İsrail Hakan Fidan’a nasıl bakıyor?

Geleceği kimi zaman geçmişte görürüz. İsrail’in İran’a saldırılarını Ankara’nın kınaması da buna örnekti. Zira Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında şu cümle önemliydi: “Saldırıların, İran’ın nükleer programıyla ilgili müzakerelerin yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşmesi, Netanyahu hükümetinin herhangi bir meselenin diplomatik yollarla çözülmesini istemediğini ve kendi çıkarları doğrultusunda bölgesel istikrarı ve küresel huzuru riske atmaktan kaçınmadığını göstermektedir.”

Ne mi demek istiyorum? Şunu:

Hakan Fidan’ın İran’ın nükleer programına dair kafa yorması dışişleri bakanı olmasıyla başlamadı. Hatta sırf bu konuya dair mesaisinden dolayı hedefe kondu ve “İran ajanı” olmakla itham edildi.

Açayım... Hakan Fidan 2010’da MİT müsteşarı olunca ilk tepki gösteren ülke İsrail’di. Dönemin İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Hakan Fidan’ı İran yanlısı olmakla suçlamış ve başkent Tahran’ın İsrail sırlarına ulaşmasından endişe duyduğunu dile getirmişti. Kısacası İsrail’e göre Fidan, İran için çalışıyordu!

Aslında tartışmanın özeti şuydu: Hakan Fidan’ın uzmanlık alanı nükleer silahlanmaydı. İran’ın nükleer programıyla ilgili 16 yıl önceki görüşmelerde Hakan Fidan Türkiye’yi temsil etmişti. İsrail o dönem de İran’ı nükleer bomba yapmakla itham ediyor ve Fidan’ın İran’ı engellemeyeceğini düşünüyordu.

Biraz detaya gireyim...

Tarih 17 Haziran 2009.

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) yönetim kurulunda İran’ın nükleer programı tartışılıyordu. AB adına yapılan sert açıklamada, “İran’ın BM Güvenlik Konseyi kararları uyarınca uranyum zenginleştirme ve ağır su reaktörünün inşaat faaliyetini derhal durdurması” isteniyor, İran’dan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın ani denetimleri öngören ek protokolünü de onaylaması talep ediliyordu.

Salonda Türk heyetinin başındaki isim olarak, Başbakan Erdoğan’ın dış politika danışmanlarından Hakan Fidan da vardı. Fidan toplantıda söz alarak “AB’nin açıklamasına katılmadıklarını” söyledi. “İran’ın taraf olduğu antlaşmanın kendisine tanıdığı nükleer enerjiyi barışçıl amaçla kullanma hakkına sahip olduğunu” da belirterek konuşmasına devam etti. Fidan, İran’ın komşusu olarak Türkiye’nin, “İran ile uluslararası kamuoyu arasında sürmekte olan güven krizinin barışçıl ve diplomatik yollarla aşılmasında katkı yapmaya hazır olduğunu” anlatıyordu.

Kuşkusuz, Hakan Fidan’ın İran konusunda Batı’ya eleştirel tavrı, hem İsrail’den hem de İran’ı karşısına alan başta ABD olmak üzere Batılı devletlerden tepki görüyordu.

'ESEFLE' KARŞILANDI

6 gün sonra...

ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey Washington’a gönderilmek üzere bir kripto hazırladı ve şunları yazdı:

“(ABD Büyükelçiliği’nde görevli) maslahatgüzar, Başbakan Erdoğan’ın dış politika danışmanı ve Türkiye’nin UAEK yöneticisi Hakan Fidan’la Türkiye’nin İran hakkındaki ulusal demecini konuşmak üzere 22 Haziran’da buluştu. maslahatgüzar Türkiye’nin açıklamasının İran’ı şeffaflığa ve UAEK’nin denetimine çağırmamasını, Ek Protokolü ve ilgili BMGK (Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi) ve UAEK Kurulu kararlarını uygulamaya çağırmamasını esefle karşıladıklarını belirtti.”

Sözün özü, ABD’li diplomat İran’a karşı yumuşak tavrından ötürü Hakan Fidan’a sert çıkıyordu. Fidan’ın bu duruma dair izahını ise büyükelçi Jeffrey kriptoya şöyle not etti:

“Fidan konuya bir açıklama getirmeye çalıştı: Türkiye’nin kendi konumunu ABD ve AB’den ayrı tutacak şekilde bilinçli bir karar aldığını söyledi. Türkiye İran’ın uzlaşmaz tavrından endişe duymaya devam etse de, İran’a keskin bir tonla seslenmenin ters tepici bir etkisi olacağını düşünüyor. ‘İran’ın Batı’yla hiç değilse bir yakılmamış köprüsü kalsın istedik’ dedi Fidan.”

Bu ve benzeri onlarca kriptoya WikiLeaks’te rastlamak mümkün.

FETHULLAHÇILAR NEDEN DEVREYE GİRDİ?

Geleyim yazının başına, yani “İran ajanlığı” suçlamasına...

17 Aralık 2013’teki operasyonun ardından Fethullahçıların servis ettiği ses kayıtları ve belgelerin bir kısmı yolsuzluk ve rüşvetle ilgiliyken, bir diğer kısmı Tevhid Selam soruşturmasındandı. Bu kayıtların tamamında iktidara “İran’la işbirliği” ithamında bulunuluyor, AKP’den “Acem Uşakları” diye söz ediliyordu.

Hakan Fidan da Fethullahçılara göre bu “Acem Uşakları”nın arasındaydı ve hatta önde gidenlerindendi!

Fethullahçıların Hakan Fidan’a yönelik “İran bağlantılı” iddiaları, Türk istihbaratına ve AKP iktidarına bu iddiaların İsrail kaynaklı olduğunu düşündürüyordu. Haksız da değillerdi.

Fethullahçıların Fidan’ı İran üzerinden vurması, kriptolara bakıldığında oldukça stratejik görünüyordu. Bu adımın içerde muhafazakâr tabanı iknadan çok dışarıya bir mesaj niteliği taşıdığı açıktı.

Ancak... Her zaman olduğu gibi çıkarların ve dahası düşmanların örtüşmesi de söz konusuydu. Zira, Fethullah Gülen’in tüm dünyaya yayılan okullarının olmadığı sayılı ülkelerden biri de İran’dı. Gülen’in okul açmasına izin vermeyen İran için “İran hep fitneler tarihi olmuştur. İran İslam’ı zorla kabul etmiş, mukavemeti entrikada bulmuştur” demesini, Fethullahçıların İran öfkesinin vücut bulmuş hali olarak okuyabilirdik.

Özetle Hakan Fidan’ın İsrail saldırısına dair bakışını anlamak için bu yakın tarihi de bilmek gerekir.