Kahire’deki D-8 Zirvesi’nden dönerken uçakta gazetecilere konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Suriye ile ilgili değerlendirmelerini okuyunca, son yıllardaki en önemli icatlarımızdan biri olan alaturka sitemimizi ihraç etmek üzere olduğumuzu anladım.
Gazetecilere yaptığı değerlendirmede, HTŞ lideri Colani’nin adını ilk kez telaffuz eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de yeni bir anayasanın önemini vurguladı ve Türkiye’nin yeni Suriye’ye ilişkin hedeflerini şöyle açıkladı:
“Bizler onlara devlet yapılanmasının nasıl olması gerektiği hususunda yardımcı olmaya çalışacağız. Bizim tecrübelerimiz oraya nasıl aktarılabilir, yeni bir toplumsal sözleşme çerçevesinde bir devlet nasıl ayağa kaldırılabilir, bu konularda Suriye yönetimine yardım edeceğiz. Bir devleti ayağa kaldırırken en önemli adımlardan bir tanesi anayasanın inşasıdır. Bu konuda biz, başta Sayın Colani olmak üzere yeni Suriye yönetiminde yer alan isimlerle iletişimi başlatmış durumdayız.”
Amasız, fakatsız ifade etmek gerekirse Türkiye’nin hem Suriye hem de bölgesel ölçekteki rolü güçlenmiştir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Suriye’nin inşası konusundaki iddialı söylemlerinin fiili bir karşılığı vardır.
Evet Erdoğan’ın da altını çizdiği gibi, dünya artık Suriye’yi Türkiye üzerinden okuyacak. Bu durum iyi bir şey mi, yoksa kötü bir şey mi henüz bilmiyoruz. Ama Trump dahil bütün Avrupa yönetimleri Suriye’yi bizim hanemize yazdı. 7 Ekim’den bu yana son derece temkinli açıklamalarda bulunan cumhurbaşkanının, Suriye’yi ‘birlikte inşa etme’ iradesini dünyaya ilan etmesi de bu açıdan anlamlı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Trump’ın övgülerinden sonra Suriye’yi sahiplenme işini açıkça dillendirmesinin altını özellik çizmek gerekiyor. Bu çerçevede Trump’ın Erdoğan’a ve Türkiye’ye yönelik övgüleri biraz kafa karıştırıcı olsa da cumhurbaşkanı Erdoğan oldukça memnun… “Sayın Trump da aslında bir durum tespiti yaparak ülkemizin gücü ve etkinliğinin altını çiziyor. Doğru söze ne denir? Tespitler yerinde. Aramızda herhangi bir sıkıntı gerçekten yok.”
Erdoğan’la Trump’ın kimyasının uyuştuğu muhakkak, ancak her şeye rağmen dikkatli olmakta yarar var. Zira tecrübeyle sabittir ki bu çılgın adamın ne zaman seveceği ne zaman öpeceği pek belli olmaz…
Şimdi esas soru şu; biz Suriye’ye nasıl bir ‘anayasal düzen’ ihraç edeceğiz?
Baas diktatörlüğünü yıkan Suriye muhalefetinin yaptığı açıklamalarından anlıyoruz ki en azından şimdilik onlar da “demokratik, çoğulcu” bir Suriye inşa etmeyi hedefliyorlar. Yeni Şafak’tan Yasin Aktay’a konuşan Ahmet El Şara (Colani), “İslam bize adil olmamızı, insanlara tecavüz etmememizi ve kamu malına tecavüz etmememizi emreder” diyor.
Şara’nın şu ifadeleri de bunda sonra örgütsel bir asabiyetle değil, devlet aklıyla hareket edeceklerine işaret ediyor:
“Öncelikle devlet zihniyetini getirmelisiniz, çünkü devrim gurur duyduğumuz tarihimizin bir parçası haline gelse de devrim ve muhalefet zihniyetiyle devlet inşasına giremeyiz. Devletin içimizde mevcut olması gerekiyor ve devletin aklı da şunu söylüyor: Stratejiler, planlar oluşturuyoruz. Tabii kısa, orta ve uzun vadeli stratejik vizyonlar üzerinde çalışıyoruz. Birinci önceliğimiz ülkede hızlı bir istikrar ve temel hizmetlerin sağlanması.”
Eğer herkesin kendini güvende hissedeceği bir anayasal düzen inşa edebilirlerse, buna sadece şapka çıkartılır… Ancak bunun nasıl başarılacağını henüz bilmiyoruz.
Bu konuda Türkiye’nin katkıları elbette önemli… Çünkü Türkiye hem hukuk hem de kurumsal anlamda zengin bir tecrübeye sahip. Ama biliyoruz ki Türkiye, henüz ‘hukukun üstünlüğü’ne dayalı, kuvvetler ayrılığı ve denge-denetleme prensiplerini esas alan gerçek anlamda bir hukuk devleti inşa edebilmiş değil.
Hal böyleyken şimdi biz Suriye muhalefetine, ülkenin bütün farklı kesimlerini kucaklayan bir yönetim ve evrensel hukuk normlarına dayalı bir hukuk devleti tavsiye edebilecek miyiz?. Yapılması gereken bu elbette… Ama biz, Türkiye’nin bütün renklerini kucaklayan bir siyasal iktidara, insan hakları temelinde hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığına dayalı bir anayasaya sahip değiliz ki…
Her ne kadar mevcut anayasada ‘kuvvetler ayrılığı’ esas alınmış olsa da sistemimiz fiili olarak ‘kuvvetler birliği’ esasına göre çalışıyor. Yargı da yasama da yürütme de tek kişiye bağlı yani…
Açıkçası çok merak ediyorum, yeni Suriye yönetimine gidip “Dünyada bir eşi benzeri daha bulunmayan bu alaturka sistem, Türkiye’nin başına dert oldu ama belki sizin işinize yarar” diye pazarlayabilir miyiz? Neden olmasın ki… Biz bile yüzyıl düşünseydik bu ucube sistem aklımızın ucundan bile geçmezdi ama memleketin kaderi şimdi bu sisteme bağlı.