“Teğmenler eylemi”nin iktidar bünyesinde bu kadar farklı değerlendirmelere konu olacağını ve keskin çatışmaları gündeme getireceğini tahmin eden var mıydı, bilmem. Ama oldu.
Beştepe bünyesinde “başdanışman” olarak bulunan bir isimle medya simaları arasında “İçinizden geçerim” yollu küfürleşme mi tehdit mi olduğu anlaşılamayan söz – mesaj düellolarına varan restleşmeler…
Daha önce “Millete parmak sallama” söylemiyle gündeme gelmişti bir başka Beştepe başdanışmanı… O da garipsenmişti partinin medya uzantıları nezdinde. Ama herkesi kıvrandıran durum, bu “fenomenler”in Beştepe çatısı altından sesleniyor ve bir anlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gölgesini kullanıyor olmalarıydı.
Olan biten ne kadar Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dahilindeydi ve onun bilgisi dahilinde ise, yanlışın yanlış olması değişir miydi?
Bu Beştepe kadrosu yalnızca medyada birkaç ismin alerjisine mi muhataptı yoksa medya tepkileri, çok daha geniş tepkilerin dışa vuran yüzü mü idi?
Bir ara “millete parmak sallama” işi, mesela Bülent Arınç’ın tepkisine yol açmıştı. Bülent Arınç, zamana zaman mesafeler girse de Ak Parti’nin kadim kadrosundandı. Nalına mıhına vuruyor, Cumhurbaşkanı’nı işleri düzeltir umudu etrafında anıyor, ama bir şeylerin yanlış gittiğini de seslendirmekten geri kalmıyordu.
Bir kısım kadim Ak Partili, “sözün bittiği” noktasına gelmiş, tartışmalara katılmak yerine kenara çekilip seyretme tavrını benimsemişti.
Bir kısmı halen, 31 Mart’taki “irtifa kaybı”ndan sonra, belki çok daha önce, 2019 öncesinde algılanan “metal - mental yorgunluğu” teşhisi ile re’sen belediye başkanlarını görevden alma ile başlayan sürecin ardından “Partiyi kurtarma” projelerine kafa yormaktaydı.
Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanına göre “yorulanlar” vardı, yoldan çekilip yenilere yol açması gerekenler vardı, işte merkezde birileri partiyi yorulanlardan arındırma projesine kafa yormaktaydı. Cumhurbaşkanı “sahaya çıkacak”tı, partinin can havliyle sahaya çıkmasını istemekteydi, kadrolar kadrolar değişecekti…
Bu değişiklik “Reis’in takdiri” ile gerçekleşirse, tereyağından kıl çeker gibi olurdu. Acaba olur muydu? Reis, tartışılmazlığını koruyor muydu? Yoksa mesela şu “Beştepe kadroları” nasıl, hangi hassasiyetle oluşturulmuştu ve herkesin içine sinmekte miydi? “Hangi ara Ak Partili oldukları” boşuna mı sorulmaktaydı?
SETA’nın “Cumhurbaşkanının zırhının aşındığı”na ilişkin notunun ısrarla yok farz edildiğinin ilan edildiği bir zamanda, sokağın nabzını tuttuğunu belirten Erdoğan’ın da çok yakından tanıdığı bir ismin, Metin Külünk’ün, özel bir ortamda değil, üstelik bir tv kanalında
“Cumhurbaşkanı’nın sosyolojisinin eridiğini, ‘kendisi iyi ama çevresi kötü’ söyleminin aşıldığı”nı ilan etmesi açıkça Cumhurbaşkanı’nın sorgulandığının işareti değil miydi?
Mısır – Sisi, Suriye – Esed, Suud – Prens Selman, BAE – Şeyh Muhammed bin Zayed…. politikalarındaki zikzakların Ak Parti zemininde hiç sorgulanmadığı düşünülebilir miydi?
Genel siyaset zemininde de Ak Parti platformlarında da “Erdoğan sonrası” konuluyordu. “Erdoğan sonrası parti kalır mı?” dan, “Kim Erdoğan’ın yerini doldurabilir?”e kadar her partide insani tüm hırsları harekete geçirecek ihtimallerin, Ak Parti’de de hareketliliğe yol açması kaçınılmazdır.
Tabii, bütün bu süreçlerde Genel Başkan olarak Erdoğan’ın olan biteni nasıl okuduğu ve nerede durduğu önemli. Erdoğan aynı zamanda Cumhurbaşkanı. Yani sistemde tek belirleyici. İmkanlarının sonsuz olduğu düşünülse de yaşanan sorunlardan dolayı eleştiriler de onun şahsında odaklaşıyor.
Bedel ödeme noktasına gelindiğinde, herhangi bir görevdeki herhangi bir Ak Partili’den daha çok yıpratıcılığa maruz kalması kaçınılmaz ve bu da her fırsatta “Liderlği”nin altı çizilen bir insan için “karizma aşınması” açısından çok önemli. Yani soru şu: Erdoğan’ın karizmasının aşındığı bir siyaset zemininde Ak Parti nasıl zemin koruyabilir?
Kamuoyu yoklamaları (En son ‘Liderlerin görev onayı’ araştırmasında Özgür Özel’in Erdoğan’a üç-beş puan geçtiğini ortaya koyan Metropol sonuçları) Erdoğan’a böyle bir risk izlenimi vermiyor mu?
