1961 tarihli İç Hizmet Kanunu’nda resmi bir asker andı var.
İç Hizmet Kanunun 37. Maddesinde yer alan ant şöyle:
“Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada her zaman ve her yerde milletime ve cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle, hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu Türk Sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine and içerim.”
Kara Harp Okulu’nun olaylı mezuniyet törenindeki andın okunmasından bir saat önce dönem birinci Ebru Eroğlu, mezun 970 teğmene Cumhurbaşkanı’nın önünde bu andı okutmuştu.
Bir saat sonra Cumhurbaşkanı’nın ve resmi protokolün tören alanından ayrılmasından sonra 300-400 teğmen törenin yapıldığı sahanın ortasında toplandı ve kılıçlarını birbirine çatarak şu andı okudu:
“Ant içeriz ki laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır. Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız. Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacağız, şerefimizle öleceğiz. Ne mutlu Türküm diyene!”
Bu andın resmi bir tarafı yok. İddialara göre yazarı bir eski Özel Kuvvetler Komutanı. 1990’lara kadar bu andın Harp Okulları mezuniyet törenlerinin resmi kısmında okunduğu görülüyor. Belki daha da eskidir.
İlk ne zaman başladı belirsiz. 2000’li yılların ortalarında asker-AK Parti krizi yükselirken her harp okulu mezuniyet töreninde genç teğmenlerin, Erdoğan, Gül gibi AK Partili isimlerin de katıldığı törenlerde bu andı okuması “mesaj”, “laikliğe bağlılık” yemini olarak haber olmuş.
Metnin bir resmi subay andı için fazlasıyla siyasi, saldırgan olduğu açık.
Herhalde bu yüzden de 2016 yılında Askeri Liseler ve harp akademisi kapatılırken bu ant da tarihe karıştı.
Askeri liselerin, harp akademisinin kapatılması Milli Savunma Üniversitesi’nde toplanması, başlarına da bir sivil tarihçinin komutan olarak atanması, 2016 sonrasının refleksif ve panik sivilleşmesinin en radikal adımıydı.
Fakat anlaşılan üzerinden geçen 8 yıl sonra AK Parti iktidarının bu sivilleşmesi yeni bir askeri zihniyet yaratmayı başaramadı.
Askeri okulların mezuniyet törenlerine Atatürk’ün yanında Erdoğan’ın resmini de asmak teğmenlerin korsan bir ant içme töreninde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırmasını engellemeyi bırakın, yıl açmış bile olabilir.
Aslında buna sadece askerlerin rutin ideolojik köklerien dönmesi, isyan ya da yeni vesayet atağı gibi bakmak yanıltıcı olur.
Çünkü aslında bu panik haldeki yorumlardan daha ciddi bir mesele var karşımızda.
AK Parti iktidarı, Türkiye’yi demokratikleştirmek, sivilleştirmek, halkın yarısını ikinci sınıf vatandaşlıktan kuratıp eşit yurttaş yapmak yönünde çok radikal ve tarihi adımlar attı.
Ama bu adımların bir yıkımdan ibaret kaldı.
Askeri vesayet yıkıldı ama yerine bir yeni askeri kültür inşa edilemedi. Askerleri ülkenin sahibi gibi yetiştiren okullar kapatıldı ama bu bilinci veren müfredat, tarih anlatısı değişmedi.
Sadece askerler değil siviller içinde yıkılanın yerine yeni bir söylem, ideloji, kültür inşa edilemedi.
Özellikle de 15 Temmuz sonrasında AK Parti iktidarı tümden liberal, Kürt, demokrat muhafazakar müttefiklerini tasfiye etti.
Bütün kamu ve entelektüeş hayatı milliyetçilere, ulusalcılara, yerli ve milliliği bir kutsal slogan gibi tekrarlayan AK Parti militanlarına, emekli askerlere, komplocu, üçüncü dünyacı fikirlere kaldı.
Televizyonlarda her akşam milliyetçi emekli askerler, ulusalcı avukatlar ve yerşi ve milli AK Partili profiller arasında esas kim milliyetçi kavgası yapılıyor.
İktidar sivil toplum alanını kriminalize etti, kendi içine kapandı, liberal, sol entelektüeller televizyonlarda ve kamu alanında yasaklı, lanetli hale getirildi, bir zamanlar akil insan yaptığı insanların pek çoğunu vatan haini, Batının uşağı gibi görmeye başladı.
Artık güç ve iktidar bizde başkalarına ihtiyacımız yok özgüveniyle girilen yolda, İslamcılar da günün sonunda kamusal alandan dışlandı ya da tasfiye olmak istemeyenler bayrak, tank, devlet öven yerli milli İslamcılara dönüştüler.
Ama kamusal alanda fikri hakimiyet yasaklı olmayan, sansürlenmeyen, meşru muhalefet olarak görüşen milliyetçiler ve Kemalistlerin eline geçti.
Müfredat aynı kaldı, tutunacak dal kalmadıkça gençler milliyetçilik, kızılelmacılık, Osmanlıcılık, İttihatçılık, Kemalizm dallarına tutundular.
Günün sonunda gençler arasında Türkçülük yükselmeye, Atatürkçülük yeniden güçlenmeye başladı.
Nihayer askeri okuldaki teğmenler de bu atmosfer içinde yaşıyorlar, onlar da son 10 yılda gördükleri bu dalganın etkisinde kaldılar. Muhtemelen yaptıklarının gayet doğal ve doğru olduğunu düşünüyorlar, bunun bu kadar tartışılmasına şaşırıyorlardır.
Yani ne yaptıysa iktidar kendisi yaptı. Yıktı ama yerine bir şey koyamadı.Koymayı denedi ama olmadı, başarısızlıkla sonuçlandı.
Doğa da siyaset de boşluk kabul etmiyor. Eski hayaletler geri geliyor. Peki, şimdi bunun için teğmenleri suçlayabilir miyiz?