Mülakat: Naman Bakaç
5 Kasım’da gerçekleşen Amerikan seçimlerine salt ABD iç kamuoyu değil, ABD’nin küresel bir askeri ve ekonomik güç olması nedeniyle dünya başkentleri de dikkat kesildi. Anket(çi)ler, stratejistler ve analistlerin kahir ekseriyeti seçimin başa baş gittiğini dillendirirken, seçim sonuçları tam aksi yönde belirdi.
Trump’ın Senato ve Temsilciler Meclisi’nde yüksek oy almasıyla sonuçlanan ABD seçim sürecinde adayların vaatlerini, kampanyalarını, söylemlerini, performanslarını, politikalarını ve seçimin dünya siyasetine yansımalarını, süreci çok yakından takip eden hukukçu Yunus Emre Erdölen ile konuştuk. Erdölen ile başta Gazze katliamı ve Filistin sorunu olmak üzere, ABD seçimlerine göçmenlerin ve pandemi döneminden beri aşılamayan enflasyon sorununun etkisinin yanı sıra Türkiye-ABD ilişkilerinin muhtemel geleceğini de konuşma fırsatı bulduk.
Donald Trump’ın seçimleri kazanmasında hangi dinamikler etkili oldu?
Trump’ın seçimleri kazanmasındaki en büyük etken kesinlikle ekonomiydi. Özellikle enflasyonun 2022’den sonra yüzde 9’lara çıkması ve şimdi yüzde 2’ye düşse bile bunun hâlâ gıda fiyatlarına yansımaması, seçmeni çok etkiledi. Seçim, adeta ekonomi üzerine bir referanduma dönüştü. Göçmen meselesi ve düzensiz göç de çok etkili oldu. Genel olarak seçime baktığımız zaman, özellikle Trump’ın kendi seçmenini sandığa taşıması etkili oldu. Mevcut yönetime duyulan memnuniyetsizlik üzerine bir seçim kurgulaması gerçekleştirdi. Kamala Harris ise tam tersine kendi politikalarını önceleyen, kendisini anlatan bir kampanya yapmak yerine Trump’ı referanduma sundu ve Trump’ın kişiliği üzerine bir kampanya yürüttü. Burada Trump’ın gündelik hayat ve geçim sıkıntısına yönelik söylemleri daha somuttu ve halkta daha fazla karşılık buldu. Söylemleri daha kolay, daha net anlaşıldı.
KAMALA HARRİS GÜNDELİK HAYAT VE EKONOMİ MESELELERİNDE ÇOK NET MESAJLAR VEREMEDİ
Kamala Harris’in seçimi kaybetmesinde hangi dinamiklerin etkili olduğunu düşünüyorsunuz?
Kamala Harris’in kampanyasındaki en somut vaadi kürtaj meselesiydi. Özellikle kürtaj yasaklarına dair kadın seçmelerine net mesajlar verdi. Fakat bunun dışında gündelik hayat, sosyal devlet, ekonomi gibi meselelerde çok net mesajlar veremedi. Bu da Kamala Harris’in kampanyasının, demokrasi gibi soyut bir kavrama dayanarak, Trump tehlikesini ön plana çıkararak, çok daha kopuk bir kampanya yürütmesine sebep oldu. Kamala Harris’in burada en net sıkıntısı, kendisinin sahici bir isim olmaması. Halktan biraz kopuk bir isim ve siyasete geliş tarzı açısından birazcık tepeden inme bir isim. Ön seçimden çıkmamış biri olarak, aslında sıkıntılı da bir adaylık süreci oldu. Bu noktada Kamala Harris’in başarısızlığı aslında pek şaşırtıcı değildi.
GENÇLERDE, SOLCULARDA VE ÖZELLİKLE MÜSLÜMAN TABANDA GAZZE’DEN DOLAYI DEMOKRATLARA CİDDİ BİR TEPKİ VARDI
Ukrayna-Rusya savaşı, Gazze’deki katliam, Çin ile rekabet gibi jeopolitik kırılmaların Trump’ın kazanmasında veya Harris’in kaybetmesinde etkisi oldu mu? Trump’ın “savaşları sonlandıracağım” çıkışı ya da ünlü Amerikalı siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler profesörü John Mearsheimer’ın Biden yönetiminin İsrail’in Gazze’deki soykırımında suç ortağı olduğu için Demokratlara oy vermeyeceğini açıklaması gibi faktörler ne derece etki yarattı?