Erdoğan zaaf görüntüsü vermemeye itina eden bir siyasetçi. Ancak 31 Mart’ın ortaya çıkardığı sonucu görmemek mümkün değil. “Dikine aşağı” bir seyrin başladığını sokağın nabzını tutanlar görüyor. Erdoğan, sokakla iç içe değil. Hep kürsülerden konuşuyor. Belki de ana zaaf bu. “Liderin tılsımı”nın insanların geçim derdi ile boğuşmasına çarpıp aşındığı bir süreçte Ak Parti restorasyon sürecine giriyor.
Bu sancılı süreci iyileştirmeye, genel merkezdeki “Akil” diye nitelenen Ak Partililerin tedavi formülleri kafi gelecek mi? Onların çabası “Beştepe kadroları”nın şaşırtıcı fotoğraflarını halkın içine sindirmesine imkân verecek mi? Yoksa onlar da restorasyona Beştepe kadrolarından başlama gereğini mi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hatırlatacaklar? Bunları göreceğiz.
I don't know if anyone had predicted that the "Lieutenants' Action" would be subject to such different evaluations within the government and would bring sharp conflicts to the agenda. But it happened.
Showdowns between a person who is a “chief advisor” within Beştepe and media figures, which escalated to verbal and text message duels, in which it was not clear whether it was a threat or an insult like “I will pass through you” …
Another Beştepe chief advisor had previously come to the agenda with the phrase "Don't point the finger at the nation" ... He was also found strange by the media extensions of the party. But the situation that made everyone squirm was that these "phenomenons" were speaking from under the roof of Beştepe and were, in a sense, using President Erdoğan's shadow.
To what extent was the President aware of what was happening, and if he had knowledge of it, would it make a difference if it was wrong?
Was this Beştepe team only exposed to the allergies of a few names in the media, or were the media reactions the outward manifestation of much broader reactions?
At one point, the act of “wagging the finger at the nation” had led to a reaction from Bülent Arınç , for example . Bülent Arınç was a long-standing cadre of the AK Party, even though he had distanced himself from time to time. He was hitting his nails, remembering the President with the hope that he would fix things, but he also did not hold back from voicing that something was wrong.
Some long-standing AKP members had reached the point where they had “run out of words” and had adopted the attitude of standing aside and watching rather than participating in the discussions.
Some of them were still thinking about projects to “save the Party” after the “loss of altitude” on March 31 , or perhaps much earlier, after the process that started with the ex officio dismissal of mayors with the diagnosis of “metal-mental fatigue” perceived before 2019.
According to the President and the AKP Chairman, there were those who were “tired” , there were those who needed to get out of the way and make way for the new ones, someone at the center was thinking about a project to purge the party of those who were tired. The President was going to “take the field” , he wanted the party to take the field desperately, the cadres and the cadres would change…
If this change were to happen “by the President’s will” , it would be as easy as pulling a finger out of butter. Would it happen? Was the President maintaining his indisputable position? Or, for example, how were these “Beştepe cadres” formed, with what sensitivity, and were they acceptable to everyone? Were they being asked “when did they become members of the AKP” for nothing?
At a time when SETA's note stating that "the President's armor is worn" is being persistently declared to be ignored, a name that Erdoğan, who says he keeps his finger on the pulse of the street, knows very well, Metin Külünk , did not speak in a private environment, but on a TV channel.
Wasn't his declaration that "the President's sociology had melted away and that the 'he is good but his circle is bad' discourse had been overcome" a clear sign that the President was being questioned?
Could it be thought that the zigzags in the policies of Egypt – Sisi, Syria – Assad, Saudi Arabia – Prince Salman, UAE – Sheikh Mohammed bin Zayed… have never been questioned within the AK Party?
In general political grounds and in AKP platforms, the subject was “post-Erdogan” . From “Will there be a party after Erdogan?” to “Who can replace Erdogan?” , it is inevitable that the possibilities that will trigger all human ambitions in every party will also lead to movement in the AKP.
Of course, in all these processes, it is important how Erdoğan, as the Chairman, reads what is happening and where he stands. Erdoğan is also the President. In other words, he is the sole determinant in the system. Although it is thought that his possibilities are endless, criticisms are focused on him because of the problems experienced.
When the price is paid, it is inevitable that he will be exposed to more attrition than any other AKP member in any other position, and this is very important in terms of “the erosion of charisma” for a person whose “Leadership” is emphasized at every opportunity . So the question is: How can the AKP maintain its ground in a political environment where Erdoğan’s charisma is eroding?
Don't the public opinion polls (Metropol results showing that Özgür Özel has a three to five point lead over Erdoğan in the latest 'Leaders' approval of office' survey ) give the impression of such a risk to Erdoğan?
Erdoğan is a politician who is careful not to give the appearance of weakness. However, it is impossible not to see the result of March 31. Those who follow the pulse of the street see that a “vertical downward” trend has begun . Erdoğan is not in touch with the street. He always speaks from the podium. Perhaps this is the main weakness. In a period when the “charm of the leader” has been eroded by people struggling with their livelihood, the AKP is entering a restoration process.
Will the treatment formulas of the “Wise” AKP members at the headquarters be sufficient to heal this painful process ? Will their efforts allow the public to digest the surprising photos of the “Beştepe cadres” ? Or will they remind President Erdoğan of the need to start the restoration with the Beştepe cadres? We will see these.