Gazze kırgınlığı bir kırılmaya döner mi?

Gazze’de insanlık krizi şimdiden siyasi kırılmalara neden olmaya başladı.

ABD’nin Michigan eyaletindeki Demokrat Parti başkanlık önseçiminde 101 bin seçmen oy vermeye gitti ve Biden’ın İsrail yanlısı politikasını protesto için oy seçeneklerinden “kararsız”ı işaretledi.

Rakipsiz Biden, önseçimi kazandı ama yüzde 13 ile Gazze tepkisi ikinci sırada çıktı.

“Biden’e salla”, “Biden’a yalnız bırak” kampanyalarını düzenleyenlerin hedefi 10 bin seçmeni “kararsız” oy vermeye götürmekti.

Özellikle hedef kitle de Michigan’da Müslüman ve Araplardı.

Ama onların beklentilerini de aşan bir tepki ortaya çıktı. Özellikle genç seçmenler kararsız oy vermek için sandıklara gitmişti.

Biden için büyük bir uyarıydı bu. Çünkü Michigan swing yani sallanan (swinger değil tabii) Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasında gidip gelen eyaletlerden.

2020’de Biden, Trump’ı sadece 150 bin oyla geçip eyaleti almıştı.

Herhalde bu korkuyla Biden, İsrail’e karşı tavrını biraz sertleştirdi. Gazze’ye havadan yardım malzemesi attırdı. Bunu da bizzat anonsladı. ABD hala BM ateşkes çağrılarını vetolarken, başkan yardımcısı Harris, acil ateşkes çağrısı yaptı.

İngiltere’de de Gazze siyaseti sarsıyor.

Ara seçimlerde büyük bir sürpriz oldu ve aykırı çıkışlarıyla tanınan solcu siyasetçi George Galloway’ın parlamentoda temsil edilmeyen marjinal partisi, yoğun bir Müslüman nüfusunun yaşadığı Rochdale’daki seçimleri Gazze temalı bir kampanyayla açık ara farkla kazandı.

İktidardaki Muhafazakarlar üçüncü, İsrail’i eleştiren demeci yüzünden kendi adayından desteğini çeken İşçi Partisi beşinci olabildi.

Muhafazakarların ve İşçi Partisi’nin pro-İsrail politikalarını yeden yere vurarak kampanya yapan Galloway, zafer konuşmasında İngliz İşçi Partisi ve liderine seslendi:

“Keir Starmer, bu Gazze için! Gazze Şeridi’nde şu anda devam eden felaketi mümkün kılmak, teşvik etmek ve örtbas etmek için oynadığınız rolün bedelini çok ağır ödediniz ve ödeyeceksiniz.”

İngiliz İşçi Partisi de Gazze meselesi yüzünden neredeyse ikiye bölünmüş durumda.

Bütün partilerin fanatik İsrail destekçisi olduğu, neredeyse İsrail’e kış demenin antisemitik ilan edilmenize yettiği, en son Berlinale’de en iyi belgesel ödülü kazanan muhalif bir İsrailli yönetmenin bile antisemitik ilan edilebildiği Almanya’da da bu aşırılık, katliamın boyutları büyüdükçe insanlara batmaya başladı.

Kendi adıyla bir ittifak kuran Sahra Wagenknecht, İsrail’i eleştiren çıkışlar yapıyor ve şimdiden yüzde 10’u gördü.

Peki Türkiye’de Gazze siyaseti etkiler mi?

AK Parti hükümeti, Gazze konusunda daha önceki yıllardaki sert çıkışlarla kıyasla yumuşayan dili, elçi geri çekmek gibi ani tepkilerden uzak mutedil politikaları nedeniyle İslami ve muhafazakar çevreleri tatmin etmiyor.

Uzun bir süre sonra ilk defa İslami kesimlerden, muhafazakar kanaat önderlerinden yüksek sesle iktidara sitemler ve eleştiriler duyuluyor.

İHH’nın bütün şehirlerde yaptığı Gazze buluşmalarında konuşan Siyer Vakfı başkanı Muhemmed Emin Yıldırım, ısrarla ve artan bir tonla bu eleştirileri her seferinde dillendiriyor. Salonlardan alkışlar yükseliyor.