Demokrat Parti seçmeni, Gazze konusunda çok hassas. Partinin yüzde 70’i İsrail’e silah ambargosunun uygulanmasını istiyordu. Harris ve Biden bunları dinlemedi. Özellikle Michigan’da 400 bin Arap yaşıyordu. Bunların hepsini dinlemeyip, İsrail’e şerhsiz desteklerini devam ettirdiler. Bu, büyük bir sıkıntı yarattı. Bu nedenle de partinin tabanı demotive bir şekilde seçime girdi. Michigan’da özellikle bu yüzden Trump oyunu artırdı. İnsanlar, mevcut Biden yönetimine öfkelendiler. Bu da seçimin kaybedilmesinde bir etken. Çünkü gençlerde, solcularda ve özellikle Müslüman tabanda Gazze’den dolayı Demokratlara ciddi bir tepki vardı. Bu da seçimin aslında altını oydu. Bir yanda Ukrayna ve Gazze’de savaşın devam etmesi, “mevcut yönetim bizi savaşlara sürüklüyor” algısını pekiştirdi. Bu da Trump’ın “Ben barışın adayım, bakın Demokratlar ülkeyi savaşa götürüyor” algısının altını doldurdu. Yani sadece Gazze konusunda duyarlı olmak gerekmiyor. Trump, dünyada Üçüncü Dünya Savaşı oluşuyor hissini seçmende uyandırdı.
yunus emre erdölen
Yunus Emre Erdölen – Hukukçu
TRUMP BÜYÜK ŞEHİRLERDE, ÖZELLİKLE İŞÇİ VE GÖÇMEN MAHALLELERİNDE OYLARINI ARTIRDI
Seçim öncesinde anket(çi)ler, stratejistler ve analistler seçimin başa baş geçtiğini ifade ederken Trump, seçimi 4 milyon oy farkıyla, yani burun buruna olmayan bir farkla kazandı. Bu, Cumhuriyetçilerin, kırsal kesimde yaşayan, beyaz, erkek, yaşlı ve üniversite eğitimi düşük seçmen profili algısını kırmış gibi görünüyor. Georgia gibi siyahi nüfusun, Michigan gibi Arap-Müslüman nüfusun, Pensilvanya gibi mavi yakalıların yoğun olduğu yedi salıncak eyalette de Trump oylarını artırmış. Trump’ın, demokrat seçmene ulaşmasını veya demokratların Harris’e oy vermemesini siyaset sosyolojisi veya seçmen davranışları açısından nasıl izah etmek lazım?
Bu seçimde, aslında seçmen gruplarına dair ezberler bozuldu. Trump, beyaz olmayan seçmende oyunu ciddi bir şekilde artırdı. Özellikle Hispanik erkeklerde rekor kırdı. Hispaniklerden ciddi bir oy aldı. Siyah erkeklerde de oyunu yükseltti. Michigan’daki Arap Müslümanların yaşadığı kentlerde birinci oldu. Kamala Harris ise daha eğitimli, zengin, daha üst sınıf beyazlarda oyunu artırdı. Artık Demokrat Parti, daha şehirli ve daha eğitimli, üst düzey insanların, üst sınıfların partisi. Cumhuriyetçiler ise işçi sınıfının, daha az eğitimlilerin ve daha az gelirlilerin partisi olmaya doğru gidiyor. Bu Amerika için ilginç bir kırılma. Demokrat Parti kendi tabanından ve kendisinin savunduğu sınıftan kopmuş durumda. Bunun teyit edildiği bir seçim oldu. Trump mesela büyük şehirlerde, özellikle işçi mahallelerinde, göçmen mahallelerinde oylarını artırdı. Bu da çok ilginç bir durum olarak meydana çıktı. En önemlisi ise Kamala Harris’in kampanyasındaki işçi sınıfından ve sosyal devlet söyleminden kopukluktu. Birazcık da kendi kendilerine seçmenlerini kaybettiler.
İKİNCİ TRUMP KABİNESİ, ÇOK RADİKAL BİR ŞEKİLDE İSRAİL YANLISI
İkinci Trump dönemi ile Türkiye ilişkileri nasıl bir şekil alacak? PKK/YPG sorunu, Suriye ile normalleşme süreci, Türkiye-Yunanistan ilişkileri, Filistin-İsrail savaşı, Ukrayna-Rusya savaşında Türkiye’nin rolü ve son olarak ekonomik ilişkiler bağlamında Trump’lı ABD, nasıl bir Türkiye politikası izleyecek? Türkiye, Trump’lı bir ABD yönetimine yönelik nasıl bir politika izlemelidir?
