2017 Değişikliği, hem anayasal rejime hem de siyasal sisteme ilişkindi: Hükümeti kaldıran, kolektif karar alma ve siyasal sorumluluk ilke ve süreçlerini tasfiye eden bir Anayasa değişikliği, hem rejim hem de rejim değişikliği idi.
Anayasa’nın üç hali (demokratik, otoriter ve fiili-keyfi) olarak uygulama ise, değişiklik ötesi ve
bir tür rejim ve sistem yokluğu. Fiili ve keyfi yelpaze genişlediği ölçüde rejim ve sistem de sönümlenmekte.
Yöneten ve yönetilenlerin hukukça yönetilmede eşitliği olarak tanımlanan hukuk devletinin bu özelliği bir yana, yönetilenler arasında bile açık bir eşitsizlik var: hayali suçlular hapiste, hakiki suçlular ise toplum içinde. Ölçüt ne? Demokrasi ve özgürlükleri savunanlara hapishane; iktidarın bekası için çalışanlara ayrıcalık ve cezasızlık.
FİİLİ VE KEYFİ
Esenyurt’tan Halfeti’ye, Mardin’den Tunceli’ye kayyum kasırgası, çifte standardın tipik örneği:
Belediye başkanı: Görevden değil yalnızca, özgürlüğünden de yoksun kılınıyor; arama, gözaltına alınma ve tutuklanma usul ve koşulları da Anayasa’ya aykırı.
Belediye meclisi: Başkan hedef alınıyor, ama Belediye Meclisi de dağıtılarak, suçsuzluk karinesinin bireysel ihlali (başkan), kolektif ihlal (Meclis)sürecine uzatılıyor.
Belediye kurumu olarak: Anayasal dayanağı madde 2’ye dek uzanan yerel yönetim demokratik kimliğinden birkaç saat içinde yoksun kılınıyor.
Seçmenlerin iradesinin yok edilmesinden kanunsuz emire dek uzanan Anayasa dışı uygulamalar dizisi, köşe yazılarında değil, yüksek lisans ve doktora tezlerinde incelenebilir ancak.
Burada asıl sorun, Anayasa’da yazılı demokratik veya otoriter hükümlerin uygulanması değil, tümüyle Anayasa dışı ve fiili bir uygulama olup, “kayyum” adı altında yaygınlaştırılan bu alan, hukuk güvenliği ve adalet yokluğunu da teşhir ediyor.
BUZ DAĞININ GÖRÜNEN YÜZÜ
Bakırköy ve Silivri ziyaretlerim, bu gözlemlerimi bir kez daha doğruladı.
Gezi tutukluları Mine Özerdem ve Çiğdem Mater’i ziyaret planımda Av. Dilek Ekmekçi yoktu. Bakırköy’e gidinceye dek O da tutuklandı.
Silivri ziyaret çizelgesinde Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer, Gezi tutukluları Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Osman Kavala ile avukatlar Selçuk Kozağaçlı, Oya Aslan, Behiç Aşçı, Bekir Kaya ve Bedirhan Sarsılmaz vardı. Ne var ki, ziyaret gerçekleşinceye dek Nasuh Mahruki de tutuklanmıştı.
Özgürlüklerinden alıkonulmuş olan savunmanlar, siyasiler ve sivil toplum neferlerinin ortak paydaları ne? Hiçbiri eline silah veya suç işlemeye elverişli başka bir alet almamıştı, toplumsal veya bireysel güvenliği tehdit edici söylemde, suça veya şiddete çağrıda bulunmamıştı. Ortak payda, delilden hareketle suçlandırmak değil, failin kimliğinden hareketle suç yaratmak.
Hepsi adaleti bekliyordu; Cumhuriyet niteliklerinin üzerine inşa edildiği adaleti (md.2). Kimileri iddianamenin bir an önce hazırlanmasını, kimileri Anayasa Mahkemesi (AYM) başta mahkemelerin bir an önce karar vermesini, kimisi de gerekçeli mahkeme kararlarının uygulanmasını.
Adil yargılanma hakkı bu denli sistematik olarak ihlali, binlerce ‘düşünce suçlusu’ mağdurun varlığının göstergesi.
Aysbergin görünen bu yüzünün öte yanında; dolandırıcılar, altın kaçakçıları, katiller, uyuşturucular, Anayasa, özgürlük ve demokrasi savunucularını sürekli hedef gösterenler, ölüm fermanı çıkaran Devlet’in maaşlı imamları ve sözde akademisyenler, elini kolunu sallayarak toplumda “potansiyel suç makinası” olarak gezebiliyor.
Özetle, “hayali suçlular” ile meşgul edilen yargı, hakiki suçluları aklamak veya seyretmekle yetiniyor veya zorunda bırakılıyor.
Bu karamsar tablo, iyimser iradeyi asla gölgelememeli: Adil, dürüst, düzgün ve hakkaniyete uygun yargı gerekleri için hukuki mücadele sürekli kılınmalı; Anayasa’ya saygı yolunda kararlılık pekiştirilmeli. Ne var ki, siyasal olarak hesap verebilir bir yönetim öncelikli anayasal düzene dönülmediği sürece, adalet mücadelesinin göreceli kalacağı da hiçbir zaman göz ardı edilmemeli.