Değerli okurlar, elime kızılcık sopamı aldım, haritamı açtım, sizi azıcık geçmişe götürüp getirmeye hazırlanıyorum. Suriye’de olan biten belki sizi şimdiye kadar o kadar da ilgilendirmemiştir. Lâkin bundan sonra mecburen ilgilendirecek. Bu yüzden, herkesin başka yöne çekiştirip ille de kendi güncel çıkarlarına göre tarif ve tasvir ettiği bir yakın tarih anlatısını yaldızından da çamurundan da arındıralım, komşu devletin üç-beş günde yıkılıp yeniden kurulması sürecine öncülük edenler kimlerdir, nereden nereye gelmişler, ne olmuş, ne olabilir, anlayalım. Ki, kendimizi eli çubuklu yalancılar aracılığıyla tek merkezden pompalanan yalan yanlıştan koruyabilelim.
Üç-beş günde koca ülkenin hakimi haline gelen şu HeTeŞe, sahiden El Kaide’ci midir? Öyleydi. DAİŞ/IŞİD ile ilgisi var mı? Vardı. Onlar gibi bir şey mi? Değil. Macera beklediğinizden daha renkli. Haydi başlayalım.
IRAK EL KAİDE’Sİ
Bol kanlı mezhepçi cihatçı mücadelenin simgeleşmiş ismi Ebu Musab el-Zerkavi, uzun çekişmeler sonucunda El Kaide merkezine biat etmiş, Irak El Kaide’si (aslında “İki Nehir -Dicle, Fırat- Topraklarındaki El Kaide”) böylece oluşmuştu. Bu örgüt önce başka örgütlerle birleşip Mücahitler Şura Meclisi halini aldı, Zerkavi’nin 2006 Haziran’ında öldürülmesinden sonra başa geçen Ebu Eyüp el-Masri (Ebu Hamza el-Muhacir) döneminde Irak İslam Devleti’ne (IİD) dönüştü. Başına Ömer el-Bağdadi (“IŞİD/DAİŞ Halifesi olarak 2014’te, Musul’da karşımıza çıkacak olan Ebubekir el-Bağdadi değil) geçti. Örgütün Musul kolunun başındaki adam (Ebu Kesvere el-Mağribi) 2008’de ölünce, “Ninova Vilayeti Operasyonlar Şefi” makamına Irak’ta cihata katılmak için Suriye’den gelmiş yetenekli bir genç geçti: Ebu Muhammed el-Colani (Cevlani).
İddiaya göre, Amerikalıların Irak-Kuveyt sınırı yakınındaki meşhur Kamp Buka Hapishanesi’ne Avs el-Musulî adıyla girip, Iraklı olarak kaydedilip, gerçek kimliğini hiç açığa vurmadan çıkan bu genç adam, 2010 sonlarından itibaren Suriye’ye de el atan Irak İslâm Devleti adına orada El Kaide’ye bir kol örgütlemek üzere sınırı geçmişti. Beşi Suriyeli, biri Suudi, biri Ürdünlü, hepsi silahlı, bombalı yedi kişiyle beraber. Her ikisi de Iraklı eski istihbaratçı subaylar olan Ebu Eymen el-Irakî ve “Hacı Bekir” kod adıyla -ve “Gölgelerin Prensi” lakabıyla- cihatçı âleminde efsaneleşmiş Samir abd Muhammed el-Halifevî’nin yaptığı hazırlıklara dayanarak Suriye’de örgütlenme faaliyetine giriştiler. İşe Haseke’den başladılar, uyuyan hücreleri uyandırıyorlar, hapiste yatıp çıkmış El Kaide’cileri, Suriye, Lübnan ve Filistin mülteci kamplarından, Irak’ta Selefî örgütlerin saflarında Amerikalılara karşı savaşmış eski muharipleri buluyorlar, adım adım, Suriye’nin on dört vilayetine yayılacak bir cihatçı ağ kuruyorlardı. Ancak esas hedef Irak’a yönelik harekâttı. Suriye'de devletin denetimi dışında kalan geniş alanları IİD ilk planda cephe gerisi gibi görüyordu.
Irak El Kaide’si başından beri merkezle sorunlu, başına buyruk, özel bir oluşumdu. Gaddar liderleri Zerkavi öldüğünde yerine “emir” seçerken de, yerel El Kaide örgütünü “Irak İslâm Devleti” içinde eritirken de, yine liderleri öldürüldüğünde, daha sonra “İslâm Devleti” halifesi olacak Ebubekir el-Bağdadi’yi başa geçirirken de merkeze danışmamışlardı. Siyasî ve stratejik konularda hiç anlaşamadılar. El Kaide merkezi, Zerkavi ve Iraklı cihatçıların temel mücadele ekseni olarak mezhep ayrılığını benimsemesini, Şiilere acımasız saldırılarla toplumu kutuplaştırarak taraftar toplamaya, başarı elde etmeye çalışmasını hiç onaylamadı. Zerkavi çizgisiyle kıyaslandığında El Kaide merkezi ılımlı, demokrat bir kitle partisinin taşra örgütü sanılabilirdi!
2011 içerisinde El Kaide’nin Amerikalı üyesi Adam Gadahn, IİD’in eylemlerinin El Kaide’nin saygınlığına leke sürdüğünden yakınmıştı: “Bağdat’taki, Musul’daki Hıristiyanlara saldırmak bizim mesajımızı yaymamıza yardımcı olmuyor…” demiş, “sözde Irak İslâm Devleti”nin ‘ya bendensin ya düşman’ tavrını “[Georg W.] Bush’un politikası”na benzetmişti. Gadahn, El Kaide’yi “IİD’in yaptıklarıyla hiçbir ilişkisinin olmadığını olabildiğince çabuk açıklamaya… bu örgütle ilişkisini kesmeye” davet etmişti.
