Adaleti endoktrine etme eğitimi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1. Dönem Hâkim ve Savcı Yardımcıları eğitimlerinin başlaması nedeniyle düzenlenen törene katıldı, açılış konuşmasını yaptı.

Cumhurbaşkanı, bizim alaturka başkanlık sistemimizde siyasi bir kişilik. Yürütme organının başı.

Yargı ise yasama ve yürütme ile birlikte ve onlardan bağımsız olarak millet adına egemenliği kullanan bir güç.

Bu nedenle de hâkim ve savcılar açısından diğer siyasi parti liderlerinden daha farklı bir konumda olmamalı.

Nasıl ki bizim siyasal düzenimizde diğerlerine göre nispeten daha ayrıcalıklı bir konumda olan ana muhalefet partisinin lideri bile böyle bir törende konuşamıyorsa, Cumhurbaşkanı da konuşamıyor olmalıydı. (Ana muhalefet lideri Türkiye Cumhuriyeti devlet protokolünde 4. sırada yer alır. 3. Sırada TBMM’de en çok milletvekili olan partinin genel başkanı vardır ama o şahıs bu dönem Cumhurbaşkanı seçilmiş olduğu için ana muhalefet lideri protokolde üçüncü kişidir.)

Hâkim ve Savcı Yardımcıları, geçtiğimiz mayıs ayında yayımlanan yönetmeliğe göre “mesleğin gerektirdiği bağımsızlık ve tarafsızlık anlayışına sahip kişiler olarak yetişmeleri” için bu göreve atanıyorlar.

Bu eğitimin bir amacı da göreve yeni atanan hâkim ve savcı yardımcılarına bu konuda bir vizyon vermek.

Cumhurbaşkanı gibi bir siyasi kişiliğin yaptığı siyasi içerikli bir konuşmayı ayakta alkışlamaları beklenen hâkim ve savcı yardımcıları kendilerini ne derece “bağımsız ve tarafsız” hissedebilirler?

Cumhurbaşkanı, genç hukukçulara örnek teşkil edecek, hukuk teorisi üzerine derin fikirleri olan bir hukuk filozofu ya da hocası olsa hadi yine neyse.

Öyle bir hukuk bilgisine sahip olmadığı gibi yaptığı konuşmanın sığlığı, bu konuşmayla hâkim ve savcılara nasıl bir vizyon verebileceği sorusunu da sordurtuyor.

Türkiye’de yargının bağımsız ve tarafsız olmadığının yüzlerce örneğini yaşadık, yaşıyoruz.

Hazırlık soruşturması sırasında savcılara emir vermek bile serbest, daha ne olsun.

Hâkim ve savcıların özlük işlerini yöneten kurumun başında siyasi bir tayin ile göreve gelen Adalet Bakanı ve yine bir siyasi tercih ile o makama tayin edilen yardımcısı var.

Yüksek yargı oranlarının üyelerini ise Cumhurbaşkanı neredeyse tek başına seçti.

Bütün bunlar yetmiyor olmalı ki bir de mesleğe yeni başlayan hâkim ve savcı yardımcılarını daha eğitimlerine başlarken endoktrine etmek gerekiyor demek ki.

***

Yargı, yolsuzluğu böyle örtbas ediyor

Yetkisiz kişiler, yetkisiz kişilere emirle iş yaptıran yetkili kişiler, durduk yerde zengin olan tipler ve hepsini hukuki açıdan koruyan ve dokunulmaz kılan bir yargı düzeni.

Eski Türkiye Varlık Fonu Başkanı Mehmet Bostan

Türkiye Varlık Fonu’nu (TVF) 25 milyon dolar zarara uğratan eski TVF Başkanı Mehmet Bostan hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.

Mehmet Bostan, Vakıf kurulduktan sonra henüz başkan atanmadan ve yönetim kurulu oluşmadan önce “siyasi talimatla” bir iş adamına 25 milyon dolar vererek, kurumu zarara uğratmakla suçlanıyordu.

Bostan’ın ifadesinde, “Fon kurulurken Binali Bey’in (Yıldırım) talimatıyla, bir grup ile birlikte çalışmaya başladım” dediği ancak bu ifadenin de dava dosyasında kayda geçirilmediği bildiriliyor.

