Numan Kurtulmuş ilk dört maddeye savaş mı açtı

Ben de sandım ki Numan Kurtulmuş, Anayasa’nın ilk dört maddesine resmen ve alenen savaş açmış.

*

Hemen açtım baktım Numan Kurtulmuş’un sözlerine.

Yok. Savaş açma falan yok. Hedef alma da yok.

Peki ne var? Şu var:

Aynı ibareyi, farklı biçimde ifade etme önerisi var.

Kurtulmuş, bunu neden yaptığını da gayet net biçimde temellendiriyor.

*

Anayasa’nın 3’üncü maddesinde “Devlet, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” deniliyor ya.

Numan Kurtulmuş, işte bunun yerine...

“Millet, devleti ve ülkesiyle bir bütündür” ibaresini öneriyor.

*

Önce şunları söyleyelim:

Numan Kurtulmuş’un...

- Bölünmezliğe bir itirazı yok.

- Bütünlüğe bir itirazı yok.

- “Devlet / millet / ülke” üçlemesine bir itirazı yok.

Yani Anayasa’nın “değiştirilmesi teklif edilemez” olan üçüncü maddesinin amacını, işlevini bozacak ya da değiştirecek bir şey önermiyor Kurtulmuş.

Bölünmezliği koruyor, bütünlüğü koruyor. Sadece ve sadece “devleti” değil, “milleti” odak alan bir ifade değişimi denemesi yapıyor.

*

Niye böyle yapıyor? Milletin yararına olsun diye yapıyor.

Diyor ki:

*

“Devlet, millet için var olması gereken bir mekanizmadır. Devletin milleti olmaz. Milletin devleti olur. Eğer Anayasa’nın üçüncü maddesi ‘Millet, devleti ve ülkesiyle bölünmez bütündür’ diye ifade edilirse... Anayasa, biraz daha millet perspektifli bir anayasaya dönüşmüş olur.”

*

E haksız mı kardeşim?

Devlet perspektifli değil, millet perspektifli bir anayasamız olmasın mı?

Hiç değilse böyle bir düşünce ifade bile edilmesin mi?

Konuşup tartışılmaya değer bir konu değil mi bu?

Nedir bu linç? Nedir bu saldırı?

*

Tamam.

Anayasa’nın ilk dört maddesi, tabii ki değişmemeli, değiştirilmemeli.

Ama amaçtan ve işlevden hiçbir sapma oluşturmayan minnacık bir ifade değişimi de mi olmayacak ilk dört maddede.

Ne oluyor yahu?

Kutsal metin mi bu? İlahi vahiy mi?

İçtihat kapısı sımsıkı kapalı mı?

Numan Kurtulmuş ilk dört maddeye savaş mı açtı

ERDOĞAN’IN DEM’E DEDİKLERİ VE DEMEK İSTEDİKLERİ

- ERDOĞAN’IN DEDİĞİ: Bölgemiz barut fıçısı. Ülkemizde barış ve huzur iklimini güçlendirmemiz şart.

*

- DEMEK İSTEDİĞİ: Size uzattığımız elin temel amacı, iç barışı sağlamlaştırmaktır. Bölgedeki kargaşaya karşı bu yola girmemiz gerekiyor.

*

-ERDOĞAN’IN DEDİĞİ: Türkiye’de terör yöntemiyle bir yerlere varılamaz. “Biz irademizi demokrasi dışı odaklara teslim ediyoruz” demek, yapıcı bir yaklaşım değil.

*

- DEMEK İSTEDİĞİ: Terör örgütüyle aranıza mesafe koyun. Kendi iradenizle hareket edin. Bu nokta, bir başlangıç noktası olabilir. Buradan başlayabiliriz.

*

- ERDOĞAN’IN DEDİĞİ: Barış iklimi için her türlü sabotaja rağmen köklü adımlar attık. Demokrasiyi güçlendiren her adıma desteğimiz tamdır.

*

- DEMEK İSTEDİĞİ: Her türlü sabotaja, ihanete rağmen geçmişte çözüm süreci için adımlar attığımızı biliyorsunuz. Demokrasiye sahip çıkarsanız, iradenize sahip çıkarsanız... Her adımı atarız.

*

- ERDOĞAN’IN DEDİĞİ: Teröre karşı mücadele ederiz. Ancak meseleleri terör dışı yöntemlerle ortadan kaldırmaya her zaman varız.

*

- DEMEK İSTEDİĞİ: Ortada terör varsa... Biz yokuz. Ama terör bir yana bırakılırsa... İşte o zaman biz varız.

