İç cephe – Kızılelma

Cumhurbaşkanı Erdoğan önce 30 Ağustos’ta Beştepe’de seslendirdi “İç cephe tahkimatı”nı, sonra Ak parti genişletilmiş il başkanları toplantısında son olarak da BM Genel Kurulu için gittiği New York’ta Türk Evi’nde gazetecilerle gerçekleştirdiği buluşmada…

Konuşmanın “İç cephe ve Kızılelma” vurgusu taşıyan bölümü şöyle:

“İç cephe bizi biz yapan değerlerdir. Biz aynı şeye sevinme, aynı şeye üzülme, aynı şiirde duygulanma, aynı marşta göğsümüzün kabarabilmesi halini hep birlikte yaşamalıyız. Bütün bunlarla beraber iç cephe hedeflerimiz, bizim ‘Kızıl Elma’mızdır. 30 Ağustos konuşmamda ağırlıklı olarak bunun üzerinde durdum. Bizi o hedeflerden vazgeçirmeye, yılgınlığa düşürmeye, usandırıp umutsuzluk girdabına sürüklemeye çalışanlar, işte o iç cepheyi hedef alıyor. Biz o iç cepheyi çökerttirmeyiz. Orada çok kararlıyız. Bütün bunlarla beraber şunu bir defa demeliyiz. Zorluk mu var, aşarız. Sorun mu var, çözeriz. Sıkıntı mı var, birlikte üstesinden geliriz. Düştük mü, birbirimize tutunur yeniden kalkarız. Renklerimiz, şeklimiz farklı olabilir ama bir araya gelir en eşsiz motifi oluştururuz. İşte iç cephemizi çökertmeyi amaçlayanların odaklandığı yer bu ruh. Bu ruhu paramparça etmeye çalışıyorlar. Bir daha birbirimize tutunmayalım. Kendi kapsüllerimizde herkesten ayrı köşelerde ömür tüketip, yok olalım istiyorlar. Biz bunlara bu fırsatı da kesinlikle vermeyeceğiz.”Oda tv bu konuşmaya dikkat çektiği haberinde “İç cephe” söyleminin Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadele’de milleti mücadeleye hazırlarken kullandığı bir ifade olduğunu yazdı.

Erdoğan’ın sözlerine bakıldığında, dışarda Türkiye’ye düşman odak - odaklar bulunduğu, bu odağın – odakların hedeflerine ulaşmak için “iç cepheyi çökertmeye çalıştıkları” görevin ise “iç cepheyi çökerttirmemek” olduğunu anlamamız gerekiyor.

Erdoğan “İç cephe”yi oluşturan bir ruh bulunduğunu , düşmanların “bu ruhu paramparça etmeye çalıştığını” da vurguluyor.

Herhalde herkes “Erdoğan’ın bu yeni söylemini nasıl anlamalıyız?” gibi bir soruyu sormaktadır.

Erdoğan “milli bir lider” olarak ülkeye karşı dışarda oluşturulan ve içeriye de “İç cepheyi çökertmek” gibi yansımaları bulunan bir tehlikeye karşı toplumu hazırlamak mı istiyor?

Yoksa tam da şu sıra “Genel başkanlığını yaptığı ve artık ikinciliğe düşen Partiyi toparlayıp düşüş trendinden kurtarmak” gibi bir hedefi, Cumhurbaşkanlığı statüsüne yakışır bir üsluba oturtmaya mı çalışıyor?

Erdoğan’ın bu konuşmaları “Cepheleşme” temasının çok vurgulandığı bir iklimde yaptığı biliniyor. “Siyasette cepheleşme” birbirini üreten bir süreç. Birisi kendi cephesini tahkim için bazı toplum aidiyetlerini cepheye sürerse, karşıt cephenin oluşması kaçınılmaz

Bunu ilk kim yaptı?

Erdoğan’ın olmasını çok istediği ve anayasaya soktuğu “Partili Cumhurbaşkanı” statüsünün, Cumhurbaşkanı’nın “milletin birliğini temsil” niteliğini çok sarstığı bir gerçek.

Erdoğan’ın bunu görmediği, görmek istemediği de bir gerçek.

Muhtemelen o, “Ben 85 milyonu temsil ediyorum” dedikçe, bunun toplumca da kabul göreceğini, içe sindirileceğini düşündü. Belki hala öyle düşünüyordur. Ama şu sıralar partisinin yüzde 30’lar civarında oy aldığı, kendisinin de yeniden aday olabilirse, mesela bazı belediye başkanları karşısında çok zorlanacağı gözleniyor.

Eğer bu “iç cephe – Kızılelma” söylemi, içerde bir “Toplumsal barışın inşası” anlamına geliyorsa, bu aslında Ak Parti için tanıdık bir söylem. Ama yola çıkarken… Ve iktidarın ilk on yılında. Yıllara sari sorunları çözme iradesini ortaya koyup, devleti tüm toplum kesimleriyle barıştırmak için çözüm arayışları sergilerken…

O süreç devam etmedi ki..

Şu veya bu gerekçe öne sürülebilir o süreçlerin akamete uğramasında…

Ama Erdoğan’ın da iktidarının da, sistem içinde güçlendikçe “iç cephe”yi “millet cephesi” olmaktan çıkarıp “siyasi hesap cephesi” haline getirdiği de bir vakıa. Ne yazık ki bir de “siyasi cephe dili” içeriye karşı oluşmuş durumda.

Ülkede bir çok kesim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kapsayıcı” konumunu sorguluyor. “Cephe” kelimesi söyleme dahil olduğunda da buna “Sorgulayıcı” biçimde yaklaşıyor.

“İç cephe” söyleminin ayrıca Erdoğan’ın “taban” olarak gördüğü alanda nasıl okunduğuna da bakmak lazım.

Sanıyorum bundan sonra Erdoğan’ın siyasi söylemi, “iç cephenin tahkimi”ni cepheleşme olarak mı yoksa kapsayıcı bir iç barış arayışı olarak mı gördüğünü anlama imkânı verecektir.

İç barışı tahkim yolunda bir arayış olduğunu bilebilseydim mutlu olurdum.

VE NASRALLAH ÖLDÜRÜLDÜ…

7 Ekim’in yıldönümüne doğru gidiyoruz. Hamas eyleminin ardından başlayan İsrail hunharlığı Gazze’yi yerle bir etti. 42 bin kişi, can verdi.

…..Ve İsrail’in Lübnan’a yönelik bombardımanında Hizbullah lideri Hasan Nasrallah öldü. İsrail önceki akşam açıkladı, ertesi gün de Nasrallah’ın öldüğü Hizbullah tarafından doğrulandı.

Nasıl tepki verilmeli?

Hizbullah İsrail’e karşı füzeler gönderiyor, İsrail durmuyor.

İran dini lideri Hameney, cihat ilan edip İslâm dünyasını İsrail’i durdurmaya çağırdı. Netanyahu, “Ortadoğu’da uzanamayacağımız yer yok” dedi BM’deki konuşmasında.

İsrail’in Tevrat kaynaklı “Nil’den Fırat’a” hedefi dolayısıyla Türkiye’yi de tehdit ettiği, bizim liderlerimiz tarafından da kabul edilip açıklanıyor.

Peki n’olacak şimdi? Nil Mısır’ın Fırat bizim dünyamız. Coğrafyamızda “Yeni düzen”i İsrail mi kuracak yoksa?