu olduğunu çıkartabiliriz: Bolu Valisi!
Zaten otel, Bolu İl Özel İdaresi sınırları içinde kalıyor. Bolu İl Özel İdaresinin başı da Bolu Valisi.
Cumhurbaşkanı, bu katliamdan sorumlu kimse gözünün yaşına bakılmadan hesap sorulmasını istedi, hatta bunun için söz de verdi sayılır ama bu amaçla hakkında soruşturma açılanlar ya da tutuklananlar arasında Bolu Valisi’ni göremedik.
Otel, Seben İlçesi sınırları içindeydi, Seben Kaymakamı da kaçak otel çalıştırılmasına göz yummuş demek ki.
Bolu Turizm İl Müdürlüğü, bu otelin turizm işletme belgesine ya da basit turizm belgesine sahip olmadığının farkında değilmiş.
Oteli pazarlayan turizm şirketleri, sattıkları tesisin böyle belgelere sahip olmadan çalıştırıldığını anlamamışlar mı?
Soruyorum ama yanıt alamayacağımızı bildiğimiz kadar artık sorumluların kimler olduğunu da biliyoruz.
Bakalım Cumhurbaşkanı sözünü tutacak ve kaçak otelin çalıştırılmasına göz yuman bürokratları da soruşturmaya dahil ettirecek mi?