İkinci Trump dönemi kabinesi, biraz daha Türkiye karşıtı isimlerden oluşuyor. Hepsi çok radikal bir şekilde İsrail yanlısı. Çoğu genç ve tecrübesiz isimler. Burada, bu yüzden Trump’ın politikası önemli. Büyük ihtimalle, Trump’ın şekillendireceği bir yörüngede hareket edecekler. Özgün fikirleri çok olmayacak. Özellikle Suriye’den çekilme konusunda Trump’ın bir fikri olabilir, Suriye’den çekilmesini destekleyebilir. Kabinesi buna karşı çıksa bile, onların Trump’a karşı özgün fikirlerini koruyacaklarını düşünmüyorum. Fakat İsrail mevzusunda kesinlikle Biden’dan daha İsrail’ci olacaklar. Özellikle Batı Şeria’nın ilhakı ve insani yardımlarının kesilmesi gibi mevzularda Trump kabinesinin, en az İsrail kabinesi kadar şahin ve müdahaleci olacağını görebiliriz. İran’a yönelik müdahaleler konusunda İsrail’i daha destekleyici, İsrail’in elini kolunu hiçbir şekilde tutmayan, en ufak bir eleştiri bile yapmayan bir Amerika göreceğimizi düşünüyorum.
Harris’in seçimi kaybetmesinde birçok faktör etkili olmuştur. Salıncak eyalet denilen Michigan ve Georgia eyaletleri başta olmak üzere Arap-Müslüman nüfusun tepkisi ile Gazze soykırımına karşı ABD’nin suç ortaklığı pozisyonunun, demokrat seçmenlerin (Bernie Sanders’ın Gazze politikasını eleştirmesi gibi) Kamala Harris’i desteklememesinde ne derece etkili olduğunu düşünüyorsunuz?
Daha önce dediğim gibi Müslüman-Arap seçmeler Michigan’da çok etkiliydi. Trump’a bir kısmı oy verdi, bir kısmı sandığa gitmedi, bir kısmı da Yeşiller’e oy verdi. Burada bütün Demokrat Parti tabanının bir duyarı var, sadece Müslümanlara özgü değil. Bu, tabanda heyecanı düşürdü. İkincisi Kamala Harris, “Trump’a karşı demokrasiyi savunuyor” söyleminin altında kaldı. Çünkü bu, Kamala Harris’in, demokrasiyi Ukrayna’da savunuyor, Trump’a karşı savunuyor ama Gazze’de insan hakları ve demokrasiyi rafa kaldırıyor pozisyonunu ortaya çıkardı. Bu da Harris’in haklılığını ve aslında ikna gücünü çok azalttı.
TRUMP, ÖNCEKİ DÖNEME GÖRE DAHA HAZIR
Nobel Ödüllü ekonomist Daron Acemoğlu “Trump’ın tekrar seçilmesi nedeniyle maalesef yıllar sürecek çalkantılı ve belirsizliğin hâkim olduğu bir dönem bizi bekliyor” dedi. Size göre Amerika’yı ve dünyayı nasıl bir gelecek bekliyor?
Trump dönemi tabii ki belirsizliklere yol açacak. Fakat Trump, önceki döneme göre daha hazır. Kendisine hayır diyemeyecek, daha sadık bir ekiple çalışıyor. Bütün politikalarını, detaylı bir şekilde think tank’lerle (düşünce kuruluşları) çalıştı. Çok detaylı politika önerileri hazırladılar. Bu yüzden daha hazırlıklı, daha sürpriz olmayan, daha ilk günden ne yapacağı belli bir döneme giriyoruz. Bu nedenle kabinesini çok erken açıklıyor. Partiye çok hâkim, parti içi muhalefet çok minimal. Sadece Senato’da, 2 senatör ona karşı olabiliyor. Bu tabloya bakıldığında Trump, aslında öngörülebilir. Fakat dediğim gibi Trump’ı ikna etmek çok kolay. Trump’ın o gün hissettiği şey, o gün ne düşündüğü çok önemli. Evet, bir öngörülemezlik var ama daha kurumsal bir öngörülemezlik diyebiliriz.