Yasin Aktay o fotoğrafa niye girdi?

Yasin Bey belli ki Esad’ın devrilmesinin heyecanına kendisini kaptırmış, soğuk kanlı düşünse çektirmeyeceği bir fotoğraf karesine girmiş. Bu kadar heyecanlanmamış olsaydı, Erdoğan’ın dost olmaya çalıştığı bir ülkenin aradığı terörist ile yan yana olmazdı

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eski danışmanı ve eski AKP Siirt Milletvekili Yasin Aktay, Yeni Şafak gazetesinde yazılar yazıyor.

18 Aralık günü HTŞ lideri Ahmet El Şara ile Şam’da yaptığı bir röportajı gazetesinde yayınladı.

Söyleşinin basın tarihine geçmeyeceğini söyleyebilirim.

“Her zaman devrimin yanında olan Türk halkına mesajınız nedir?” gibi sorular sormuş, yanıtlar almış.

Dün Ertuğrul Özkök, “Orta Doğu’da dengeleri sarsacak bir fotoğraf” başlıklı bir yazı yazdı.

Yazıda sözünü ettiği fotoğraf, Aktay’ın, El Şara’ya yaptığı ziyaret sırasına Şam’da çekilmiş olmalı.

Ertuğrul, fotoğraftaki üçüncü kişiye dikkat çekiyor.

Üçüncü kişi 2015 yılında Mısır Başsavcısı Hişam Bereket’i öldürdüğü gerekçesiyle idam cezasına çarptırılmış, firar ettiği için cezası infaz edilememiş Mahmud Fethi.

Mahmud Fethi, Mısır tarafından bir savcıyı katletmekten arandığı dönemde Suriye’de HTŞ kontrolü altındaki İdlib’de miydi, Türkiye’de miydi gibi bir soru çıkıyor ortaya.

Elbette ülkesine iade edildiğinde idam edilecek kişilere sığınma hakkı verilmesi insani hukukun bir gereği.

Ancak Türkiye’nin bu konuda çok hassas davranmadığını da biliyoruz.

Muhammed Recebi ve Sait Temcidi isimlerindeki iki genç, İran’da protesto gösterilerine katıldıkları için “İran İslam Cumhuriyeti’ni hedef alarak şiddet olayları ve kundakçılık yapmakla” suçlanmış, idam cezasına çarptırılmışlardı.

Türkiye bu iki genci bir ay gözaltında tuttuktan sonra İran’a iade etmişti.

Yasin Aktay, bir cinayet hükümlüsü teröristi yanına alıp Ahmet El Şara ile fotoğraf çektirirken, Türkiye’de iktidar partisinin genel başkanının eski danışmanı sıfatına haiz olduğunun bilincindeydi diye tahmin ediyorum.

Tam da Sisi ile “kardeş” olmuşken bu fotoğrafın çektirilmesi o kadar iyi olmadı gibi geliyor bana.

Yasin Bey belli ki Esad’ın devrilmesinin heyecanına kendisini kaptırmış, soğuk kanlı düşünse çektirmeyeceği bir fotoğraf karesine girmiş.

Bu kadar heyecanlanmamış olsaydı, Erdoğan’ın dost olmaya çalıştığı bir ülkenin aradığı terörist ile yan yana olmazdı.

Tabii "Mahmud Fethi, Mısır’dan kaçtıktan sonra nerede saklandı" sorusu da ortada duruyor.

Umalım ki Mahmud Fethi, Türkiye’de değil, İdlib’de, HTŞ’nin kontrol ettiği bölgede saklanmış olsun.

Ve yine umalım ki Yasin Aktay, yanına Fethi’yi de alıp, El Şara’ya ziyarete gitmemiş olsun.

* * *

Yolsuzluk böyle normalleşiyor

Kuzey Marmara otoyolunda geçiş garantisi sayısı durduk yere 136 milyon adet arttırıldı. Eski Türkiye’de olsa, bu kararı alan, uygulayan siyasetçilerin Yüce Divan’da yargılanmaları söz konusu olabilirdi, AKP Türkiye’sinde bu mümkün değil

 

CHP’nin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz’ın açıkladığına göre Kuzey Marmara otoyolunda geçiş garantisi sayısı durduk yere 136 milyon adet arttırıldı.

Böylece Kalyon, Kolin, Cengiz ve Limak’ın işlettiği otoyolda geçiş garantisi sayısı 344 milyon adete çıkmış.

“Durduk yerde arttı” diye yazdım ama durmayan bir şeyler mutlaka vardır.

Müteahhitlerin cepleri şişerken başka ceplerde de hareket başlamıştır.

CHP Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, “Türkiye’deki bütün araçlar Kuzey Marmara Otoyolu’ndan 22’şer kez geçse bile 2025 yılı için garanti edilen toplam araç geçiş sayısı tutturulamıyor” diyor.

Bu otoyol için ihaleye çıkıldığında tespit edilen bir garantili geçiş sayısı var.

Herkes hesabını kitabını buna göre yaptı, ona göre tekliflerini verdi.

Şimdi ortada fol yok yumurta yokken garantili geçiş sayısının artırılması, hatırı sayılır bir kamu kaynağının bu dört şirkete aktarılması anlamına geliyor.

Böyle bir “kıyak” durduk yerde yapılmaz.

Durduk yerde yapılmayacağı gibi herhangi bir yetkilinin de boyunu aşar.

Eski Türkiye’de olsa, bu kararı alan, uygulayan siyasetçilerin Yüce Divan’da yargılanmaları söz konusu olabilirdi.

AKP Türkiye’sinde bu mümkün değil.

Bakıyorum da kimsenin umurunda değil.

Hükümetten bağımsız medyada bir eke birkaç defa haber oluyor, bu işleri takip eden bir milletvekili açıklamalar yapıyor, sonra pufff!

Ne ilgili bir bakan çıkıp bu artışın neden yapıldığını açıklama gereği hissediyor, ne de herhangi bir Cumhuriyet savcısı “bu ciddi bir yolsuzluk ihbarı, bir bakayım bu iş nasıl olur” diyebiliyor.

Vatandaşın çoğunluğunun zaten umurunda bile değil, öyle anlaşılıyor.

Yolsuzluk ve usulsüzlükler o kadar yaygınlaştı ki vatandaş artık bunu yeni bir normal olarak görüyor.

Yüksek bedelli kamu ihalelerinde ortaya çıkan bu tablonun bir başka pratik sonucu daha alt kademelerde küçük yolsuzlukların meşruiyet kazanmasına da neden oluyor.

Yüz milyonlarca doların bir kalem darbesiyle bazı ceplere aktarılmasının tek bir nedeni olabileceğini bilen küçük memurlar da kendi çaplarında “işlerini biliyorlar.”

Bunun sonucunda Türkiye, Yolsuzluk Algı Endeksi puanları ciddi ölçüde düşüş gösteren 12 ülke arasında yer alıyor.

Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin 2023 raporuna göre Türkiye, yolsuzluk algı endeksinde 180 ülke arasında 115. sırada.

Türkiye’nin notu 100 üzerinden 34.

Rabbim bunu da siyasal İslamcıların iktidarına nasip etti.