Hep gündemde ama Gazze’ye yardım meselesini bir kez de İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday olan Murat Kurum hatırlattı. Başkanlığı kazanırsa belediyenin Gazze’ye insani yardım göndereceğini vaat etti. Şu cümleler Kurum’un: “31 Mart’ta Gazze’deki mazlumlar sevinecek… Gazze’nin özgürlüğü için İBB olarak Gazze’ye yapacağımız yardımlar için, inşallah 31 Mart’ta milletimiz yine gerçek belediyecilikten yana tavrını koyacaktır.”
Bu sözler, İstanbul halkı Kurum’u seçecek olursa şimdiye kadar büyük baskılara ve duyarlılık çağrılarına rağmen hükümetin nedense bir türlü el atmadığı Gazze’ye yardımın önünün açılacağı anlamını taşıyor. Bir anlam daha çıkabilir… İstanbullular Kurum’u seçmezse Gazze’ye yardım edilmemesinin sorumluluğu üzerlerine kalır! Yine de “o kadarı aşırı yorum olur” diyenlere itirazımız olmaz.
Ancak, yoruma veya anlam çıkarmaya ihtiyaç duyulmayacak bir gerçek var: Türkiye, çok konuşuyor, çok hassas görünüyor ama Gazze için sadra şifa bir şey yapmıyor, yetersiz kalıyor. Karnemiz iyi değildir ve bugünler tarihe, biz ve bizim gibi birçok İslam ülkesi için iyi kelimelerle geçmeyecek. Gazze için sadece üzülmek bir devletin sorumluluğunu ifa anlamına gelmez. Ayrıca, biz bir-iki yerli ve milli mitingle defteri çoktan kapattık ama sokaklarında eylem ve protestolar bitmeyen ABD’den Avrupa’ya, Latin Amerika’dan Avustralya’ya kadar birçok ülkenin halkı bizden daha çok üzülüyor. Batı’da eylemler ilk günkü gibi devam ediyor. Bizden daha çok ses çıkarıyorlar. Bizden daha çok İsrail ve ABD’ye rahatsızlık veriyorlar. Üzülme ve duyarlılık yarışında da gerilerdeyiz, kabul edelim.
Peki hükümet ne yapabilirdi de yapmıyor?
Öncelikle, İsrail ile yapılan ve önemli kısmı bu ülkenin ordusunun ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ticaretin sonlanması, ihracatın kesilmesi gerekir. Mevcut şartlarda bu hem hukuken mümkün hem de ahlaki olarak geciktirilmemesi gereken bir işlemdir. İsrail ile ticaret sonlanmalıdır. Yük gemilerimiz de İsrail limanlarına kendi ürünlerimizi veya başka ülkelerin ürünlerini taşımamalıdır. Başlangıç olarak, ateşkes şartına bağlanarak ticaret kesilmeli, katliam devam ederse tamamen askıya alınmalıdır. Ayrıca, Türkiye’nin sadece kendi ticaretini kesmesi yetmez, uluslararası alanda başka ülkelere de baskı yapması beklenir.
Türkiye aynı zamanda ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin Filistin ve Gazze’nin can damları olan BM yardım kuruluşu UNRWA’nın fonlarını kesme kararının ardından bu fonları ikame edebilir ve başka ülkeleri hareket geçirebilirdi. Bunu da yapmadı; hatta konunun kapağını bile açmadı.
Devam edelim…
Şimdi Ürdün ve ABD’nin yapmaya başladığı havadan gıda yardımı için inisiyatif alabilirdi, almadı. Hala da almıyor.
Sivil toplum iktidardan talimat almadan sokağa çıkamadığı için içeride de Gazze duyarlılığı neredeyse bitti. Bütün dünyada akademisyenler işlerinden kovulma pahasına tepkilerini sürdürürken bizim üniversitelerimiz aylardır sessizce olsn biteni seyrediyor. Sanki bir yerden susmaları için ikaz edilmiş görünüyorlar. Görüntü hiç iyi değildir. “Gazze’ye destek ve İsrail’e tepki” konusunda sivil tepki tekeli kaldırılmalıdır.
İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanması sürecinde zayıf kaldık. Ama bu süreçle eş zamanlı birçok uluslararası faaliyet yapabilirdik, yapmıyoruz. Aynı cümleleri tekrarlayarak kendi kendimize konuşmak, Gazze’ye destek anlamına gelmez. Diplomatik açıdan hem Türkiye hem de İslam ülkeleri zayıf kalıyor. Böylesine insani kriz durumları yeni ve yaratıcı yöntemleri zorlar ama bunun işaretlerini göremiyoruz.
Gazze’de hayatın kaybedenlerin sayısı 30 bin geçti… Konuşup durduğumuz ama sonuçta bir şey yapmadığımız trajedi bu boyuttadır. Muhtemelen, Ramazan ayında daha acı tablolar izleyeceğiz.
4 aydır yapılamayanlar Türkiye’ye yakışmıyor… Böylesine acı ve dayanılması güç insanlık dramı karşısında boş boş oturup üstüne bir de bunu yerel seçim malzemesi yapmak ise hiç yakışmıyor.