CHP’nin “İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı”, “Değişim” rüzgarını arkasına alan ve 31 Mart seçimlerinden hatırı sayılır bir zaferle çıkan pari için önemli bir eşikti. Çünkü CHP bildiğimiz CHP değil; epey değişti, değişmeye de devam ediyor. Değişimden kastedilenin, lider değişikliğinden ibaret olmadığı muhakkak; kadrolarıyla parti politikalarıyla tepeden tırnağa bir değişim sözü edilen. Şimdiye dek değişim ne ölçüde gerçekleşti ya da gerçekleşti mi? Değişimin üçüncü aşaması olarak sunulan tüzük kurultayı, beklenen değişikliğin önemli kilometretaşlarından biri olacak mı?” soruları ayrı bir tartışma konusu. Verilecek cevap değişimden kimin ne beklediğine bağlı olarak değişecek olsa da, CHP’de başlayan değişim hareketi ile taşların yerinden oynadığı konusunda iktidarıyla muhalefetiyle herkes mutabık.
Arzu edilen değişimin bizatihi kendisinin hayata geçirilmesi zamana yayılsa da, estirdiği hava hem partililere hem toplumun yenilgiden usanan yılgın kesimine umut aşılamaya yetti.
31 Mart yerel seçimleri ile gelen kazanım Özgür Özel başkanlığındaki yeni yönetimin hedefine kolayca iktidarı koymasına önayak oldu; ülkedeki ekonomik kriz, sosyal patlamalar, hak, hukuk, adalet derken zaten elverişli olan iklimde CHP’nin sesi eskisinden daha gür çıkmaya başladı.
“İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı”na bakış
Sıra değişimin üçüncü adımına geldi denildi ve adres olarak da tüzük kurultayı işaret edildi.
İlk iki aşamayı zaten biliyoruz.
14-28 Mayıs seçimleri sonrası Altılı Masa ittifakının toplumun geniş kesimlerinde yol açtığı düş kırıklığı, 29 Mayıs’ta Ekrem İmamoğlu’nun “değişim” talebini dillendirmesiyle başka bir yöne evrildi. O talep partide de, seçmen nezdinde de karşılık buldu ve bir harekete dönüştü. İlk sınavı Özgür Özel’in genel başkan seçildiği kurultayda verdiler, ikinci eşik 31 Mart yerel seçimlerinde aşıldı. Coşkuysa coşku, heyecansa heyecan, umutsa umut… 1 Nisan sabahı ülkenin siyasi iklimi tamamen değişti.
Sonuç pek çok kişi için şaşırtıcıydı. CHP İstanbul, Ankara ve İzmir’in de aralarında olduğu 14’ü büyükşehir toplam 421 belediyeyi kazandı, dahası 47 yıl sonra ilk kez bu Türkiye’nin birinci partisi konumuna yükseldi.
Gözle görülür bir özgüven geldi partiye. Sırada üçüncü aşama, partiyi iktidara taşıyacak düzenlemeler vardı.
Üçüncü aşamayı hayata geçirmek üzere “İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı” düzenlendi. Yapılan tüzük değişikliği ve kurultayın son iki gününde parti politikalarını belirlemek üzere düzenlenen çalıştay, iktidara giden yolda bir mihenk taşı olarak görüldü/görülüyor.
Hedef de belli: İktidara giden yolda ülkenin can alıcı sorunlarını çözecek politikaları belirlemek üzere düğmeye basmak.
Kurultayın düzenlendiği Ankara ATO Congresium Kongre Merkezi’ne bu düşüncelerle ayak bastığımda, ne yalan söyleyeyim gümbür gümbür iktidara yürüme hazırlığındaki bir partinin coşkusuna ve heyecanına tanık olmaya dünden hazırdım.
Değişim vurgusu da epey güçlü olunca, hem Kılıçdaroğlu’nun tahtını sarsan o kurultaydaki telaşlı heyecana hem 31 Mart coşkusuna tanık olan bir haberci olarak ister istemez iktidar koşusuna başlayan CHP’nin coşku ve heyecanını aradı gözlerim. Ama ne yalan söyleyeyim ilk gün aradığım heyecanı pek bulamadım.
Panolara yerleştirilen “Var bir çaresi” yazılı afişlerin arasından geçip, salona vardığımda -önceki deneyimlerimden kalan bir refleksle olsa gerek- ortalığın sloganlarla, marşlarla inleyeceğini zannetmiştim.
