Esenyurt’a kayyum atanması Erdoğan-İmamoğlu restleşmesi mi?

Kayyum atanan Esenyurt İstanbul’dan ayrılıp şehir, hatta büyükşehir statüsüne alınsa yeridir; o kadar büyük bir ilçe… Öyle ki 1 milyona dayanan nüfusuyla Türkiye’deki 6 büyükşehri, 57 ili geride bırakıyor.  

20 mahalleli dev bir ilçeden söz ediyoruz. Daha da ileri gidelim, o mahalleler arasında ilçe statüsü verilecek büyüklükte olanlar bile var.

31 Mart seçimlerinde bu devasa ilçede CHP ile DEM Parti kent uzlaşısı yaptı. Neredeyse her iki kişiden biri – (yüzde 49,04) – tercihini CHP’nin adayı Prof. Ahmet Özer’den yana kullandı. 

AKP CHP’nin 10 puan gerisinde, yani makas açık, öyle başabaş bir giden bir yarış da yok ortada. 

Gelin görün ki, kayyum atanmasıyla Esenyurtluların iradesi hiçe sayıldı. 

Daha birkaç hafta önce Beyoğlu Belediyesi’ne ait hizmet birimlerini ortak kullandıkları binadan çıkararak adını duyuran kaymakam Can Aksoy, bir gecede önce vali yardımcılığına sonra da Esenyurt Belediye başkan vekilliğine atandı. 

Aynı hızla gitti Esenyurt Belediyesi’nin başkanlık koltuğuna oturup makamda poz verdi.

Dikkatlice baktım fotoğrafa, mutluydu hakikaten.

Türkiye’deki onlarca ili geride bırakacak kadar büyük bir ilçenin belediye başkanlığına atanarak gelmiş olmaktan rahatsız olmuş gibi bir hali yoktu en azından.

Böylelikle ilk kez bir CHP belediyesine kayyum atanmış oldu.

“Bu hamle öngörülebilir bir sürecin sonucu muydu?” sorusuna ne cevap verirsiniz bilmem. 

Ancak bu ülkede 2016 yılından bu yana bir kayyum gerçeği olduğunu biliyoruz.

Kayyum atamalarına dayanak gösterilen fıkra, sekiz yıl önce 1 Eylül 2016 tarihinde -15 Temmuz darbe girişiminden 1.5 ay sonra-  674 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedeki 38’inci madde ile eklendi. Tabii yasa koyucu, pardon “kararname koyucu” 5393 sayılı Belediye Kanununun 45’inci maddesindeki düzenlemeyi, kayyum kelimesini zikretmeden “terörle mücadele stratejisi” kapsamında yaptı. 

Şöyle bir ek geldi 45’inci maddeye:

“Belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesinin terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçları sebebiyle görevden uzaklaştırılması veya tutuklanması ya da kamu hizmetinden yasaklanması veya başkanlık sıfatı veya meclis üyeliğinin sona ermesi hallerinde 46. maddedeki makamlarca belediye başkanı veya başkan vekili ya da meclis üyesi görevlendirilir.” 

Uygulama ilk kez Diyarbakır’ın Sur ve Silvan ilçelerinde uygulandı. KHK yürürlüğe girdikten 10 gün sonra, 11 Eylül 2016’da PKK-KCK terör örgütleriyle ilişkili oldukları gerekçesiyle Batman ve Hakkari’nin yanı sıra 28 belediyeye kayyum atandı. 

