Bir ülkenin -mesela Türkiye’nin- nasıl yönetildiğini anlamak için daha dün alkışlarla aldığı bir karara bugün yaptığı kötü muameleye bakmak yeter mi? Yeter. Yeter de artar bile.
Emeklilikte yaşa takılanlar yasası gibi… EYT, Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, seçimi kazanabilmek için har vurup harman savrulan kamu kaynaklarının, sınır tanımaz popülizmin yüzük taşıydı. Bir gecede 2 milyonu aşkın kişiye emeklilik hakkı verilerek dünya rekoru kırılmıştı. Zaten, çağdışı, kuralsız ve ulufe sistemine tabi emeklilik sistemi o rekorla yerle bir edilmişti. Yıllar içinde de bu sayı 5 milyonu bulacak. Ama ne gam! Değil mi ki “benim vatandaşım emekliliğin en kolayına layıktır.” Değil mi ki zaten bu memlekette seçim uğruna herkesin ağzına bir parmak bal çalmak bu mübahtır, varsın EYT’liye de birkaç parmak bal nasip olsun. Ortalama ömür uzadığı için bütün dünyada insanları 1 sene daha çalıştırabilmek adına hükümetler -bazen seçim kaybetme pahasına- yaşı ileriye alırken biz 15-20 sene geri çekmişiz kime ne? Önemli olan kamu kaynakları, çocuklarımızın geleceği veya ülkenin kaderi mi seçimi garantilemek mi? Seçim kazanıldı, ülke de yerinde duruyor nitekim.
Gelin görün ki bu müthiş popülizme ve bu sınır tanımaz ulufe dağıtıcılığa övgünün ömrü pek kısa oldu. Zaten sürünmekte olan ekonomi iyice dibe vurunca, zamanında olup bitenleri görmezden gelen, göz göre yapılan yanlışa alkış tutan herkes birden sorumlu, makul ve mantıklı ekonomist smokinini giyiverdi. Suçlu da EYT’yi çıkarıp bu sayede seçimi kılpayı kazanan iktidar değil, iktidarı EYT’yi çıkarmaya mecbur bırakan! muhalefet oldu. Oysa o muhalefet belki yüz konuda iktidarı zorlamıştı ve EYT dışında bir tanesine bile kulak asılmamıştı, o da ayrı mesele. Hazine Bakanı’ndan iktidar partisi idarecilerine, aile fertlerinden iktidar kalemlerine kadar herkes “AH EYT, vah EYT” deyip, hem emekli ettikleri milyonlara hem de muhalefete ağızına geleni söyleyeme devam ediyor. Yaptıkları ikiyüzlülük ama meselenin büyüklüğü yanında ne yazık ki bunun bile lafı olmaz.
Asıl mesele, ülkenin hesap kitap yapmadan, hiçbir konuda fizibiliteye müracaat etmeden, geçmişte ne oldu gelecekte ne olabilir diye hiç düşünmeden yönetilmesidir. EYT ayarında kaç tane yanlış karar alındığını bilen var mı? Sadece, devlet garantili altyapı yatırımları, Kamu Özel İşbirliği (KÖİ)’lerin ürettiği sonu bilinmez ödeme yükü değil, topyekün bütün devlet harcamalarının hangi kurala bağlı olduğunu anlayan var mı? Çok sınırlı mali kaynaklar ülkenin geleceği için hangi alana harcanırsa bize katma değerli üretim ve küresel rekabette avantaj sağlar diye dertlenen var mı? Bugün olur olmaz alanlara harcadığımız paraların yarın bizi ekonomide nasıl savunmasız bırakacağını hesap eden var mı? Peki, yarın yeniden oy uğruna EYT gibi bir popülizme ihtiyaç doğarsa bunun tekrarlanmayacağının garantisi var mı? Tabii ki yok.
Sadece EYT yanlışı bile bütün alanlarda verilen kararları şüpheli hale getirmeye yetiyor.
Emeklilik sistemini böyle yöneten bir ülkenin diğer konuları akıllıca yönettiğine de kimse inanmaz. Koskoca bir kara delik olan emeklilik sisteminde açığı daha da büyüteceği ve istihdam ortamını onulmaz şekilde yaralayacağı belli olan bir konuda kolaylıkla yanlışa imza atan bir yönetim anlayışından başka alanlarda rasyonel ve mantılı karar alması beklenemez. Tarım, yüksek teknoloji ve dijital rekabet dahil, bütün hayati üretim kalemlerinde bulunduğumuz seviye zaten gerçeği ortaya koyuyor. Dünya ticaretindeki payımızın beş-altı senede yüzde 1,2’den, binden 8’e gerilemesi de Türkiye’nin ne yaptığını bilmediğini gösteriyor. Bu tablonun üzerine EYT yükü ya da bir kalemde silinen milyarlarca liralık
vergiler, başlangıç ve bitiş arasında olmadık bahanelerle sürekli artırılan ihale bedelleri, garantili sözleşmelerin büyüdükçe büyüyen kira maliyeti eklenmiş, eklenmemiş kimin umurunda.
EYT’ye bak gerisini anla… Şarkıda söylendiği gibi, “bu benim mesele, derin mesele.”