Alabildiğine sakindi herkes… “Olabilir” deyip izlemeye devam ettiğimde Genel Başkan Özgür Özel’in yapacağı konuşma öncesi yayınlanan sinevizyonu izlemeye koyuldum. İzledikçe de şaşırdım, hatta “bir tek ben mi şaşırdım acaba?” deyip etraftakilere bakarken buldum kendimi.
Neden mi şaşırdım?
İzletilen filmde 5 Kasım 2023’ün yani Özgür Özel’in CHP Genel Başkanı seçilmesinin kerteriz alınmıştı, kurultay süreci ve 31 Mart seçim coşkusu anlatılıyordu. “10 ayda bakın neler yaptım” diyen Özgür Özel’den başka kimseye yer verilmemişti. “Değişim” temasıyla düzenlen bir kongrede, tüm kazanımların sadece Özgür Özel sayesinde elde edilmiş gibi aktarılmış olması epey düşündürücüydü. Fondaki -yeni bestelendiği anlaşılan- şarkı sözlerini duyunca, düşüncem daha da pekişti: “Özgürdür, özeldir herkes bu evde. Yerelde iktidar, sıra genelde.”
“Bunda yadırganacak ne var, adam genel başkan?” deyip geçmek de mümkün tabii ama süreci izleyerek bugüne gelenler şu gerçeğin de farkında:
Özgür Özel o koltuğa durup dururken oturmadı. O’nu o koltuğa oturtan, değişim hareketinin bizatihi kendisiydi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına değişimcilerin adayı olarak çıktı, o güne Mayıs seçimlerindeki ağır yenilginin ardından değişim bayrağının havaya kaldırılmasıyla gelindi. Hareket parti tabanında da karşılık buldu ve bu sayede değişimciler, Kemal Kılıçdaroğlu önderliğindeki genel merkeze dur diyebildi ve delegeler “değişim” e yeşil ışık yaktı.
Tam da bu nedenle, partideki değişim sürecinin akıllara kazınan pek çok aşaması o kısa filmde nakış gibi işlenebilir ve Türkiye’nin dört bir yanından gelen delegeler de kendilerini sürecin yapıtaşları olarak görebilirdi.
Hatta belki de en ön sıralarda oturan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, ABB Başkanı Mansur Yavaş ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay ile diğer büyükşehir belediye başkanları sahneye çağırılıp, el ele verebilir; zafere her biri ortak edilebilirdi. Eminim salondakiler o coşkuya ortak olmak için birbiriyle yarışırdı.
Bu durumu sadece benim farketmediğimi ilerleyen saatlerde öğrendim; en hafif tanımlamayla kırgınlığa yol açtı bu tablo.
Bu kırgınlığın Özgür Özel de farkında olmalı ki, kurultayın ikinci gününde bir adım geriye çekildi ve “Kendi sesimden yoruldum, bundan sonra genel başkan vurgularının azaldığı onun yerine içeriğin güçlendiği bir sürece ihtiyacımız var” dedi.
Özel’in yaklaşık iki saat süren konuşması boyunca salondan sadece iki kez çok güçlü alkış aldığını da söylemeden geçemeyeceğim. Bunlardan biri Ekrem İmamoğlu’nun ensesinde demoklesin kılıcı gibi bekletilen dava ile ilgili hodri meydan deyip yaptığı ““İstinaf ceza verirse iktidar Yargıtay kararının gününü göremez” çıkışına “İmamoğlu’nun tutumu partimizin tutumudur” diyerek verdiği destek; diğeri de konuşmasını bitirirken salondakilere yaptığı iktidara yürüyüş çağrısıydı.
CHP kangrene dönüşen sorunları nasıl çözecek?
Nihai tabloya bakıldığında, kurultay delegelerinin onayına sunulan tüzük çalışması çoğunluğun oylarıyla kabul edildi. Son iki gün planlandığı gibi parti programı ile ilgili çalıştaya ayrıldı. Konular dört başlıkta toplandı: Birinci grupta demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükler, aşırı sağın yükselişine karşı sosyal demokrasi var. İkinci grubun konusu ekonomik kalkınma, yeni sanayi politikaları, yeşil ve dijital dönüşüm, mikro-ekonomik istikrar ve küresel ekonomi. Üçüncü gruptaki başlıklar sosyal devlet, sosyal politika, kamusal haklar, yeni çalışma modelleri, toplumsal cinsiyet eşitliği. Son olarak dördüncü grupta da göç krizi, jeopolitik gelişmeler, küresel gelişmeler ışığında Türk dış politikası, bölgesel çalışmalarda arabuluculuk, diplomasi ve müzakere başlıkları ele alınacak ve ilerleyen süreçte bu başlıklar üzerinden parti politikaları belirlenecek.