31 Mart Yerel Seçimleri’ne kadar devam etti kayyum uygulaması. 

Bu tarihte Van’da yaşananları birini sindiremeden diğerini anlamaya çalıştığımız gündem değişikliği fırtınasında hatırlamayanlar varsa özeti şu: Adalet Bakanlığı’nın seçimden iki gün önce yaptığı başvuru doğrultusunda oyların yüzde 55’ini alan DEM Parti’nin Van Büyükşehir Belediyesi eş başkanı Abdullah Zeydan’ın, daha önce iade edilen yasaklı hakları, elinden alındı. Bu gerekçeyle mazbata AKP adayına verildi. Karara AKP’liler dahil her kesim tepki gösterdi. Sonunda Zeydan mazbatayı aldı ve hava normale döndü. O günden sonra arada Hakkari’ye ve kimi ilçelere kayyum atanmış olsa da atamaların devamı gelmeyince kaygının yerini temkinli bir bekleyiş aldı. 

Ta ki hiç beklenmeyen bir yerde, İstanbul’un Esenyurt ilçesinde kendini gösterene kadar sürdü o bekleyiş. Hava yeniden döndü. 

CHP’li belediye başkanı Ahmet Özer PKK-KCK terör örgütleriyle ilişkili olduğu iddiasıyla tutuklandı, tutuklamaya gerekçe gösterilen iddialar iktidar çevrelerinde bile şaşkınlığa yol açtı. Öyle ya! Gerekli adli sicil kontrolünden geçerek, YSK’nın önce aday, sonra belediye başkanı olmasında beis görmediği Özer, meğer PKK-KCK terör örgütleriyle ilişkisi üzerinden 10 yıldır izleniyormuş… İddialar, süreci yakından izleyenlere inandırıcı gelmedi, CHP tüm milletvekilleriyle İstanbul’a kamp kurdu, söylem sertleşti, siyasetin tansiyonu yükseldi.

Hal böyle olunca sorular da birbirini izledi, işte kulislerdeki senaryolar:

Soru: AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile kayyum atanmadan bir gün önce TBMM kürsüsünden teşekkür ettiği CHP Genel Başkanı Özgür Özel arasında kurulan yumuşama/normalleşme masası devrildi mi? 

Cevap: Teyakkuz haline geçen CHP’nin söyleminin Erdoğan’ın tazminat davası açmasına yol açacak kadar sertleştiğine bakılırsa “Evet masa devrildi.” 

Bu noktada “Ortada masa mı kalmıştı ki?” diyenlerin sesinin de epey gür çıktığını belirtmek gerek. 

Soru: Esenyurt, kent uzlaşısı sağlanan belediyelerden başlayarak gelmekte olan yeni bir kayyum dalgasının işaret fişeği mi?

Cevap: Medyascope’taki Açık Oturum programına katılan Toroslar Belediye Başkanı Abdurrahman Yıldız’ın anlattıklarına bakılırsa bu yönde bir çaba var. Yıldız’ın söyledikleri önemli. Son seçimde 30 yıllık MHP iktidarına son verdiklerini anlatan Yıldız, ilçedeki kayyum söylentilerinin bir süredir bilinçli olarak yayıldığından yakınıyor. Anlattıklarına bakılırsa kazan kaynatılıyor, zemin yaratılmaya çalışılıyor. Programın diğer konuğu CHP PM üyesi Ali Haydar Fırat’tı. Partisinin belediye başkanının nasıl bir baskı altında çalıştığını o da dinledi. Söylediklerinden anladığım gerek içinde bulunulan siyasi konjonktür gerek Esenyurt deneyiminden sonra CHP’nin de boş durmayacağı. Muhtemel mesele tüm boyutlarıyla İstanbul’daki milletvekilleri kampında masaya yatırılıyor, yeni bir yol haritası üzerinde çalışılıyor. Tabii DEM Partili belediyeler de var. Kayyum dalgası DEM Partili belediyelere sıçrar mı? O aşamada denklem değişiyor. Devreye adına itinayla “çözüm süreci” denilmeyen ama Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrılarla gün yüzüne çıkan yeni süreç giriyor, dengelere o sürecin damga vuracağı görüşü bu noktada daha ağır basıyor. DEM Parti hem gerek duyulursa minik tavizler vererek yeni süreci şekillendirmek konusundaki istekliliğine sahip çıkıyor hem kent uzlaşısı ile kazanılan belediyelere. 

