İsrail’in Filistin’de soykırım suçu işlediğine ilişkin Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından açılan davaya Türkiye’nin de dahil olmasına karar verilmiş.
Bu kararı kim aldı, nasıl bir avukat grubuyla Uluslararası Adalet Divanı’nda beyanda bulunulacak, AA’nın konuyla ilgili haberinde bunlarla ilgili bir ayrıntı yoktu.
Sadece Türkiye’nin 26 Şubat’taki duruşmada “beyanda bulunacağı” belirtilmişti.
Güney Afrika bu konuda başvuruda bulunmak üzere hazırlıklara başladığında, “neden Türkiye de bu yola gitmedi” eleştirilerini “AKP’li hukukçular” şöyle yanıtlıyorlardı:
“Türkiye, Uluslararası Adalet Divanı’nın zorunlu yargı yetkisini tanımadığı için Güney Afrika gibi dava açamaz.”
Laf aramızda bu cümledeki “AKP’li hukukçular” tanımı bir an için oksimoron gibi göründü gözüme, ama konumuz bu değil. (Oksimoron: Birbiriyle zıt iki kavramın bir arada kullanılması.)
O zaman gerçek hukukçular bunun doğru olmadığını anlatmaya çalışmışlardı, demek ki aradan geçen süre zarfında “AKP’li hukukçular” konuyu ancak kavrayabilmişler.
İsrail’i yöneten faşist çetenin uzun vadede de olsa cezalandırılmalarını sağlayabilecek bir hukuki girişimin ilk adımına geç de olsa katılmak doğru bir şey.
Umarım, İsrail’i savunan avukatlar Türkiye’nin “beyanına”, “ama siz de Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde soykırımla suçlanıp, ceza alan adamı yıllarca tepenizde taşıdınız” demezler.
Sudanlı katil, soykırım suçlusu Ömer El Beşir, bir ara Erdoğan’ın can dostuydu, Türkiye’den başka bir ülkeye gidebilmesi mümkün olmadığı için Ankara’dan ayrılmıyordu.
Yeri gelmişken tekrar hatırlatayım dedim.