Irak İslâm Devleti örgütüyle El Kaide merkezinin ilişkisi böyle netameliyken, Colani önderliğinde Suriye’de Şam Halkına Destek Cephesi adı altında örgütlenen ve kısaca El-Nusra olarak tanınan grup, kısa sürede yayılmaya, etkinliğini artırmaya başlamıştı.
Nusra’nın sahneye çıkışı bol kanlı ve gürültülü olmuştu. 2011’in son, 2012’nin ilk günlerinde Şam’da ardarda düzenledikleri bombalı araçlı eylemlerle onlarca kişiyi öldürdüler.
AFP, 29 Şubat 2012’de, “Şimdiye kadar bilinmeyen bir cihatçı grup, Suriye’nin başkentinde ve ikinci büyük şehri Halep’te onlarca kişinin ölümüne yolaçan intihar bombacısı eylemlerinin sorumluluğunu üstlendi,” diye bildirdi. “Kendine ‘Levant’ı Korumak için El-Nusra Cephesi’ diyen grup…”
Suriye El Kaidesi Nusra Cephesi bir ay kadar önce sekiz dakikalık ses kaydıyla resmen ilan edilmiş, ancak aylar boyunca bu örgütün El Kaide bağlantısına dair tek kelime edilmemişti. Zevahiri’nin de emri vardı. İlk lider Usame Bin Ladin’in vaktiyle Somali’deki el-Şebab’a dediklerine benzer birşeyler demiş olmalıydı: “Bizimle bağlantınızı açık ederseniz daha büyük şiddetle üstünüze gelirler.”
Şubat sonunda cihatçı sitelerinde yeralan 45 dakikalık videoda, Şam’da intihar saldırısı gerçekleştiren Ebu el-Bara el-Şami olarak sunulan bir militan, Suriye halkını cihada çağırıyordu: “Kardeşler, bir an önce harekete geçin, beklemeyin,” diyordu intihar eylemcisi, “Şimdi sizin ülkenizde de cihad başladı. Fetvaya ihtiyacınız yok.” Videoda örgüt lideri El-Colani de konuşuyor, Esad rejimine “ancak Allah’ın gücü ve silahların gücü son verebilir”, diyordu.
2012-13 boyunca Nusra eylemlerle militan topladı, iki bin kişiyi buldu. 2012 Aralık’ında ABD Nusra’yı terörist örgüt listesine alınca “Hepimiz Nusra’yız” diye yürüyüş yapacak kadar taraftarı biraraya gelmişti.
Örgüt, ele geçirdiği yerlerde fırınları çalıştırıp insanlara düzenli ekmek sağlamayı garantileyerek, çöpleri toplatarak, hizmetlerini videolarla duyurarak epeyce sempati ve destek toplamıştı. Deyrizor ve Mayadin gibi bazı yerlerde örgütün otoritesine karşı protesto gösterileri yapıldıysa da, Nusra’nın hemen karşı gösteriler düzenleyebilecek destekçi kitlesi vardı. Yerli savaşçısı çoktu. Afganistan’dan, Çeçenya’dan tecrübeli cihatçılar bunlara ekleniyordu. Silahları, donanımları modern, yiyeceği, parası boldu; Körfez emirliklerinden sponsorlar bulmuştu. Hernekadar bağlantısını açığa vurmasa da El Kaide’yle ilişkisi üzerinden dünya çapında cihatçılar âleminde itibar kazanıyordu.
Nusra önceleri avantajlı konumunu çoğunlukla öbür örgütleri ezmekten çok yanına çekmek için kullandı. Hakimiyet kurmaya çalıştığı yerlerde halkın desteğini kazanmaya çalışıyordu.
Colani 2012 Temmuz’una kadar Şam’daydı, sonra İdlib ve Halep’in kuzey kısımlarına geçti. Ebu Abdullah adını kullanıyordu ve karşılaştığı yerel Nusra komutanlarına, grubun liderinin özel temsilcisi olduğunu söylüyordu. Ortalıkta gözükerek konumunu saklıyordu. Otobüsle seyahat ediyordu, Halep kırsalında rejimin denetimindeki yerde daire kiralamıştı.
2012 Aralık’ında, dünya, El Kaide’nin Suriye koluyla resmen tanıştırıldı, Eymen el-Zevahiri Nusra Cephesi için “yetkili şubemizdir” açıklaması yaptı, Türkiye, Irak, Ürdün ve Lübnan’daki “haysiyetli insanları” Suriyeli kardeşlerinin yanında savaşmaya çağırdı.
Ancak Nusra, Ankara’nın gözdesi Ahrar el-Şam ve öbür silahlı örgütlerin karşısına, esas düşmanları Beşar Esad rejimi dışında, başka bir eli kanlı hasım çıkıyordu. DAİŞ/IŞİD Nusra’nın Rakka’daki temsilcisini öldürecek, hepsini şehirden süpürecekti. (Nusra, Ahrar, DAİŞ triumvirası şehrin üzerine çökmeden önce Rakka’da seküler muhalifler bile vardı.)
Birçok insan DAİŞ’i Nusra’nın devamı sayıyordu. Birinin bayrağını taşıyıp öbürünün mitingine katılan, foto paylaşanlar boldu. Dolayısıyla Nusra da DAİŞ’e duyulan tepkilerden nasibini alıyordu, “El-Nusra beni temsil etmiyor” diye Facebook grubu bile kurulmuştu.
Devam edecek...