Gelelim en çok sorulan soruya: Asıl hedef İmamoğlu mu?

Cevap: Bu sadece “en çok sorulan” değil, aynı zamanda cevabın “Evet” olduğuna inanılan bir soru. Bu nedenle cevabı da epey uzun…

Şöyle ki; Hakim görüşe göre iktidar kanadı 2028’de Tayyip Erdoğan’ı yeniden Cumhurbaşkanı seçtirmek istiyor ancak yeniden aday olsa bile Ekrem İmamoğlu Erdoğan için çok güçlü bir rakip. 

Bu aşamada Ekrem İmamoğlu’nun denklemin dışına itilmesinin yolları aranıyor. Ensesinde zaten istinafta bekletilen bir dava var. İstinaf İmamoğlu hakkında 14 Aralık 2022’de “kamu görevlilerine hakaret”ten TCK 125/3-a, 125/5, 43/2-1 maddeleri uyarınca verilen 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezasını; TCK 53. madde uyarınca da seçme ve seçilme haklarından yoksun bırakılması cezasını onayacak ya da onamayacak.

Bu yanıyla dava Demokles’in kılıcına benzetiliyor. Kılıç incecik bir ipe bağlı halde tam tepesinde duruyor, ipin ne zaman kopacağı bilinmiyor. Sonrasında Yargıtay aşaması var tabii ama  durum tam olarak böyle. 

Kulislerde bu bekleyiş sırasında Esenyurt’a kayyum atanmasının tesadüf olmadığı görüşü dillendiriliyor.

Bu görüşe göre amaçlardan biri, İmamoğlu’nun daha önce danışmanı olan Ahmet Özer’in PKK-KCK terör örgütleriyle ilişkilendirilerek zor duruma düşürülmesi. 

Diğeri de Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu’nu karşı karşıya getirerek parti içi güç dengelerini zayıflatmak. 

Bu noktada dikkat çekilen konu anketler. 

O anketlerde öne çıkan üç isimden ikisi Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu, karşılarında da Tayyip Erdoğan var.

Erdoğan’ın karşı karşıya gelmek istemediği tek isim öyle sanıyorum ki sadece Ekrem İmamoğlu. Hatta Erdoğan ne zaman İmamoğlu’na baksa ihtimal o ki kendisini görüyor. İşin ideolojik kısmı bir yana, siyasi serüvenlerinde şimdiye dek örtüşmeyen pek bir şey yok gibi… Kitleleri etkileme gücü, hitabeti, toplumun kendisine kucak açması, karşı mahalleye de dokunabilmesi…

Siyasi kariyer basamaklarını tırmanırken geçtikleri evreler bile örtüşüyor neredeyse ve bunu da yine en iyi bilen Erdoğan’ın bizatihi kendisi. 

Şu iki soruyu alt alta koyup düşünmeli: 

1) Tayyip Erdoğan siyasi kariyerini sadece kendi becerileriyle mi inşa etti yoksa önce TCK’nın 312. maddesi ile yargılandığı dava süresince liderliğini pekiştirip, popülaritesini ülke geneline yaydı da; ardından girdiği Pınarhisar Cezaevi, hızlı yükselişin dönüm noktası mı oldu?

2) Ekrem İmamoğlu siyasi kariyerini sadece kendi becerileriyle mi inşa etti yoksa istinafta bekleyen dava Türkiye’nin dört bir yanında bilinen tanınan bir lidere dönüşmesine katkı mı sundu? Yargılandığı dava süresince liderliğini pekiştirip, popülaritesini ülke geneline yayıp, ardından velev ki cezaevine girecek olursa, bu durum İmamoğlu’nun yükselişini daha da hızlandırıp onun siyasi kariyerinde de bir  dönüm noktası olur mu?

Şüphesiz birini diğerinden ayrı düşünmek hakkaniyetli bir tespit olmaz ama yine de durup düşünmekte yara var sanki.