Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki hiçbir meselemizi doğru zeminde tartışmayı beceremiyoruz. Sağcı, solcu ya da İslamcı olmamız hiç fark etmiyor, hepimizin zihin dünyası ‘kutsal devlet’ anlayışına ayarlı olduğu için hep birlikte otokrat ortak paydasında buluşuyoruz.
En son, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un anayasanın 3. Maddesiyle ilgili görüşünü açıklaması, bazı çevrelerde alarm zilleri çaldırdı. Ve Beştepe’den ana muhalefet partisine kadar farklı kesimler, Kurtulmuş’a yönelik adeta linç kampanyası başlattı.
Evet benim de kanaatim, ilk dört maddeyi tartışmaya açmak anlamlı değil, ayrıca gerekli de değil. Ama bir konuya da itirazım var, tamam değiştirmeyelim. İyi güzel de “Aman kutsallarımıza dokunmayın yoksa yanarsınız” anlayışını da antidemokratik buluyorum. Oysa modern demokrasilerde bütün ideolojik görüşler dahil, her şey tartışılır.
Bugün Avrupa üniversitelerinin sosyoloji bölümlerinde Marks’ın görüşleri ders olarak okutuluyor. Komünizm ders olarak okutuluyor diye, o ülkelerin rejimleri ‘beka’ tehlikesi yaşamadı bugüne kadar, eminim bundan sonra da yaşamayacaktır.
Kuşkusuz burası Türkiye… Bizim ülkemizde maalesef farklı görüşleri dillendirmeniz, devletin kutsallarına dokunmanız, rejim ya da iktidar eleştirisi yapmanız tehlikelidir. Eğer rejimin sınırlarını zorlarsanız, fitne-fesat çıkaran, beka tehlikesi yaratan ‘sakıncalı’ vatandaş olarak bir yerlere ‘not’ edilebilirsiniz…
Aslında koparılan fırtınaya rağmen, Meclis Başkanı Kurtulmuş da sınırlarını aşıp “ilk dört maddeyi değiştirelim” demiyor. Mevcut anayasanın pek çok kez değiştirilmesine rağmen, ‘darbeci’, ‘seçkinci’ ruhunu koruduğuna dikkat çekerek sadece 3. Maddedeki kelimelerin yerini değiştirerek açıklık getirilmesini öneriyor. İfadesi aynen şöyle: “’Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü’ tabirinin, ‘Milletin devleti ve ülkelisiyle bölünmez bütünlüğü’ şeklinde ifade edilmelidir.”
Nedir bu değerlendirmede sakıncalı olan… Devletin temellerine dinamit mi konuluyor? Hayır, tam aksine devletin kutsallığını değil, milleti esas alan bir yaklaşım öneriyor o kadar…
Yukarıda da belirttiğim gibi, ne yazık ki bizim zihin dünyamız demokratik kültüre, şeffaflığa ayarlı değil. Biz rejimimize yan bakana, eleştirene dünyayı dar etmeyi ‘vatanseverlik’ olarak belleyen bir ülkenin çocuklarıyız.
Tuhaf olan şu ki şu anda demokratik değerler konusunda Cumhur İttifakı’nın aktörleri de CHP’nin derin yapısı da aynı ‘kutsal devlet’ çizgisinde hizalanmış bulunuyorlar.
Peki Numan Kurtulmuş’a ilk itiraz kimden geliyor dersinizi… Tabii ki Beştepe’nin itibarlı danışmanı eski komünist Mehmet Uçum’dan… AK Parti’yi hizaya sokmakla görevli olan bu danışman, bu kez de Kurtulmuş’a ayar veriyor.
Beştepe’ye geldiği ilk günden bu yana, AK Parti komiseri gibi hareket eden bu itibarlı danışman diyor ki: “Türkiye (Cumhuriyeti) Devletinin ‘ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü’ hükmünü tartışmaya açmak, hem yersizdir hem de sorunludur. O nedenle ilk dört maddenin diğer esasları gibi bu konu da tartışma dışıdır.”
Evet, Beştepe Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili olan bir bürokrat anayasa konusunda elbette görüşlerini belirtebilir. Ama bildiğimiz kadarıyla, demokratik yönetimlerde bir bürokratın milletvekillerine, bakanlara ve de Meclis başkanına ‘ayar vermek’ gibi tanımlanmış bir görevi yok, olamaz da zaten. Bu ancak Komünist yönetimlerdeki ‘parti komiserleri’nin yapacağı bir görevdir. Anlaşılan o ki bu danışman, Komünist dönemden kalma alışkanlıklarından henüz kurtulamamış…
Bilindiği gibi, bu eski Maocu arkadaş, Van’daki hukuk krizini eleştiren dönemin AK Parti Başkan Vekili Hayati Yazıcı’yı hedef almış ve “İktidar içinde yer aldığı kabul edilen ve neoliberal zehirle zihin dünyalarını batıcılığa teslim etmişlerin bu olayda aldıkları tutumlar kaydedildi” diyerek ayar vermişti. Tuhaf olan şu ki devletin bir bürokratının, vekillere, bakanlara, Meclis başkanına parmak sallarken Cumhurbaşkanı’nın tek bir açıklama bile yapmaması…
Eğri oturup doğru konuşalım, aslında bütün bu olup bitenlerin müsebbibi AK Parti iktidarıdır. Memlekette öylesine kutuplaştırıcı ‘güvensiz’ bir iklim yarattılar ki insanlar AK Parti cenahından gelen en masum açıklamalardan bile huylanıp anında karşı çıkma ihtiyacı hissediyorlar.
Çünkü hiçbir konuda açık ve şeffaf değiller, İsrail’e ticaret gemileri gidiyor, önce inkar ediyorlar, sonra itiraf etmek zorunda kalıyorlar.
Önce, ‘İsrail bize saldıracak’ korkusu yayıp sonra arka kapıdan dolaşarak kredi kartı vergisi icat ediyorlar…
Toplum TÜİK’in enflasyon rakamlarına güvenmiyor, çünkü bu rakamlar insanların yaşadığı yoksulluk gerçeği ile örtüşmüyor.
İnsanların adalete olan güveni her geçen gün azalıyor, çünkü adaletin terazisi doğru tartmıyor.