“Bu şey”, nasıl bir şey?

DEM Parti Van Milletvekili Pervin Buldan, yerine kayyım atanan eski Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk ve DEM Parti TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Diyarbakır kongresinde şunu söyledi:

“Altını çizerek ifade etmek istiyorum ki; bu, sadece ve sadece büyük ve güçlü Türkiye hedefinin önündeki en son engellerden birinin devreden çıkarılmasıdır. Bu, Kürt kardeşlerimizle ilgili bir konu da değildir. Sadece terör örgütünün tasfiye edilmesiyle sınırlı bir husustur.”

Cumhurbaşkanı’nın “bu” diye işaret ettiği, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Abdullah Öcalan’ı TBMM’ye davet etmesiyle başlayan bir “şey”.

Bir adı yok. “Barış süreci” filan denildiğinde de kızıyorlar, biliyorsunuz.

“Bu şey” için önce Apo’yu, İmralı’daki cezaevinde ziyaret etmesi için bir heyet oluşturuldu.

Heyet İmralı’ya gitti, giderken onlara bir şeyler söylenmiş olmalı ki Öcalan “yeni paradigmaya katkıda bulunacağını” söyledi.

Tam olarak şöyle:

“Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.”

İmralı ziyaretçi heyeti, bu mesajı getirdikten sonra TBMM’deki parti gruplarını ziyaret ettiler.

Bunu “bir acı kahvenizi içmeye geldik” diye yapmamış olmalılar.

Mantıken Apo ile konuştukları “yeni paradigma” ile ilgili bir şeyler anlatmış olmalılar ki görüştükleri partilerin yöneticileri “bize niye geldiniz” demediler, “barış için” onlar da hevesli göründüler.

Bununla da yetinilmedi hapiste çürüsün diye haklarında suçlar uydurulan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile de görüştüler. Birincide dekor Edirne Cezaevi idi, ikincisinde Kandıra cezaevi. Onlar da “barış için” ellerinden geleni yapmaya hazırlarmış.

Heyet şimdi “hava muhalefeti olmazsa” yeniden İmralı’ya gidecek, “yeni paradigma” her neyse onunla ilgili siyasi parti temsilcilerinin ve iki hapishane sakininin görüşlerini Apo’ya aktaracaklar.

Apo muhtemelen yeni bir mesaj yollayacak, sonra haydi bir tur daha!

Kafam da işte tam bu noktada karışıyor:

Cumhurbaşkanı’nın “bu” dediği “şey”, kendi ifadesiyle “Kürt kardeşlerimizi ilgilendirmeyen” ve fakat “sadece terör örgütünün tasfiye edilmesiyle sınırlı bir husus” ise İmralı heyeti siyasi parti temsilcilerine ne anlattı?

Apo’nun sözleriyle “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigma”, Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır’da açıkladığı gibi “sadece terör örgütünün tasfiye edilmesiyle sınırlı bir husus” ise TBMM’de grubu olan partiler ile konunun ne alakası var?

Öcalan’ın silah bırakma çağrısı yapmasına bu partilerin karşı çıkacağı mı düşünülüyor?

“Güç verdikleri yeni paradigma” silahların kayıtsız şartsız bırakılması ve Suriye’deki uzantısı dahil örgütün kendini feshetmesiyse ve konunun “Kürt kardeşlerimizle ilgisi yok” ise bu heyetler niye gidip geliyor?

* * *

Milletvekillerinin söz özgürlüğü yok mu?

İmralı heyeti TBMM’de parti gruplarını dolaşırken, 14 milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılması ile ilgili Cumhurbaşkanlığı tezkereleri TBMM Başkanlığı’na ulaştı. Orada burada konuşmuşlar, söyledikleri sözlerin bazılarının Cumhurbaşkanı’nın hoşuna gitmeyeceğini düşünen savcılar da fezlekeyi basmışlar! Ya adı bir türlü konulamayan “yeni paradigma” için söyleyecekleri de savcıların hoşuna gitmezse ne olacak?

 

Adı olmayan “bu şey” için adres olarak TBMM gösteriliyor.

Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiğimizden beri Meclis aslına bakarsanız her önemli mesele için “dış kapının mandalı” konumunda.

Ne yürütmeyi denetleyebilecek bir gücü var ne de bunu yapma niyeti.

Ama “bu şey” her ne ise onun adresi TBMM imiş, iktidarı da muhalefeti de adresi böyle tarif ediyor.

“Bu şey” heyeti TBMM’de parti gruplarını dolaşırken, 14 milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılması ile ilgili Cumhurbaşkanlığı tezkereleri TBMM Başkanlığı’na ulaştı.

Aralarında CHP, İYİP, DEMP Genel Başkanları da olan 14 milletvekili hakkında 17 tezkere!