Oksijen Gazetesi’nden Esen Dolma’nın haberine göre Mehmet Bostan, 30 Eylül’de başlayacak duruşmalarda sanık olarak da yer almayacak.

Bu dolandırıcılık olayı şöyle gelişmişti, önce onu hatırlatayım:

1 – TVF, 26 Ağustos 2016 tarihinde kanun ile kuruldu. Tescil işlemi 7 Kasım 2016 tarihinde gerçekleşti.

2 – 22 Ekim 2016’da şirket tescil edilmeden önce TVF adına Mehmet Bostan ile Mineks International, McKinsey & Company, NewOak Capital ve Allen Associates’ın oluşturduğu konsorsiyum arasında Türkiye’nin finansman ihtiyacını karşılamak üzere 75 milyar dolar tahvil ihracına yönelik bir mutabakat zaptı imzalandı.

Danışmanlık ücreti olarak da 25 milyon dolar tespit edilmişti.

3 – Sözleşmeye TVF adına imza atan Mehmet Bostan, 2 Kasım 2016 tarihinde TVF’ye Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak atandı. Atama işlemi 15 Kasım’da Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan ediliyor, imza sirküleri ise 22 Aralık 2016 tarihinde noterce tasdik olunuyor. Başka bir deyişle sözleşmenin imzalandığı tarihte Bostan, aslında henüz ne yönetim kurulu Başkanı ne de imza yetkisi var. O tarihte şirketin yönetim kurulu da oluşmamış durumda.

4 – Sözleşmeye göre 25 milyon dolar ödemenin belirlenen bir yedieminin hesabına yapılması gerekirken ödeme Mineks International’e peşin olarak yapılıyor. Mehmet Bostan’ın imza yetkisine sahip olduğu ilk gün!

5 – 24 Ocak 2017 tarihinde, TVF, projenin zamanında tamamlanamamasından endişe edildiğine dair bir mektup yazıyor ve konsorsiyum 16 Ocak 2018’de 6 milyon doları iade ediyor. TVF 25 milyon doların 19 milyon dolarını geri alamıyor.

30 Eylül’de başlayacak dava, bunun üzerine açılıyor.

Soruşturmanın başlamasından tam iki yıl sonra!

İki yıl boyunca savcılar neyi soruşturdular da davanın açılması bu kadar gecikti, bilmiyoruz.

Büyük olasılıkla bununla ilgili siyasi talimat beklendiğini söyleyebilirim.

Yargılanan ve haklarında hapis cezası istenen sanıklar, söz konusu 19 milyon doları iade etmeyen konsorsiyumun yetkilileri.

Mehmet Bostan’ın ifadesine göre söz konusu 25 milyon dolar o tarihte Başbakanlık Örtülü Ödeneği’nden veriliyor.

Bostan, “emir kulu olduğunu”, parayı “Başbakan Binali Yıldırım’ın talimatıyla verdiğini” de söylüyor.

Savcılık bu ifadeleri dosyaya koymuyor.

Belli ki ucu siyasete dokunan bu ifadenin gözlerden kaçırılması isteniyor ve bu sayede Mehmet Bostan hakkında da “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı veriliyor.

Soruşturma sırasında MASAK’tan alınan raporda Mehmet Bostan’ın mal varlığında anormal bir artış da var.

Bostan bu artışın, Dubai merkezli, Doğuş Grubu’na ait bir şirketle 2019 yılında yaptığı danışmanlık sözleşmesinden kaynaklandığını söylüyor:

“Bu sözleşme kapsamında bana yaklaşık 1 milyon 400 bin dolar ödeme yapılması gerekiyordu, yalnız 250 bin ila 300 bin dolar civarı fazla ödeme yapıldı. Bu ödemenin nedeni de benim danışmanlık sözleşmem bittiği halde çalışmaya devam ettim, bu ödemenin bu yüzden olduğunu tahmin ediyorum.”

Savcılığın bu ifadeyi inanılır bulduğu anlaşılıyor.

AKP iktidarında, kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığının tipik bir örneği bu.

Yetkisiz kişiler, yetkisiz kişilere emirle iş yaptıran yetkili kişiler, durduk yerde zengin olan tipler ve hepsini hukuki açıdan koruyan ve dokunulmaz kılan bir yargı düzeni.