İktidar, ‘uçmak’ yerine sadece 9/5 mesai yapsaydı bugün ne olurdu?

Milli gelirimiz 2023 yılında 1 trilyon Dolar’ın üzerine çıktı, 1 trilyon 118 milyar Dolar oldu. Kişi başına düşen yıllık gelir de 13 bin 110 Dolar’a ulaştı. Kişi başı gelirde böylelikle 2013 seviyesini yakaladık.

2023 yılında; yani meşhur 2023 hedeflerine göre milli gelirimiz ve kişi başına düşen gelir ne olacaktı, hatırlayalım. Milli gelir 2 trilyon, kişi başına gelir ise 20 bin Dolar’ı aşacak hatta iktidarın bazen dile getirdiği tahminlere göre 25 bin Dolar’ı bulacaktı. 2023 yılı itibariyle de ihracatımız 500 milyar Dolar’a ulaşacaktı, 255 milyarda kaldı.

Beraberinde dünyanın en büyük 10 ekonomisi arısına girme vaadi de vardı; tabiatıyla o da buhar oldu. Bugün bazı hesaplara göre ilk 20’nin de dışındayız ki 1980’de dahi 18. sırada bulunuyorduk. Enflasyon da yüzde 5 olacaktı; bugün ise kaç olduğunu ve kaçta duracağını dahi bilemiyoruz.

Malum, bu hedeflerden epeydir uzağa düşmüştük. O kadar ki iktidarın hazırladığı ve Meclis’te kanunlaştırdığı 11 ve 12. Kalkınma planlarında bile 2023 hedeflerinin yarısından azı hedefleniyor.

Böylelikle 2023 hedefleri ya da vizyonu tarihteki en başarısız ve hedeflerden en çok sapan belge olarak buharlaşıp gitti. Bunun yerine, önce herhangi bir rakam taahhüdü içermeyen 2053, sonra da 2071 hedefleri ilan edildi. En sonunda da Türkiye Yüzyılı gibi muğlak bir hedefle defter kapandı, gitti.

Türkiye’nin 1,1 trilyon milli gelire ulaşması başarı değildir. Kötü ekonomi yönetiminin dramatik bir sonucudur. Milli gelirin en yüksek değere ulaştığı 2013 yılındaki 957 milyar Dolar’ın üzerine hiçbir şey koymasak; sadece o günden bugüne 10 yıllık Dolar enflasyonu olan yüzde 28.7’ye göre hesaplasak, Türkiye’nin 2023 milli geliri 1 trilyon 230 milyar dolar olmalıydı. 2013’te 12 bin 580 Dolar olan kişi başı gelir de bugün 16.200 dolar olmalıydı. Bu, sadece Dolar enflasyonu hesabına göre gelirler. Bir de üzerine koymamız gereken ama koyamadığımız değerler var. Arada pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi Türkiye’ye pazar, lojistik ve tedarik imkanı sunan fırsatlar olmasına rağmen o değerleri ilave edemedik. Yerimizde bile sayamadık ve geri düştük.

Afra tafrayla, ekonominin kurallarına direnmekte geçen yıllar ülkeyi fakirleştirdi ve şimdi kaybettiklerimizi bulma umuduyla teselli buluyoruz. 2 trilyona rahatlıkla ulaşabilecekken 1,1 trilyon Dolar’la avunuyoruz. “Uçuyoruz, kaçıyoruz, dünyayı titretiyoruz” döneminde geriledikçe geriledik. Yanlış üzerine yanlış yaptık, ekonomik ve sosyal hayatı yaşanmaz hale getirdik. Oysa, geride kalan 10 yılda hiçbir şey yapmasak, “sabah 9 akşam 5” memur düzeninde çalışsak bile bugün ekonomide çok daha iyi bir yerde olacaktık. Türkiye, daha zengin ve vatandaşları daha iyi yaşayan bir ülke olacaktı.

Başka ne olacaktı?

Seçim öncesinde “üç bin-beş bin ikramiye” karşılığında oy olabilmek düzeni tesis edilmemiş olacaktı. Maaş, ücret, emekli parası, ikramiye sanki bir lütufmuş gibi iktidarla seçmen arasında pazarlık konusu olmayacak, kimse kimseye “ver parayı al oyu” ya da “ver oyu al parayı” diyemeyecekti. Elektrik, su, doğalgaz faturası ödeyemediği için yüzünü iktidara çevirenlerin sayısı milyonları bulmayacaktı. Askıda ekmek veya ucuz et kuyrukları görülmeyecekti. “Devletten” sosyal yardım alanların sayısı 20 milyona ulaşmayacak ve yardım paketi gibi kavramlar hayatın vazgeçilmez gerçeği olmayacaktı.

Ekonomiyi kötü yönetmenin iktidara seçim kaybetmek şöyle dursun, art arda zafer bahşetmesi de Türkiye’nin başka bir trajedisidir. Şimdi, ekonomide kemer sıkma dönemine girdik ve her şey yolunda giderse 2012/13 seviyesine dönebileceğiz. Kaybolan yıllar, boşa giden kaynaklar, tükenen umutlar… Bunun adını da siz koyun.