İlk başta bu eleştirileri yapanlar “İrancı” olmakla suçlandı ama katliam sürdükçe ve kimse bunu durduracak bir adım atmadıkça bu suçlamanın da altı boşaldı.

Artık “İrancı bunlar” diye karşı saldırıya geçmek, kendini yakan Amerikalı askeri bile “gavurun oyunu” diye değersizleştirmeye çalışmak, “Külliye’den aradılar, Gazze’yiz hocam” gibi şehir efsaneleriyle insanların yüreğini soğutma girişimleri sert tepkilere, alay konusu olmaya neden oluyor.

Doğrudan iktidarı pasif kalmakla eleştirenler olduğu gibi esas eleştiriler İsrail ile devam eden ticaretle ilgili.

Sahada askeri ya da diplomatik olarak katliamı bitirmeye kimsenin gücünün yetmeyeceği kahredici bir realite olarak teslim edilse de tamamen Türkiye’nin kararına bağlı olan ticareti kesmek gibi bir adımın neden bir türlü atılamadığını en kararlı iktidar destekçileri bile açıklayamıyor.

Küresel bir ekonomik pazarda ticareti tümden kesmek çok mümkün olmasa da bu artık siyaseten ve psikolojik olarak bir teste dönüşmüş durumda.

Özellikle MÜSİAD gibi toplantılarında Kuran’dan Yahudilerle ilgili ayetler okunan bir örgütün üyelerinin bu ticarete devam etmesi, fedakarlık eşiklerinin Starbucks’tan kahve almamanın ötesine geçememesi tepkileri artıyor.

Bir de üstüne İBB adayı Murat Kurum’un Gazze’yi amatörce 31 mart seçim kampanyasında kullanması eklenince tepkiler daha da yükseldi.

Kurum’un “31 Mart’ta Gazze’deki mazlumlar sevinecek. Gazze’de elini bize uzatan kardeşlerimiz, Gazzeli yavrularımız sevinecek. Gazze’nin özgürlüğü için İBB olarak Gazze’ye yapacağımız yardımlar için 31 Mart’ta milletimiz gerçek belediyecilikten yana tavrını koyacaktır” sözlerine Özgür Özel: “Çapsız, samimiyetsiz, istismarcı”, Ekrem İmamoğlu: “Aslında hükümeti eleştiriyor”, Ali Babacan: “Gazze’yi belediye seçimine malzeme yapmak utanç verici”, Ahmet Davutoğlu: “O kadar çağrı yaptık, Gazze için bu istismarcıları harekete geçiremedik!”, Temel Karamollaoğlu: “Gazzeli mazlumların acılarını yerel seçimlere alet etmek ahlaksızlıktır, seviyesizliktir, vicdansızlıktır!” diye sert tepkiler verdi.

Aslında Kurum’un esas devirdiği çam İHH’yı ziyareti sırasında ısrarla “Kudüs’te yaşanan zulüm” demesiydi.

Bürokrasiden gelen bir aday için beklendik potlar bunlar.

(Daha önce bu köşede siyasetten gelmeyen, organik olmayan adayların en büyük dezavantajının bu ideolojik ve söylemsel açık olabileceği yazılmıştı.)

https://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/ak-parti-neden-siyasetten-aday-cikaramadi-1598644)

Peki, Gazze konusunda İslami ve muhafazakar kesimlerde hükümete karşı bu kırıklık, küskünlük, eleştirel dil seçimlerde ABD ve İngiltere’de ilk örnekleri görünen bir siyasi tepkiye, kopuşa neden olur mu?

AK Parti hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Gazze konusunda kendisinden beklenen performansı göstermese de Gazze meselesinde Hamas ve İsrail’i birlikte kınamadan öteye bir cümle kuramamış, bir eylem ortaya koyamamış, hatta sadece Gazze için bir afiş bile asamamış, genel olarak İslam dünyasındaki trajedileri AK Parti’ye havale etmiş CHP, İYİ Parti ya da gündeminde pek de Gazze olmayan Türkiye’deki seküler medyaya bakıldığında hala AK Parti bu konuda ehveni şer olarak görünecektir.

Saadet, Gelecek, DEVA, Yeniden Refah, Hüda Par gibi partililerin Gazze duyarlılığı ve iktidara haklı eleştirileri ise takdir edilen ama bu takdirlerin oyları bölmek için yetmeyeceği olumlu puanlar olarak hanelerine yazılacaktır.

