Peki, Öcalan ne diyor?

“Aslında anayasa konusunda kurucu bir meclis olmak durumundaydı. Mevcut çalışma sonuç alıcı olmadı. Daha sonra Numan Kurtulmuş ve Osman Can cephesinden Anayasa Kurucu Konvansiyonu şeklinde ele alınabilir. Son kırk yıllık şiddeti Türk ve Kürt halkına aştıracak bir anayasa olmalı.”

Anayasanın üçüncü maddesine dair açıklamasıyla tepki toplayan Numan Kurtulmuş’un adını anan kişi Abdullah Öcalan. İmralı’dan konuşuyor. Alıntının kaynağı ise bir kitap: “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa”. 2013-2015 yılları arasında İmralı’da yapılan görüşmelerin kayıtlarını ve Öcalan’ın mesajlarını içeriyor. Yani hem HDP heyetinin hem de devlet yöneticilerinin tanık olduğu sözleri aktarıyor.

MHP lideri Devlet Bahçeli, Öcalan’a “PKK’yi tasfiye et” çağrısını ve yeni anayasa hakkındaki düşüncelerini aynı konuşmada geçirince, İmralı notlarını içeren o kitaba tekrar baktım. Öyle ya, Bahçeli’nin çağrısına yanıt vermesi için Öcalan ile görüşülmesi lazım.

Peki, terör örgütünün lideri Öcalan o dönemki görüşmelerde yeni anayasa hakkında neler söylüyordu? İşte o kitaptan bazı bölümler:

“(...) Kürt halkının varlığı henüz devlet tarafından kabul edilmemiş. Varlığının kabul edilmesi gerekir. CHP komisyona katılınca bunu değerlendireceğiz. Sadece dilinin değil beyninin, gövdesinin, yani varlığının kabul edilmesi gerekir. Kürt realitesi parlamento tarafından kabul edilmeden nasıl anayasa yapacaksınız? Bu konuda 1921 Anayasası’nı ve yirmi maddelik Kürt Reform Tasarısını esas alabilirsiniz. Orada Kürtlerin varlığının kabulü var. (...)”

Tam da burada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen günlerde yaptığı “Sırf anasının dilini konuştuğu için milyonlarca vatandaşımız haksızlığa ve hukuksuzluğa maruz bırakıldı” açıklamasını hatırlatayım...

‘NORMALLEŞME’ DE NOTLARDA 

Öcalan’ın çözüm süreci için oluşturduğunu iddia ettiği eylem planı da İmralı notlarında yer alıyor. Tesadüf ki, bugünün meşhur sözü “normalleşme” de yıllar önce Öcalan’ın ağzından dökülüyor:

“(...) Biz Kürtleri demokratik bir ünite haline getirmek istiyoruz. Türkiye anayasasında ve yasalarda bu olmadan barış olmaz. AKP buna gerek yok, diyor. Peki, biz nasıl yaşayacağız? Yirmi milyon insanın yasal ve anayasal ifadesi olmadan biz nasıl yaşayacağız? Bu nedenle bir eylem planı çıkarıyorum. Bunun aşamalarını belirteyim.

1- Çatışmasızlık ortamının sağlanması.

2- Anayasal ve yasal süreç.

Kürt reform tasarısı güncelleştirilmeli. Vatandaşlık tanımı için şöyle öneriyorum: Anayasamız bütün tarihsel kültürleri Türkiye’nin bir zenginliği olarak kabul eder, kendisini geliştirme, özgürce ifade etme ve örgütleme hakkını tanır. İspanya anayasasında da böyledir. Bu tanım vatandaşlık sorununu da diğer birtakım sorunları da çözer.

AKP’nin önerisi gibi nötr bir öneri de olabilir. Ancak benim sunduğum gibi bir tanım birçok sorunu da çözer. Dil eğitimini tartışmıyorum bile. Yasama hakkı, ekonomik özerkliği olacak. Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekinceler kaldırılacak.

3- Normalleşme süreci.

Kürt varlığını inkâr etmek Türk varlığını da inkâr etmektir. Kürt gider, İslam giderse Anadolu’da Türk de kalmaz. Bütün bu unsurlar dışlanırsa bu lobiler, egemen güçler sizi de dışlar. Tüm tarihsel kültürlere saygı, kendini ifade etme ve örgütlenme hakkının tanınması önemli. Böyle bir düzenleme durumu kurtarabilir. Bunun içine her şey girer. Anayasanın buna kapalı olmaması önemlidir. Saymaya gerek yok. Üç kelime yeter: Yurttaşlık devlet bağıdır. (...)”

İmralı notlarında onlarca yerde “anayasa” kelimesi geçiyor. Öcalan’dan son bir alıntıyla bitireyim:

“(...) Tahminime göre bu anayasa kalıcı olmayacak gibi. Daha çok bir geçiş anayasası olacak sanki. Öbür türlüsü zor görünüyor. Olursa iyi olur tabii, niye karşı çıkalım. Ama 1921 Anayasası bir geçiş anayasası idi, sonrasında da 1924 Anayasası yapıldı. İşte bu defa da öyle olabilir. Uzun bir anayasaya da gerek yok aslında. Sadece Türkiye gibi ülkelerde var böyle anayasalar. İngilizlerinki yazılı bile değil. Amerikalılarınki 12-18 maddedir. Uzun uzun her şeyi anayasaya yazmak anayasayı yönetmeliğe çevirir. Sanırım kalıcı anayasa 2015 seçimleri sonrasına kalır. Sayın cumhurbaşkanı da benzer bir şeyler söyledi sanki. (...)”