Kürt sorununun çözümü için önemli bir süreç başladı... Son söyleyeceğimi baştan söylemek isterim. Türkiye’nin, laik demokratik sosyal hukuk devleti olabilmesi, sahip olduğu yer üstü ve yeraltı kaynaklarının millet adına kullanılabilmesi, ülkenin emperyalistlerin tasallutundan kurtulabilmesi için, bu sorunun anayasal çözümü gerçekleşmelidir…
∗∗∗
Sorunun çözüm yeri, TBMM ve muhatabı da DEM Parti olmalıdır…
Konunun çözümü için gerekli olan; etik, siyasal, hak, hukuk ve özgürlük üzerine oturmuş bir anlayışla müzakere edilebilmesidir…
Çözüm önerilerinin uygar bir ülkeye yakışır şekilde ortaya konulması şarttır…
Tüm yurttaşları ikna edebilmeli ve akıllarında hiçbir kuşkuya yer bırakmamalıdır… Kısaca; düğümü çözen en etkin yol, samimiyet ve güven vermek olacaktır…
∗∗∗
Ancak Cumhur İttifakı’nın bu konudaki samimiyeti kuşku vericidir!
Bir eliyle barışı uzatırken, diğer eliyle hak hukuk, adalet ve de siyasete sığmayan kayyum atamalarına atılan imza, dürüstlük ve siyasi ahlaktan uzaktır! Tunceli ve Ovacık Belediyelerine kayyum atama sırasında o belediyeleri seçen insanlara karşı uygulanan orantısız polis şiddeti, Cumhur İttifakı’nın samimiyetini bir kez daha sorgulatmıştır…
Korkarım ki art niyetli davranış, Kürt sorununun çözümünü engelleyecektir…
∗∗∗
Uygulanmaya çalışılan bu sözde çözüm, yine bir şova dönüştür ve sonunda vazgeçilirse, bundan sonra Kürt /Türk barışı, bir ve beraberce yaşama sevinci, umut olmaktan çıkar… Böyle bir tehlike yakınımızda duruyor.
Çünkü Kürt sorununun çözümü için el uzatan Bahçeli’nin Erdoğan’a; “yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizi görmek istiyoruz” sözleri, ilginç yorumlara gebe…
Yeni anayasa yapılması amacının “Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığında kalıcı olması için olduğu” söylemi, Kürt sorununa bakışın sadece Cumhur İttifakı’nın çıkarı doğrultusunda olduğunu gösteriyor… Yani; Recep Tayyip Erdoğan’ının Cumhurbaşkanı koltuğunda ölene dek kalması için yapılan bir aldatmaca olduğu kuşkusu öne çıkıyor…
∗∗∗
Bahçeli ve Erdoğan’ın kişiliklerini tanıyan ve hedefini bilen aklı başında olan herkes, ortada görülen samimiyetsizliğin farkında… Bu durum, vahim bir geleceğin ürkütücü sinyallerini veriyor... Daha işin başında oynan oyun, laik demokrasi adına umut edilen sonuca ulaşılamayacağını gösteriyor… Umudun bittiği yerde yaşam olmaz!
∗∗∗
Türkiye’nin geleceği ve iç barışı adına son derece önemli bir gündemi, kendilerince ekonomik çöküşün önünü perdelemek adına kullanmaya çalışmak, en hafif deyimle ülkenin iç barışına ihanet etmek olarak değerlendirilmelidir…
∗∗∗
Türkiye’nin önünde bir başka büyük sorun daha var! Gelecek günlerde bizi açlık bekliyor… “Kalıcı yoksullaşan çiftçi”, üretmekten vazgeçiyor… İktidarın “Üretmeyenin toprağını alırız!” tehdidi de sökmedi… Bu konuda bilgisine çok güvenilen insanların çözüm önerilerine dikkat kesilmeliyiz…
∗∗∗
Akdeniz Üniversitesi akademisyenlerinden, görüşlerine çok değer verdiğim dostum Prof. Ali Koç geçen gün beni çok üzen ve gerçekleri dile getiren bir mesaj gönderdi…
Prof. Ali Koç, Türkiye’nin tarım ekonomisi üzerine uzmanlaşmış en önde gelen akademisyeni… Türkiye’deki siyasetin özellikle muhalefetin, akademisyenlerin hazırladıkları raporlara ve de söylediklerine kulak vermemesinden yakınıyor… Siyasetin kısır çekişmesinden şikâyet ediyor… Hele hele kulaktan dolma sözlerle milletin yanıltılmasına çok kızıyor… Türkiye’nin siyasiler tarafından “kayıkçı kavgası” içine çekilmesinin içini çok acıttığını ifade ediyor… Yazdıklarını okuyunca hak vermemek mümkün değil…
∗∗∗
CHP ile ilgili küçük bir bölümü paylaşmak isterim… Koç diyor ki; “En az 30 yıldır Türkiye, AB, ABD ve son 15 yıldır da Çin'in tarım ve kırsal kalkınma politikalarını takip ediyorum. Türkiye'de uygulanan tarım politikasının etki analizlerini yapan neredeyse tek akademisyenim. AB'de komisyonun desteklediği Tarımsal Modelleme Platformu (AGMEMOD) ve tarımsal politika modeli (APM) platformlarının Türkiye'den üyesiyim.
2015 yılında tarım ve gıda piyasaları izleme komitesi (o zamanki 6 bakanlık müsteşarı, merkez bankası ve TÜİK başkanlarının olduğu komite) akademik danışmanlığını yaptım ve gıda enflasyonu ile ilgili çalışmalar yürüttüm.
Fakat bugüne kadar CHP’nin tarım ve kırsal kalkınma politika kararlarının oluşmasında beni arayan hiç kimse olmadı… Ayrıca CHP’nin Gölge Tarım Bakanı’nın kim olduğunu dahi bilmiyorum, fakat tahmin ediyorum ki, AKP döneminde hangi mevzuatlar çıktı, hangi politikalar uygulandı, kimlere hangi yollarla hangi rantlar aktarıldı, AB ve diğer dünya ülkelerinde neler yapılıyor farkında değil… CHP sahip olduğu potansiyeli ve ülkede oluşan birikimi kullanamıyor, bu durumu da üzülerek izliyorum.”
∗∗∗
Bilgi sahibine değer vermek, aslında halka saygı duymaktır… Özeleştiri yapmak da kendimize saygı duyduğumuzu gösterir… “Çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi kendimize batırma” sözünün çok anlamlı bir özdeyiş olduğunu birilerine hatırlatmak isterim… Bilinmeli ki, “deneyimsizlik ya da egodan” kaynaklanan hatalar, ülkemize ve yurttaşımıza zarar veriyor… Demokratik çözümlerdeki gücü zayıflatıyor…