Murat Kurum’un Gazze’yi seçim kampanyasında amatörce kullanması haklı olarak eleştirilse de İstanbul’da Gazze için mevcut belediyenin bir tane afişi bile yokken, kimin bu konuda daha duyarlı olduğu büyük bir sır değil, her zaman ve kolaca siyasi duyarlılıklar hissedilir ve sözler hatta potlardan daha kalıcı etkiler yapar.

Hele de Gazze için sabahın köründe eyleme giden bir adamı, yol ortasında elindeki bayrak yüzünden yumruklayan üniversite öğrencisini kahraman ilan edenlere ya da Gazze meselesine ilk tepkisi “Arapların topraklarını sattığı” olanlara, bir zamanlar sağcıların “kızıl komünist”i gibi her meseleyi getirip “siyasal İslamcı”ya bağlayanlara, bunu yaparken de ağzından çıkan köpüklere engel olamayanlara bakanlar için retorik düzeyinde de olsa iktidarın Gazze hassasiyeti tutunacak bir dal olmaya devam edecektir.

İktidar hala Gazze meselesinde kitlesini “daha fazlasını yapmak istiyor, ama yapamıyor, şartlar malum” diye tutmaya devam edecektir.

Nasıl Atatürk konusunda hiçbir CHP’liyi, 100. Yıl kutlaması yaptı diye AK Parti’nin CHP’den daha duyarlı olduğuna ikna edemeyeceğiniz gibi Gazze ve benzeri konularda da iktidara yönelik eleştirilerin sonucu radikal bir kopuş ve ani bir aydınlanma olmaz.

Ama ani oy verme davranışlarını etkilemese de Gazze meselesinde iktidara kırgınlıklar, hayal kırıklıkları ve yükselen eleştiriler özellikle bugüne kadar her vesileyle susmuş, kol kırılır yen içinde kalır diyenlerden yükselen homurtu sesleri daha orta ve uzun vadede duygusal kopuşların başlangıç anı olabilir.

AK Parti iktidarını ümmet için hilafet makamına yakın görenler, bütün alem-i İslam’ın biz Türkleri hasretle beklediğini zannedenler için Gazze meselesindeki reel politik ve diplomatik soğukluk ve mesafe iktidarın etrafındaki kutsallık haresinin dağılmasına neden olmuş olabilir.

Şimdiden eleştirilmezlik zırhının delinmesine neden olduğu görülüyor.

Ayrıca Gazze; beklentinin tersine “biz ve onlar”, “Müslümanlar-kafirler” ikiliklerine sığmadı, onları artıran değil sarsan etkiler yarattı.

Gazze konusunda Batılı başkentlerdeki kalabalıkların İslam başkentlerindeki, Türkiye’deki kalabalıklardan büyük, ısrarlı olması, Batılı isimlerin, siyasetçilerin, kanaat önderlerinin, sanatçıların inatçı, cesur, yaratıcı tepkileri hızla ve takdirle tüketildi, zenofobik, ümmetçi, milliyetçi önyargılarda kırılmalara yol açtı.

Bu da iktidarın temelde üzerine oturduğu biz ve onlar ikiliğinde hasarlar yaratmış olabilir.

Ama iktidarın etrafındaki kutsallık haresinin reel politikle aşınması ve biz-onlar, kafirler-Müslümanlar ikiliklerinde kafaların karışması ancak bu meselelerde muhalefetin ikna edici ve güvenilir bir aktör haline gelmesiyle siyaseten bir sonuç yaratabilir.

Onun da 14 Mayıs 2023’ün bile gerisinde, çok uzağındayız.

Yani özetle Gazze eleştirileri, muhaliflerin hemen, şimdi, derhal beklediği, ümit ettiği sonuçları doğurmayacaktır. Orta ve uzun vadede ise kalıcı hasarlar bırakabilir.

Her şeye rağmen üç kuşak CHP’ye gözü kara oy verip, muhafazakarların bir anda bir şey olunca oy vermeyi bırakmasını bekleyenlerin hatta bunu yapmadıkları için onları “biat kültürü”yle suçlayanların bu sonuca çok da şaşırmaması beklenir.