Kulis haberlerine bakılırsa Ekrem İmamoğlu hakkındaki mahkûmiyet kararı onaylanacak ve İmamoğlu siyaset yapma yasağı nedeniyle hem İBB Başkanlığı'nı bırakacak hem de gelecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olma yeterliliğini kaybedecek.
Hatırlarsınız belki, bu dedikodu yerel seçimler öncesinde de çıkmış ancak Adalet Bakanlığı tarafından yalanlanmıştı.
Bu kez böyle bir yalanlama görmedim ama kararın onaylandıktan sonra gizli kalabilmesinin, açıklanmasının belli bir süre ertelenmesinin mümkün olmadığı da bir gerçek.
Belki istinafta kararın onaylanması yönünde bir eğilim var ve bu sızmış olabilir, ancak doğrulanabilecek bir haber değil bu.
İmamoğlu'nun 2 yıl 7 ay 15 gün hapis ve kamu görevlerini üstlenmekten mahrum bırakılmasına ilişkin karar, YSK üyelerine "ahmak" dediği iddiası.
Ekrem İmamoğlu
Gerçi kendisi ısrarla YSK üyelerine değil, Süleyman Soylu'ya "ahmak" dediğini söyledi ama belli ki YSK üyelerinin bu konuda "bir bildikleri var".
Herhalde bir kendilerine baktılar, bir de Süleyman Soylu'ya baktılar ve "ahmak" sözcüğü "olsa olsa bizim için kullanılmıştır" diye düşündüler.
İmamoğlu aleyhine dava açmaları sürecinde izledikleri fikri yolu ve bu sonuca nasıl vardıklarını elbette bilebilmemize imkân yok.
Ahmak, "aklını gerektiği biçimde kullanma yeteneği olmayan" anlamına geliyor. Cumhurbaşkanı'nın kendisini beğenmeyenlere söylediği başka sözlere kıyasla iltifat bile sayılabilir ama bunu tartışmak burada yersiz.
"Kime ahmak dedi" tartışmasının temelinde, o tarihteki Yüksek Seçim Kurulu'nun, İstanbul'da aynı zarftan çıkan dört oy pusulasından üçünü geçerli, birini geçersiz sayması yatıyor; hatırlarsınız.
O zarftaki dört oy pusulasından sadece İBB Başkanlığı seçiminin tekrarlanmasının nedeni de "sandık kurulları" idi.
YSK, 225 sandık kurulu başkanı ile 3 bin 500 sandık kurulu üyesinin kamu görevlisi olmadığını söylüyordu ama bu kişilerin sandık kurullarında görev yapmalarını sağlayan da zaten doğrudan doğruya YSK'ya bağlı olan İl ve İlçe Seçim kurulları idi.
"Atı alanın Üsküdar'ı geçtiği" Anayasa oylamasında, sandık kurullarının hataları "vatandaşların iradelerini gölgelemesin" kararı veren de aynı YSK idi.
Onun için herkesin kafası hâlâ karışık.
YSK üyelerinin bu kararı alırken "akıllarını gerektiği biçimde nasıl kullandıklarını" açıklamaları, bu davanın seyrine etki etmez ama bizler de meraktan kurtuluruz.
Zaten şu anda çoğu emekli oldu, kimseden korkmaları, çekinmeleri için ortada bir neden de kalmadı.
* * *
Ekonomist Bilal Bey'den insan hakları eğitimi
Ve Bilal Bey kardeşimiz, partisinin üyelerine insan hakları eğitimi veriyor. Bir tür fıkra olabilir mi, ağam bizimle eğleniyor mu?
Bilal Erdoğan, AKP Genel Merkez İnsan Hakları Başkanlığı'nca Kocaeli'de düzenlenen İnsan Hakları Eğitim Kampı programına katıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan, AKP Genel Merkez İnsan Hakları Başkanlığı'nın düzenlediği "İnsan Hakları Eğitim Kampına" katıldı!
Katıldı dediysem, insan hakları konusunda bir şeyler öğrenmek için değil tabii.
Erdoğan ailesinden kimsenin bir şey öğrenmeye ihtiyacı yok, çünkü zaten her şeyi herkesten daha iyi biliyorlar.
"AKP ve insan hakları eğitimi" kavramlarının yan yana gelmesi bile bir tuhaf durum oluşturuyorken, Bilal Bey kardeşimizin partililerini insan hakları konusunda eğitmek üzere bir konuşma yapmasına ne demek gerekir, bilmiyorum.
"Oksimoron" uygun bir kavram olabilir sanırım.
"Birbirine tamamen zıt iki kavramın bir arada kullanılması" anlamına geliyor ve bu partinin iktidarında en çok yıpranan kavramların lideri "insan hakları" olmalı.
"İnsan hakları" kavramı 2. Dünya Savaşı'ndan sonra toplumsal yaşamımıza girdi, Anayasa'mız da bu hakları güvence altına alıyor.
Tabii ortada bir Anayasa kaldıysa!
Nitekim Türkiye, "insan hakları bahsinde" her yıl küme düşüyor.
Economist Intelligence Unit (EIU) Demokrasi Endeksi'nde, 167 ülke içinde 35 ülke "melez rejim" olarak kategorize edilmiş, biri Türkiye.
Erdoğan'ın tek adam rejimi başlarken "kusurlu demokrasi" olarak tanımlanmışız, kardeşimiz yetkiyi aldıktan sonra küme düşmüşüz.
Freedom House'un Dünyada Özgürlük 2024 raporunda Türkiye, "özgür olmayan ülkeler" sınıfında.
Varieties of Democracy'nin hazırladığı Demokrasi Raporu – 2023'te Türkiye, "seçimli otokrasi" sınıfında yer alıyor.
Adil yargılanma hakkı askıda, tutuklu ve hükümlülere kötü muamele ve işkence sürüyor, iktidarın hoşlanmadığı sözleri söyleyenler anında hapse atılıyor, gösteri yürüyüşü yapmak suç kabul ediliyor.
Ve Bilal Bey kardeşimiz, partisinin üyelerine insan hakları eğitimi veriyor. Bir tür fıkra olabilir mi, ağam bizimle eğleniyor mu?
Bu nasıl bir eğitim gerçekten merak ediyorum.
Bu eğitime katılıp da gelecekte fikir özgürlüğü, toplantı-gösteri yürüyüşü hakkı, adil yargılanma hakkı filan gibi zararlı fikirlere kapılacak olanları da uyarmak boynumun borcu.
Aman diyeyim, kafanıza polis copunu yemeden oradan uzaklaşın, Gezi'ciler gibi senelerce hapiste yatma tehlikesi de cabası!