Erdoğan muradına erecek gibi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “bir kez daha aday olabilme” hedefine ulaşmak için YSK’yı kullanabileceği “yargı darbesi” yapmak dışında iki seçeneği var.

Birisi Anayasa’yı değiştirmek diğeri ise TBMM’nin seçimleri yenileme kararı alması.

İkisi için de TBMM’de en az 360 milletvekilinin desteğine ihtiyaç duyacak.

Böyle bir destek bulabilecek olursa Anayasa için referandumu zorlamak yerine doğrudan erken seçim kararı aldırmayı tercih edeceğini düşünüyorum.

Referandum sonuç olarak içinde risk barındıran bir süreç.

Deniz Zeyrek, dünkü yazısında Ankara kulislerinde konuşulan bir haberi veriyordu.

Buna göre Gelecek Partili ve Saadet Partili milletvekillerinin AKP’ye geçmeleriyle değişecek meclis aritmetiğinin erken seçim kararı alınmasıyla Erdoğan’ın bir kez daha aday olabilmesinin yolu açılacak.

Nitekim dün Gelecek Partisi’nden istifa eden bir milletvekili TBMM’deki Gelecek – Saadet grubunun da düşmesine neden oldu.

Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı adaylığını, ittifak kurmak için bir masa etrafında topladığı beş partiye kabul ettirebilmek için bol keseden milletvekilliği dağıtmıştı.

CHP listesinden seçilip Meclis’e giren milletvekillerinin 15’i DEVA Partili. Saadet Partisi de bu furyada 10 milletvekilliği elde etmişti. Gelecek Partisi’nin bu sayede elde ettiği 10 milletvekilinden biri ayrıldı bile. 3 DP’li ve 1 İyi Partili milletvekili de CHP listelerinden seçilmişti.

DEVA Genel Başkanı Ali Babacan “ne değişti ki AKP’ye dönelim” diyor ama ittifaksız girilecek bir genel seçimde seçilme şanslarını görmeyecek milletvekillerinin kendilerine uzatılan havuçlara nasıl yanıt vereceklerini bilmiyoruz.

Aynı durum bir daha seçilme şansları hayli zayıflayan İyi Partili milletvekilleri için (Toplam 30 milletvekilleri var) de geçerli.

Şu anda AKP – MHP – HÜDAPAR – DSP koalisyonunun 319 milletvekili var. TBMM Başkanı’nın oy kullanamayacağını da hatırlatayım.

Demek ki 360 oyu bulmak için AKP – MHP koalisyonuna 42 milletvekili lazım.

Bu sayıda milletvekilini seçimi öne almak için ikna etmek Cumhurbaşkanı Erdoğan için çocuk oyuncağı sayılır.

Kılıçdaroğlu, seçilemeyeceğini birçok kişinin bildiği bir seçime girebilmek için bol keseden dağıttığı milletvekillikleriyle Erdoğan’a bir kez daha aday olmasının zeminini de sunmuş oluyor.

Suriye’deki gelişmelerin ardından AKP il kongrelerinin öne alınması da hesaba katılırsa ekonomide düzelme sinyalleri gelmeye başladığı anda öne alınmış bir seçim için konuşmaya başlayacağız gibi görünüyor.

* * *

Başkası olma kendin ol!

Bilal Erdoğan'a söyleyeyim ki ceket-kravat bir yana, Dior’un bu yılın haziran ayında Paris Moda Haftası’nda tanıttığı erkek kreasyonlarını bile giyse “yobaz ve gerici” ise “yobaz ve gerici gibi” görünmeye devam eder

Bilal Erdoğan

“Cumhurbaşkanı’nın oğlu” olarak tanıdığımız Bilal Erdoğan’ın haline üzüleceğim kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

Bu kardeşimiz meğerse ne sıkıntılar içinde yaşıyormuş.

Bilal Bey, muhafazakâr kesime hitap eden youtber Bekir Develi’ye konuk olmuş, sorularını yanıtlamış.

Develi’nin YouTube’da Peynir Gemisi isimli bir söyleşi programı var, 1 milyon 400 bin kişi takip ediyor. Instagram takipçisi sayısı 2 milyon 700 bin kişi.

Kanalındaki diğer programlara da göz attım, Fahrettin Bey kardeşimiz uyuyor bence. Milyonlarca dolar akıttıkları konuşan kafa kanallarından daha dikkat çekici olduğunu kulağına fısıldamış olayım.

Develi’nin, Bilal Erdoğan söyleşisi henüz yayında değil, 10Haber’de okudum.

Bir soru üzerine Bilal Erdoğan şunu söylüyor:

“Şu anda benim dıştan görünüşüm benim kültürüm değil. Bu sonuçta işte Batı’dan aldığımız kravat, Batı’dan aldığımız ceket. Ama kabul gören bu. Şimdi ben buraya cepken ile çıksam, buraya da saat assam, şalvar giysem falan… İsterim de yani çok da rahat. Daha rahat baktığınızda şalvar giymek. Ama şalvar giyince yobazsın, gericisin. Bunu (ceket) giydiğin zaman medenisin, modernsin. Bu ikilemden çıkamıyoruz. Bu da üzerimizde 200 yıldır böyle…”

Bilal Bey kardeşime üzülmemin nedeni bu.

Kendisi gibi olamıyor ve bence daha da kötüsü bu yönde bir çaba da göstermiyor.

“Yobaz ve gerici görünmemek için” daha rahat bulduğu şalvarı giymiyor ama “kabul görüyor” diyerekten ceket giyip, kravat kuşanıyor.

Kendisine söyleyeyim ki ceket-kravat bir yana, Dior’un bu yılın haziran ayında Paris Moda Haftası’nda tanıttığı erkek kreasyonlarını bile giyse “yobaz ve gerici” ise “yobaz ve gerici gibi” görünmeye devam eder.

Mesela Cüppeli Ahmet, cüppe giymekten vaz geçip Cha Eun – woo gibi giyinse yine de Cüppeli Ahmet olur, K – Pop starı değil.

Canı nasıl istiyorsa öyle giyinebilir.

“Yobaz ve gerici” değilse endişe etmesine neden yok.

Kimse kendisini giysilerine bakarak yargılamaz.

Nasıl şimdi kravat taktı, ceket giydi diye “ama ne kadar da ilerici bir adam” demiyorsak o zaman da “ama ne kadar gerici” demeyiz.

Öte yandan Bilal Bey’in “kendi kültürüm” dediği kültürün giyim tarzının ne olduğu ile ilgili olarak da kafam karıştı.

Bildiğimiz kadarıyla baba tarafından Rizeli; “zıpka” mı giymek isterdi?

“Zıpka”, arka ağı ve üst kısmı bol, dizden aşağısı dar olan bir giysidir. Beline ip ya da lastik geçirilen şalvarın yan dikişleri, yırtmaç ve paça ağızları sutaşı ile süslenir.

Bana sanki o kadar da rahat bir giysi gibi gelmiyor ilk bakışta.

Ya da anne tarafından Siirtli olduğu için şalvar, yelek, Osmanlı yaka gömlek giyip başına da külah takıp, çevresine püsküllü mendil mi sarmak isterdi?

Yoksa Araplara özendiği için kandura tipi bir entari mi giymek isterdi?

Bunu bu kadar kendisine dert etmemeli, içinden ne giymek geliyorsa onu giymeli.

Giysisine bakıp, hakkında ileri geri konuşacak olanların ağzına biber sürmek için savcılar ordusu da tetikte bekliyor zaten!