Bu milletvekilleri ne suçlar işlemiş ki Cumhurbaşkanlığı, TBMM’ye yazı yazıp, “dokunulmazlıklarını kaldırın, mahkemelerde yargılansınlar” diyor diye baktım.

Hayır; cinayet, uyuşturucu kaçakçılığı, altın kaçakçılığı, müessir fiil gibi suçlar yok.

Orada burada konuşmuşlar, söyledikleri sözlerin bazılarının Cumhurbaşkanı’nın hoşuna gitmeyeceğini düşünen savcılar da fezlekeyi basmışlar!

Konuştukları ve söyledikleri sözleri rejimin bekçilerine beğendiremedikleri için dokunulmazlıkları kaldırılacak, mahkemede yargılanacaklar.

Savcılar sadece muhalif milletvekillerinin konuşmalarını beğenmemişler, iktidar milletvekillerinden filan gayet memnun görünüyorlar.

Milletvekillerinin bile söz söyleme özgürlüğünün olmadığı bir ülkede yaşıyoruz.

Ya adı bir türlü konulamayan “yeni paradigma” için söyleyecekleri de savcıların hoşuna gitmezse ne olacak?

Ama “bu şey” için adres TBMM! Bu iş nasıl olacak?

* * *

Savcıların merak ettikleri şeye bak!

Bir şey uydur, uysa da uydur uymasa da uydur, sosyal medyaya sal, savcılar da bunu “ihbar kabul edip” soruşturma başlatsın! “Menajerlik şirketi aracılığıyla televizyon dizisi sektöründe rekabeti bozmak” gibi bir suçlama da sadece bize özgü olmalı. “Eşcinsel ilişkisini saklamak için 5 milyon doları tık diye ödeyen iş adamı” fantezisi de bir başka alem

Serenay Sarıkaya’nın menajeri Ayşe Barım

Sanıyorum dünya yüzünde ilk kez bir ülkenin adalet sistemi, iki şöhretli artist arasındaki ilişkinin, gerçek bir aşk ilişkisi olup olmadığını soruşturuyor.

Böyle absürtlüklere her zaman rastlanmıyor. Yakında dünya televizyonlarının talk showlarında, stand up komedilerde filan altından girilip üstünden çıkılacak bir konu bu.

Konuyla ilgili olarak Serenay Sarıkaya’nın menajeri Ayşe Barım hakkında “yurt dışına çıkış yasağı” da kondu.

Ne olur ne olmaz, böyle “önemli bir suça” karıştıysa kaçmasın denilerekten!

Suçlama Serenay Sarıkaya ile Mert Demir arasında “kamuflaj amaçlı olarak ilişki kurulmasına aracılık etmek!"

TCK’yı tekrar taradım, bunun nasıl bir suç olduğunu bulamadım.

“Fuhuşa aracılık” suçuna uyar mı desem, uymuyor.

Çünkü iddia doğruysa zaten Mert Demir ile Serenay Sarıkaya arasında bir ilişki bile yok, her şey reklam amaçlı.

İlişki gerçekse, aşk ya da “seviyeli bir ilişki” söz konusuysa zaten iddia yalan.

Belli ki Ayşe Barım ve Serenay Sarıkaya yükseklerden birilerini fena kızdırmış.

Artık bu siyaseten eli kolu uzun biri midir, Serenay’da gözü vardı da yüz bulamayınca böyle mi intikam alıyor?

Yoksa bir kanal yöneticisi midir, “bizim dizilerde niye oynamıyor bu kız” diye sinirlenen?

Kim bilir belki de Ayşe, rejim için makbul olan yapımcıların dizilerine oyuncularını vermedi, ya oyuncular için çok para istedi ya da işsiz oyunculardan biri falanca beye ya da hanımına ulaşıp biraz ağlaştı, Ayşe’nin ipinin çekilmesine böyle karar verildi.

Eski ortakları Fetullahçılardan öğrendikleri yöntemlerle suç icat etmek de son derece kolay onlar için.

Bir şey uydur, uysa da uydur uymasa da uydur, sosyal medyaya sal, savcılar da bunu “ihbar kabul edip” soruşturma başlatsın!

“Menajerlik şirketi aracılığıyla televizyon dizisi sektöründe rekabeti bozmak” gibi bir suçlama da sadece bize özgü olmalı.

Böyle bir şey varsa da bu zaten savcının işi değil, Rekabet Kurulu’nun işi.

“Eşcinsel ilişkisini saklamak için 5 milyon doları tık diye ödeyen iş adamı” fantezisi de bir başka alem.

5 milyon dolar ne demek, kaç lira yapıyor hiç düşündüler mi, bilmiyorum.

Belli ki bu arkadaşların endazesi de bozulmuş.

Milyar dolarlık ihalelerden alınan yüzde onlardan o kadar alışmışlar ki 5 milyon dolar denilince cep harçlığı zannediyorlar.