Suriye devrimi?

Herkes elbette sevinç içinde. Atmış yıllık Baas diktatörlüğü devrildi. Dünyada pek çok örneği gibi, kan dökmeden, reform ve demokrasi yoluyla iktidarı bırakmaya razı olmayan otokratlar, böyle kanlı ayaklanmalarla devriliyorlar.

Milli Şef İsmet Paşa’nın en yakınındaki genç Prof. Nihat Erim, onun işaretiyle, çok partili hayata geçilmezse ne olacağını şöyle yazmıştı:

“Emniyet supabı zamanında açılmazsa kazan patlayabilir.” (Ulus, 22 Temmuz 1947)

Esat bunu 21. Yüzyılda göremedi, anlayamadı. 13 yıl süren iç savaşta 6 milyon Suriyeli vatanını terk etti. En az 300 bin sivil öldü. Ülke tamamen harabeye döndü.

Diktatörlükler ayaklanmayla devriliyor ama altüst olan toplumda taşların yerine oturması, istikrarın kurulması hayli zor oluyor.

Kaldı ki hiç demokrasi geleneği olmayan Suriye’de yeni düzenin kurulması hiç kolay olmayacak.

PARÇALAR NASIL BİRLEŞECEK?

Uzun süren iç savaşta, kimlik ve bölgelere göre, Prof. Evren Balta’nın deyişiyle “parçalanmış egemenlikler” oluştu. Bunlar yeni kurulacak bir merkezî egemenliği kabul edecek mi? Ve merkezî egemenlik, bütün unsurlarca kabul edilebilir bir nitelikte inşa edilebilecek mi?

Bu hem onların sağduyularına hem merkezî egemenliğin kabul edilebilir kapsayıcılıkta olmasına bağlı.

Şu andan hazır bir merkezi otorite adayı yok. HTŞ lideri Colani, sağduyulu davranıyor. Kadın hakları konusunda endişeleri gideren iyi bir açıklama yaptılar. Fakat HTŞ çatısı altındaki cihatçı grupları makul bir çizgide tutabilecek mi? Afgan mücahitlerinin Rusya’yı yendikten sonra, beş yıl süreyle kendi aralarında vahim bir iç savaşa tutuştuklarını unutmamak lazım.

Yeni anayasaya kadarki geçiş dönemi kabinesini mühendis-hukukçu Muhammed el-Beşir kuracak. Duruma ne kadar hâkim olabileceğini ancak zaman gösterecek. En önemlisi, silahlı unsurların itaatini sağlayabilecek mi?

Anayasa inşa sürecinin ne kadar hassas olduğunu görüyorsunuz. Bunda “dış güçler”in sorumluluğu önemlidir.

‘DIŞ GÜÇLER’

Arap dünyası bu güçlerden biridir ve HTŞ’yi ılımlı tutarak olası din-laiklik gerilimini önlemede ve istikrarı kurmada etkili olabilirler, olmalılar. Çıkarları bunu gerektirir.

Almanya’nın, ülkelerine dönecek Suriyeli göçmenlere 1.000 Avro vaad etmesi, Suriye krizinin herkes için nasıl tahripkar ve tehlikeli olduğunu gösteren bir örnektir.

Esat’ı deviren HTS harekâtında Amerika’nın dolaylı rolü de gittikçe belirginleşiyor. Anadolu Ajansı, Amerikalı resmi kaynaklara atfen “ABD'den Suriye açıklaması: Türkiye'yle tam angajman içindeydik” diye haber yaptı.

NYT’ye göre ABD, telkinlerini HTŞ’ye “Türkiye üzerinden” iletmiş.

Saygın diplomatlarımızdan Aydın Sezgin, T24’te Cansu Çamlıbel’e verdiği mulakatta “ABD’nin HTŞ ile irtibatlarından hiçbir şüphe duymadığını” söylüyor. Buna BEA’nin de dahil olduğuna dikkat çekiyor.

Rusya ve İran’ın sahadan çekilmesiyle Türkiye, hayli etkili bir konuma geldi. Türkiye, rasyonel bir diplomasi ile, yeni Suriye’nin inşasında daha fazla etkili olabilecek durumdadır artık. Son derece soğukkanlılık ve rasyonellik gerektiren bu çok faktörlü süreçte, Hakan Fidan gibi soğukkanlı ve dış politikada yanlışlarıyla yıpranmamış bir diplomatın Dışişleri Bakanı olması Türkiye için bir şanstır.

Hamaset ise, geçen on yılda olduğu gibi bu defa da çok vahim sonuçlara yol açabilir, şiddetle sakınmak gerekir.

FIRAT’IN DOĞUSU

Fırat’ın batısında Türkiye, SMO vasıtasıyla Tel Rıfat ve Menbiç’i terörizmden temizleyerek önemli bir gelişme daha sağladı.

Fakat Fırat’ın doğusunda ise PYD tüm Suriye’nin üçte birine ve en büyük petrol kaynaklarına sahip olduğu gibi rejimin bıraktığı yerleri de ele geçirdi.

Daha önemlisi, Trump’ın YPG’ye artan desteğidir, 20 Ocak’taki yemin törenine YPG’nin, evet SDG bile değil, doğrudan silahlı terör örgütü YPG’nin başındaki Mazlum Kobani’yi davet ettiği yolunda ABD basınında haberler çıktı.

Trump, bir megalomandır. Egosuna göre bir şöyle, bir böyle konuşuyor. Suriye’den çekileceklerini söyledikten bir gün sonra ABD Savunma Bakanlığı’ndan Daniel Shapiro, çekilmeyeceklerini açıkladı. DAEŞ mevzilerine hava harekâtını da şu bir haftada arttırdılar.

Suriye’de sürecin bir Kürt-Arap kutuplaşmasına gitmesi, Orta Doğu’yu dinamitler, herkes büyük zarar görür.

Türkiye, terör örgütlerini ülkemize eylem yapamayacakları bir konuma çekmeye ve yeni Suriye anayasasının hem kapsayıcı hem istikrarı güçlendirecek nitelikte olmasına ABD’yi ikna etmek zorundadır.

‘Devrim’ hayırlı olsun da önümüzde zorlu bir süreç var, bunu akıldan çıkarmayalım.