CHP’ye yakın yorumcuların tepkileri şöyle:
*
“Bizim partinin iki Cumhurbaşkanı adayıyla uğraşıyorlar. Amaçları iki ismin Cumhurbaşkanlığı adaylığına zarar vermek.”
*
İyi ama konser incelemeleriyle İmamoğlu ve Yavaş’ın adaylığına zarar verilemez ki!
Tam tersine her iki ismin de “Bakın, bakın! Nasıl da bizimle uğraşıyorlar. Çünkü bizden korkuyorlar” falan demelerine olanak sağlanır.
*
Başlatılan denetimlerle siyasi mühendislik yapıldığı konusuna da zerre kadar ikna olabilmiş değilim.
*
Eğer bu iktidar, planlı programlı bir siyaset mühendisliği yapmaya çalışsaydı...
Şöyle yapardı:
Sadece Mansur Yavaş’ın konserlerine inceleme başlatır, Ekrem İmamoğlu’nu es geçerdi.
Böylece muhalif kesimlerin, “Bu iktidar Ekrem İmamoğlu’ndan daha çok Mansur Yavaş’tan korkuyor” diye düşünmelerini sağlardı.
Bu mühendisliğin amacı da “iki isim arasındaki mevcut gerginliği daha da arttırmak” olurdu.
*
İşin şu kısmına da dikkat edelim:
*
Böyle bir denetim başlatılmadan önce Mansur Yavaş...
- Kişisel tarihinin en kötü günlerini geçiriyordu.
- Kendi partisinden bile ağır eleştirilere maruz kalıyordu.
- Her taraftan “Yok böyle konser parası” sesleri yükseliyordu.
*
Denetim başlatılınca ne oldu?
Mansur Yavaş, azıcık da olsa rahatladı.
Hemen mağdur pozisyonuna çekildi. “Benimle uğraşıyorlar” temasına daha da ağırlık verdi. “Benim verilemeyecek hesabım yok” türü meydan okumalara girişti.
*
İktidar, attığı adımın Mansur Yavaş’ın elini rahatlatmaya yarayacağını bilmez mi?
Böyle siyaset mühendisliği mi olur?
*
O zaman soru şudur:
Bu denetimlerin temel amacı nedir?
Ne yani?
İktidar, sadece ve sadece “denetim” mi yapmakta?
*
Valla bilemiyorum.
Ama bildiğim bir şey var:
Bazen puro içen bir adam, sadece puro içen bir adamdır.
Yavaş ve İmamoğlu ile uğraşmak iktidara fayda sağlar mı
BİR UÇAK MÜDAFAASI
DÜNKÜ gazeteleri karıştırırken bir köşe yazısındaki iddialara takıldım.
Bu yazıya göre...
Erdoğan’ın yurtdışı gezilerine katılan gazeteciler, Erdoğan’a soru sormuyorlarmış. Basın toplantısı falan olmuyormuş. Gezi bitince gazetecilerin eline bir metin tutuşturuluyormuş. O metinde sorular ve cevaplar varmış. Gazetelerde o metin yayınlanıyormuş.
Cumhurbaşkanı’nın bazı gezilerine katılmış bir gazeteci olarak yazıyorum:
*
Gezilerde mutlaka büyük bir ciddiyetle basın toplantısı yapılıyor. Gazeteciler mutlaka soru soruyorlar. Erdoğan, her soruya en ince ayrıntısına kadar cevap veriyor.
*
Sonuçta ortaya gazetecilerin sorduğu sorulardan ve Erdoğan’ın verdiği cevaplardan oluşan bir metin çıkıyor.
*
Kendi adıma söylüyorum:
Ben şu ana kadar bu gezilerde Erdoğan’a sormak istediğim her soruyu hiçbir sınırlama olmaksızın sordum, sorabildim.
*
YASAL UYARI: Yalanlara kanmayın, dezenformasyondan uzak durun, her işittiğinize inanmayın, mutlaka kuşku duyun.
DARON ACEMOĞLU KARŞISINDA BİZİM OKUR YAZAR MUHALİFLERİMİZ
DARON Acemoğlu, “Türkiye’de yaşasam Nobel alamazdım. Türkiye çok kötü yönetiliyor. Türk ekonomisi berbat. Trump felaket getirecek” falan deyince...
Bizim okur yazar muhaliflerimiz:
*
“Şak! Şak! Şak! Susun, Nobel’li Daron Hoca konuşuyor. Helal olsun. Konuş Hoca. Adam Nobel almış kardeşim. Ondan daha mı iyi bileceksin.”
*
Daron Acemoğlu, “Atatürk, sistemi açmak yerine gücü eline alıp merkezileştirmeye çalıştı. Osmanlı’da daha çoğulcu bir sistem vardı” falan deyince...
Bizim okur yazar muhaliflerimiz:
*
“Yuh! Yuh! Yuh! Senin nasıl Nobel aldığın belli oldu. Cahil adam. Tarihsel koşullar diye bir şey var. Lise tarih bilgisiyle analiz yapıyorsun. Yürü git.”
Yavaş ve İmamoğlu ile uğraşmak iktidara fayda sağlar mı
EN SAĞLAM YERİNDEN VURMAYA ÇALIŞIYORLAR
BİRİ çıkmış...
“Aha bak! Bu gemi İsrail’e mal taşıyor” diye bağırıyor.
Öbürü çıkmış...
“Bakü / Ceyhan’dan İsrail’e petrol gidiyor” diye bağırıyor.
*
Bu hükümetin en sağlam olduğu yer, İsrail’e karşı sergilediği tutumdur.
*
Dostu da düşmanı da bilir ki...
Erdoğan, yeryüzünde Filistin halkının yegâne sesidir.
*
İsrail hükümeti bilir ki...
Yaptığı soykırıma karşı en güçlü itiraz Erdoğan’dan gelmektedir.
*
Erdoğan’ı en sağlam yerinden vurmaya çalışmak...
“Nasıl akılsızca muhalefet yapılır” dersinde okutulacak örnek bir olaydır.
EN’LER
- EN BOŞ BEKLENTİ: Erdoğan ile Bahçeli’nin arasının açılması beklentisi.
- EN ÇARESİZ GÖÇ: Musk’ın X’inden Bluesky’a yönelik göç.
- EN ANLAMSIZ SÖZ: Jennifer Lopez’in Suudi Arabistan konserinden sonra “Yallah Arabistan’a” sözü.
- EN TOKSİK İLİŞKİ: Icardi’nin içine yuvarlandığı tekinsiz ilişki.
- EN ANTİ-KARİZMA DEĞİŞİM: Paşinyan’ın sakalını kesmesi.