Bu yanıyla bakıldığında partili kurmaylar kurultayın çalıştay ile ilgili bölümüne iktidar yürüyüşünün yol haritası olarak bakıyor ve büyük önem atfediyor. Nihai sonuca bakıldığında belirlenecek politikalar hakikaten de önemli. Çünkü ele alınan başlıkların her biri geniş kesimlerin kangrene dönüşen sorunları kadar, ülke refahı açısından da çözüme muhtaç. Çalışmaların en az altı ay sürmesi öngörülüyor. Tamamlandığında ortaya çıkacak parti politikalarının inandırıcılığı, güvenirliği, uygulanabilirliği ve sürdürülür olması test edileceği zemin ise sandık olacak. İşte bu yanıyla kurultay iktidara giden yolda önemli bir eşikti diyebiliriz.
Özgür Özel için güvenoylaması mı?
Kurultay sürecinde gündemdeki sorulardan biri de kurultayın Özel’in genel başkanlığının için bir güvenoylamasına dönüşüp dönüşmeyeceğiydi. Görüldüğü kadarıyla kurultay bir güvenoylaması havasında geçmedi. Yine de kurultay öncesi kendi aralarında toplantı üstüne toplantı yapan il delegasyonlarının kapalı kapılar ardında yaptığı tartışmalardan sızanlara bakılırsa ortalık günlük gülistanlık da değil.
Her ne kadar kabul oyu vermiş olsalar da genel merkeze il bazında verilen yüzde 15’lik kontenjan, ön seçim, kadın kotası gibi başlıkların sancıya yol açmadığını söylemek zor.
Partililerin konuşmalarına tanık oldukça gün yüzüne çıkan başka rahatsızlıklar da var; o da Özgür Özel’in “Normalleşme” adını verdiği ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile başlatıp, sürdüremediği süreç… Zaten Özel de konuşmasında bu konuyu ayrı bir başlık olarak ele aldı ve bildiğimiz süreci bir kez de delegelere anlattı. Ez cümle “Normalleşme CHP’ye yarıyor kaygısına kapılıp sertleşmek, kavga etmek, eski Türkiye’ye dönmek istiyorlar. Biz ne yaptıklarını görüyoruz ve bu oyuna gelmeyeceğiz” dedi.
Ama bu konu orta- uzun vadede Özel’in başını ağrıtacak gibi görünüyor.
Eleştiriler özetle şöyle:
“Biz yöntemin ne olmasını, sürecin nasıl ilerlemesi gerektiğini ölçüp biçemeden, kendimizi sonuçlarını tartışırken bulduk”
Gelinen noktada normalleşme sürecinden duyulan bir memnuniyetsizlik hatta rahatsızlık var ve bu dillendiriliyor. Sürecin başında yazdığım Özel, Erdoğan’ın kurguladığı yeni oyunun aparatı mı? başlıklı yazıda sorduğum soruyu -ki yazının başlığı itibariyle bile hala aynı noktadayım- CHP’de farklı cümlelerle ifade edenler var.
CHP’de ortak payda: İktidara yolculuk
Ancak bu anlattıklarıma bakıp “Hah şimdiden birbirlerine düşmüşler” diyecek olanların göremediği bir gerçeği de hatırlatmakta yarar var. CHP seçmeni de, parti tabanı ve yönetimi de şu gerçeğin çok farkında, 31 Mart’ta kazanılan yerel yönetimler iktidara giden yolun yapı taşları. İktidara kendilerini ilk kez bu kadar yakın hissediyorlar. İktidarın güç demek olduğunu biliyor ve güçlüden yana tavır alıyorlar. Kurultayın ikinci gününde Ekrem İmamoğlu’nun dillendirdiği şu sözlerin parti tabanında hatırı sayılır bir karşılığının olduğunu söylersek tabloyu anlamak daha kolay:
“Millet bize belediyeleri siz yönetin dedi ama henüz net olarak ülkeyi siz yöneteceksiniz demedi. Bizi izliyor. Biz bu sürecin en önemli lokomotifiyiz.”