CHP-DEM işbirliğinde Afyon krizi

CHP Afyonkarahisar Belediye Başkan adayı Burcu Köksal'ın, "Başkan seçilirsem, belediyenin kapıları DEM Parti hariç herkese açık olacak" sözlerinden başlayan tartışma, kriz tonunda sürüyor. 

Tartışmanın en öne çıkan iki boyutu var. Birincisi bu sözlerin CHP içindeki yansıması. İkincisi ise DEM'e ve DEM'le CHP arasındaki ilişkiye yansıyan boyutu. 

Köksal'ın sözlerinden sonra CHP içindeki yansımanın ilk boyutu CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in yaklaşımıydı. Özel; "Demin Afyon'dan geldim ve Burcu Başkan'dan da selam getirdim. Bu sırada Afyon'da konuşurken belediyenin kapılarını ardına kadar açacağız diye söylerken orada bir küçük sürçü lisan oldu, 'Aman Başkanım sen düzelt' dedi. 

Daha sonra anlaşıldı ki, Burcu Köksal'ın böyle bir talebi yokmuş ve sözlerinin arkasındaymış. Zaten daha önce de aynı sözleri yine sarf etmiş. 

Burcu Köksal daha önce söylediği sözü bu defa; "Ben belediye başkanı seçildiğimde Afyonkarahisar Belediyesi'ni DEM'lilerle yönetmeyeceğim" şeklinde söylemiş. Yani kastının belediye hizmeti sunarken halka ayrımcılık yapmak değil, belediyeyi yönetirken DEM'le yönetmeyeceğine yönelikmiş. Buna göre Köksal, partisinin DEM'le işbirliğinin hem varlığını hem de buna karşı olduğunu ifade etmiş oldu. 

Burcu Köksal'ın bu sözlerine, CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) ve adayı Ekrem İmamoğlu da sert bir cevap verdi. Dedi ki; "Ya kendine iş bulacak ya başka parti bulacak". CHP Genel Başkanı Özel'in durumu kurtarma çabası sürerken, partisinin hem milletvekili hem de grup başkan vekiline yani parti içi hiyerarşide daha üstte olan bir konumdaki kişiye bir belediye başkanının bu denli sert çıkış yapması da ayrı bir tartışmaya yol açtı. CHP Genel Başkanı'nın aslında kim olduğu vurgusu öne çıktı. 

Bu arada CHP içi tartışmanın Kılıçdaroğlu'na uzanan bir boyutu da oldu. Bir TV sunucusunun Afyonkarahisar Belediye Bşkanı'nın tartışmaya yol açan sözleri, Kılıçdaroğlu'nun talimatıyla söylediğini ifade etmesi Kılıçdaroğlu'nu da meselenin içine çekti. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu da sert bir açıklama yaparak; "Burcu Köksal'a böyle konuşması yönünde talimat verdiğim alçak bir iftiradır" dedi. 

Bu arada tartışmanın ikinci boyutu da devredeydi. Yani DEM'lilerin tepkileri. 

Onlar da CHP yönetimini sıkıştırarak, Afyonkarahisar adayına gerekenin yapılmasını istediler. 

İki arada bir derede kalan Özgür Özel de çareyi belediye başkan adaylarına bir taahhütname imzalatmada buldu. Taahhütname de; "Başta kadın, erkek, cinsiyet eşitliği olmak üzere Cumhuriyet Halk Partili belediyeler, karşısındakinin etnik kökenine, mezhebine, siyasi tercihine ve cinsiyetine bakmaksızın eşit hizmet verir" ifadeleri yer alacak ve tüm adaylar altına imza atacak. 

Böylece yaşanılan kriz son derece tuhaf bir duruma doğru yol aldı. Zaten belediye başkanlarının asli görevleri olan ve her şeyden önce anayasal zorunluluk olan bir durumu ancak taahhütname imzalayarak, güvence altına almak, Ümit Özdağ'ın Kemal Kılıçdaroğlu'na imzalattığı protokolde; anayasanın ilk dört maddesi ile 66 maddesinin değişmeyeceğine, terör ve terör örgütleriyle mücadele edileceğine dair güvence verilmesinin benzeri bir durumdur. 

Sonuç olarak, Burcu Köksal'ın sözleriyle başlayan Afyon krizi bazı gerçeklerin bir kez daha altının çizilmesini zorunlu kılmaktadır. 

Sıralayalım; 

Her şeyden önce; Özgür Özel gerçek anlamda henüz CHP genel başkanı olamamıştır. Koltuk çekişmesi bitmemiştir ve 31 Mart sonucuna göre yeni boyutlarıyla tazelenecektir. 

Bir başka husus; PKK terör örgütünün siyasi kolu DEM'e karşı söz söyleyen CHP'de barınamayacaktır. 

Bir diğer gerçeklik; PKK terör örgütünün siyasi kolu DEM'e duyulan muhtaçlık CHP'de; DEM'in inkar etmediği PKK ilişkisini perdeleme refleksini geliştirmiştir. DEM'in grup başkan vekili; "İttifak yaptığımız, kent uzlaşı yaptığımız yerlerde tabii ki sürecin bir parçası, paydaşı CHP'dir. Bunu gizleyecek ya da sakınacak bir durum bizim açımızdan yok. CHP için varsa onu bilemem" demiştir. 

Yani DEM'liler kendilerinin; PKK ilişkisini inkar etmedikleri gibi CHP ilişkisini de inkar etmiyorlar da CHP yönetimi, sözcüleri de; DEM ile olan ilişkilerinin sıkılganlığı nedeniyle DEM'in PKK ile olan ilişkisini inkarla meşguller. 

Afyon krizinin açığa çıkarttığı bir başka gerçeklik ise; CHP-DEM arasındaki "kent uzlaşısı" denilen işbirliğinin daha çok İstanbul odaklı olduğu ve bu işbirliğinin didiklenmesi özellikle CHP İBB adayını öfkelendirip, telaşlandırdığıdır. 

Her şeyden çok daha dikkat çekici olanı ise; DEM'in CHP'nin değil de, CHP'nin DEM'in etki alanına girmesidir. Bu durum yeni de değildir. Kılıçdaroğlu ile başlayan gönüllü tercihtir. En önemli yansıması da; terör örgütlerine karşı kaynağında mücadele için Mehmetçiğin Gazi Meclis'ten istediği Suriye, Irak sınır ötesi operasyon tezkereleri ile Libya tezkeresine HDP/DEM ile kol kola girip "hayır" oyu verilmesidir. O günlerde HDP sözcüleri CHP'ye seslenerek, "birlikte yol yürüyeceksek bunun ilk sınavı tezkerelere hayır oyu vermenizdir" çağrısıdır. 

Bu çağrıya uyan CHP yönetiminin HDP/DEM'in etki alanına girmesinin bir başka yansıması da, HDP'nin il binasına kepenk indirten Diyarbakır Anneleri'nin 5. yılına giren evlat nöbetindeki yürekli direnişine kayıtsız kalmalarıdır.