DEM Partili Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’ın İmralı ziyareti sonrasındaki açıklamalar hayli ilginç.
Asıl konuya girmeden sizden öncelikle Sırrı Süreyya Önder’in TBMM Başkanvekili olduğunu, Öcalan’la TBMM Başkanvekili seviyesinde bir görüşme yapıldığını bir kenara not etmenizi istiyorum.
TBMM Başkanvekili seviyesinde bir görüşme yapan Öcalan, kamuoyuna yayınlanmak üzere gönderdiği mesajda, kendisini adeta bir siyasi lider olarak konumlandırmış ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile MHP lideri Devlet Bahçeli’yi kendisiyle iş birliği yapmak isteyen iki siyasi lider gibi yansıtmış.
“Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” ifadesiyle kendisini Cumhur İttifakı’nın yeni ortağı gibi konumlandırmış.
***
Erdoğan ve Bahçeli’nin bu konumlanmaya itirazı yoksa benim de olmaz.
Zira gelişmelere Türkiye’nin geleceği açısından bakıyorum.
Öcalan’ın mesajlarının kamuoyuna yansıtıldığı saatlerde Suriye’nin yeni lideri Ahmet Eş Şara (Golani) da HTŞ’yi ve diğer grupları feshedeceklerini duyurup YPG/PKK’nın baskın olduğu Suriye Demokratik Güçleri’yle de görüştüklerini açıklıyordu. Şara ayrıca “Kürtler, Suriye bileşenlerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Ülkemizin bölünmemesi gerekir” diyordu.
Öcalan’ın bir “aktör” olarak devreye sokulduğu Türkiye’deki yeni gelişmelerle Şara’nın son açıklamalarını birlikte görmek gerektiğine inanıyorum.
Zira DEM Parti ya da Kandil üzerinde yüzde yüz bir etkisi olmayan Öcalan’ın SDG yöneticisi Ferhat Abdi Şahin’i tam anlamıyla kontrol edebildiğini herkes biliyor.
***
Belli ki ABD, İngiltere, İsrail gibi ülkeler yakın gelecekte perde arkasında kalarak yeni Suriye Anayasası’nı hazırlatacak ve SDG de yeni Suriye’de etkili bir yer edinecek.
Büyük ihtimalle federatif bir Suriye ortaya çıkacak ve Kuzey Irak’ta olduğu gibi Kuzey Suriye’de de Federatif bir Kürt devleti kurulacak.
Öcalan, Suriye’nin geleceği inşa edilirken Suriye’deki Kürtlerin zarar görmesini, SDG’nin ABD desteğiyle elde ettiği büyük avantajlardan vazgeçmesini istemez.
Ancak ABD ve İngiltere’nin de istediği gibi SDG’nin yeni Suriye’de HTŞ ve diğer yapılarla uzlaşmalarını isteyebilir.
***
Böyle bir gelişme, teorik olarak Suriye’nin kuzeyinde PKK kontrolünde bir federatif devletin önünü açabilir ama aynı zamanda Türkiye’nin Suriye’de elini hiç tahmin edemeyeceğimiz kadar çok güçlendirebilir.
HTŞ üzerinden yeni yönetimle güçlü ilişkisi olan Ankara, Öcalan üzerinden SDG’yle de güçlü bir ilişki kurabilir.
Bunun pratikte hayata geçirilmesi mümkün mü?
Çok zor görünüyor, büyük riskler barındırıyor ama mümkün.
***
Peki bütün bunların Erdoğan iktidarına ne faydası olacak?
Arz edeyim:
1- Hem HTŞ hem SDG konusunda, ABD ve müttefiklerinin beklentilerini karşılayarak küresel ilişkilerini normalleştirebilir.
2- Suriye’de elde edeceği başarıyla, içerideki gücünü tazeleyebilir. Bu da hayalini kurduğu “ömür boyu iktidar” hedefine büyük katkı sağlayabilir.
***
Muhalefet ne yazık ki Suriye’de olanlarla, Türkiye’deki yeni gelişmelerin bağını yeterince kuramıyor ve Suriye meselesine göçmenler üzerinden sığ bir bakış açısı geliştiriyor.
İmralı’nın da dahil olduğu yeni Suriye fotoğrafı göründüğünden daha karmaşık.
Muhalefetin bu işe biraz çalışmasında yarar var!
Esir parkın esir Hilal ve Yıldızı...
Yeni ittifak ortağı gibi! - Resim : 1
Sürekli takipçilerim bilir. TBMM’nin girişindeki Meclis Parkı’nın kapatılmasına çok tepki göstermiştim.
Tepkimde ne kadar haklı olduğum ortaya çıktı.
Park kapatıldığında polis gerekçenin “eylem ihbarı” olduğunu ve kapamanın geçici olduğunu ileri sürmüştü.
TBMM’yi yönetenler de “geçici bir durum” deyip olayı hafife almıştı.
Ben de asıl niyetin parkın daimî olarak halka kapatılması olduğunu söyleyip yazmıştım.
Tam da dediğim gibi oldu.
Polis, aylar önce parkın yürüyüş yolu, amfi tiyatro, (büyük havuz da dahil) bütün havuzlar, bayrak direkleri, heykeller ve çeşme de dahil en önemli bölümünü kapattı.
Bütün mahalle halkı, TBMM üyeleri, Başkan Numan Kurtulmuş, vekilleri Gülizar Biçer Karaca, Celal Adan ve Sırrı Süreyya Önder, idari amirler, anlayacağınız bütün TBMM yöneticileri de polisin hiçbir yasal dayanağı olmayan bu işgaline göz yumduğundan, kapatma kalıcı hale geldi.
Parkın etrafında Atatürk’ün “tek güç vardır, o da millettir” gibi milli egemenlikle ilgili üç güzel sözü yazılı. Ancak o yazılar da polis çitlerinin arkasında esir vaziyette.
Bırakın o veciz sözleri, al bayrağımızdaki hilal ve yıldızı sembolize eden barış güvercini heykeli de esir.
Demokrasinin mabedi TBMM’nin önündeki “Milletin parkı” adeta polis işgalinde ve millet de milletin vekilleri de buna kayıtsız.
Bu kayıtsızlık oldukça, bu ülkeye demokrasi falan gelmez.