*

- ERDOĞAN’IN DEDİĞİ: Kapsayıcı, adil, sivil, özgürlükçü bir anayasa için adım atalım.

*

- DEMEK İSTEDİĞİ: İradenize sahip çıkarsanız, terörle aranıza mesafe koyarsanız... Kapsayıcı, adil, sivil ve özgürlükçü bir anayasayı hep beraber yapabiliriz.

Numan Kurtulmuş ilk dört maddeye savaş mı açtı

UÇAKTA SELVİ AKLIMA GELDİ

Belgrad dönüşü. Uçakta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın basın toplantısındayız.

Son soru sorulmuş, son cevap veriliyor.

Erdoğan’ın cevabının son iki cümlesi şöyle:

*

“Kabinede duruma göre değerlendirmelerimizi yaparız. Orada da bazı değişiklikler olabilir.”

*

Bu sözleri işitince aklıma hemen bizim Abdülkadir Selvi geldi. Selvi’nin pek sevdiği konudur “kabinedeki olası değişimler” konusu.

*

Ve fakat...

Ben Selvi’den kabine üzerine yazılar beklerken bir de ne göreyim:

Başlanmış “kabine toto” oynamalara. Gidecek bakanlar listeleri yapmalara. İsimler sallamalara. Yeni bakanlardan söz etmelere.

Selvi’ye iş düşmeyecek galiba bu sefer.

DUMAN’IN GAZZE ŞARKISI

Duman’ın “Gazze’de” isimli şarkısını dinledim.

*

Şu sözlerle başlıyor şarkı: “Akıl ermez şu garip vahşete / İnsanlık ölmüş bugün Gazze’de / Yürek dayanmaz, durup izleme / Çocuğunu gömmüş demin Gazze’de.”

*

Şarkı baştan sona... İçtenlikli bir çığlık. İnsancıl bir haykırış. Çocuklar aşkına bir sesleniş. Etkileyici bir isyan.

*

Gazze için attığınız bu çığlık için çok teşekkürler Duman!

Numan Kurtulmuş ilk dört maddeye savaş mı açtı

ERŞAN KUNERİ / İKİNCİ SEZON: SIKICI, BAYAT, BAYAĞI VE KÖTÜ

- Birinci sezon benim için “eh işte” ayarındaydı. Bayılmamıştım ama kayıtsız da kalamamıştım. Bölüm atlayarak da olsa, sardırarak da olsa izleme arzusu uyanmıştı bende.

*

- İkinci sezona gelince... Kendi açımdan üç maddede özetleyebilirim ikinci sezonu: BİR: Feci derecede sıkıcıydı. İKİ: Korkunç derecede bayattı. ÜÇ: Fena halde demodeydi.

*

- İzledikçe mırıldandığım cümle hep şu oldu: Kötü olabilir ama bu kadar mı kötü olur!

*

- Oyuncuları kalburüstü, atmosferi muazzam, kostümleri müthiş. Peki eksik olan ne? Bilmiyorum. Bildiğim tek şey şu: Bir izleyici olarak izlerken sürekli dikkatim dağıldı, bir süre sonra da televizyon ekranını bırakıp cep telefonuma gömüldüm. Umarsızca. İstemsizce.

Numan Kurtulmuş ilk dört maddeye savaş mı açtı

*

- İnsan bir kere mi gülmez abi! Bırakın gülmeyi, bir kere olsun gülümsemez mi? Esprilerin tümü yapmacıktı, zorlamaydı, bayattı ve bayağıydı.

*

- Beğendiğim tek yeri, 84 yaşındaki Erşan Kuneri bölümleri oldu. Oralarda olağanüstü bir oyunculuk sergilemiş Cem Yılmaz. Döktürmüş resmen. Yarattığı tipleme müthiş inandırıcıydı. Efsane başarılar kazanmadıkları halde kişisel geçmişlerine hep destan muamelesi yapan hınzır ihtiyarların çocuksu hallerini şahane yansıtmış.

*

- İzlerken şunu da fark ettim: Bu diziyi çekerken ekip olarak dostluklarını pekiştirmişler, bayağı eğlenmişler, çok gülmüşler, canları hiç ama hiç sıkılmamış.

*

- Emin değilim ama galiba dizi ve filmlerde şöyle bir matematik işliyor: Çekim sırasında ekip ne kadar vur patlasın çal oynasın havasına girmişse... İzleyiciyi de o denli buhran, sıkıntı ve hüsran bekliyordur.