CHP’yi iktidara taşımak mı, CHP’de iktidar olmak mı?

CHP’yi iktidara taşımak 31 Mart seçimleri sonrası Türkiye’nin birinci partisi olmasının ardından kulağa daha sahici gelse de CHP’de iktidarı elinde tutmak da hatırı sayılır bir mesai gerektiriyor. Yerel seçimlerden iktidar çevrelerini bile şaşırtan bir zaferle çıkan ve iktidara yürüme adımları atan partinin Genel Başkanı Özgür Özel ve ekibi için 4 Eylül’de başlayacak Tüzük Kurultayı, bu yanıyla önemli bir eşik gibi görünüyor. Bu kongrede sergilenecek tutum ve delegelerin sergileyeceği tavır parti içi iktidarı pekiştirirse, Özel de bir anlamda rüştünü ispatlayıp asıl hedefe odaklanacak. Yok eğer kongreye -tüzük onaylansa bile- birlik/bütünlük yerine parti içi iktidar çekişmeleri damga vuracak olursa CHP’yi iktidara taşıyacak yolun çakıl taşlarıyla döşeli olduğu gerçeği daha baskın olacak. 

Seçimlerin hemen ertesinde yeni genel başkan Özgür Özel “Seçmen bize kredi verdi. Ama bu tüketici kredisi değil yatırım kredisi” dediğinde partinin zafer sarhoşluğuna kapılmadan iktidar yürüyüşünü başlattığını düşünmüştüm. Beş ay sonra bugün baktığımda zafer sarhoşluğuna kapılmamış olsalar da bir çakırkeyiflik hali görmediğimi söylemekte zorlandığımı itiraf etmeliyim. Çünkü o günden bu yana, meydan meydan dolaşıp ekonomik krizin pençesindeki toplum kesimleriyle düzenlenen mitinglerdeki erken seçim çağrılarını ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile yumuşama/normalleşme adı altında birkaç görüşme yapılmasını -ki onun da sürdürülebilir olmadığı ortada-  bir kenara koyarsak CHP hala o krizi nasıl çözeceğini söylemiş değil.

CHP seçmenden aldığı krediyi nasıl ödeyecek?

Bu önemli, çünkü yerel seçimlerde Özel’in tabiriyle toplumun CHP’ye verdiği kredi karşılıksız değil.  

Seçmen, yani maaşı kuşa dönenler, başını sokacak ev bulamayanlar, elektiriğin suyun faturasını ödeyemeyenler, çocuğunun eğitim masrafını karşılayamayanlar, bir somun ekmeği bile hesap kitap yapmadan alamayanlar, emekli, memur, çiftçi, esnaf, öğrenciler, öğretmenler, dar gelirli, özetle mevcut iktidardan umudu kesenlerin CHP’ye neden kredi verdiği ortada. Seçmen, mevcut iktidardan umudu kesmese, ona sırtını dönmezdi. Sırtını döndüğünde ise CHP’den başka gidecek yeri yoktu. CHP’ye dönüp hakikaten kredi verdi. Yine de karşılığında bir şey beklemese kredi verir miydi durup dururken?

Gün gelecek o kredinin faiziyle geri ödenmesi gerekecek. Ama nasıl?

Bunun için şu soruya cevap vermek gerekmez mi: “Meydanlarda “Geçim yoksa seçim var” diye slogan atmak güzel de “velevki seçim olsa ve iktidara gelsen hangi kadrolarla hangi ekonomik politikayı hayata geçireceksin?” 

CHP ne yapacak da ekonomik krize son verecek, bilen var mı? Enflasyonla nasıl başedecek, kişi başına düşen milli geliri nasıl artıracak, ekonomik olarak hangi politikaları uygulayacak?

Elbette CHP yönetimi de bu sorulara hakiki cevaplar verilmesi gerektiğini biliyor. Elbette bu gerçeğin herkes farkında. Mayıs seçimlerinin ardından “değişim” söylemiyle çıktıkları yolculuğu, ilk yerel seçimlerde zaferle taçlandıran değişimci kadro tam da bu nedenle önüne önce tüzük değişikliğini hayata geçirmeyi, ardından da parti programı şekillendirmeyi koydu. Parti 47 yıl sonra ilk kez iktidar olmaya bu kadar yakın, ancak o çetin yolculuk güçlü kadrolar ve güçlü, akılcı programlar ve çözüm önerileriyle mümkün. Aksi halde velev ki CHP mevcut haliyle yarın iktidara gelecek olsa yandı gülüm keten helva… Bu yüzden uzun zamandır ilk kez iktidar heyecanı ortak paydaya dönüştü ve aynı nedenle Tüzük Kurultayı’na olduğu kadar, kurultayın son iki gününün ayrıldığı parti programına da büyük önem atfediliyor. 

Bu haliyle Tüzük Kurultayı değişimciler için, Özgür Özel’in genel başkan seçilmesi ve CHP’nin yerel seçimlerdeki başarısının ardından üçüncü ve en önemli sınav ve/veya aşama olabilir.  

Ama bu değişim söz konusu parti CHP olunca hiç kolay değil. Söz konusu CHP olunca dememin bir nedeni, sosyal demokrat çizgideki CHP’de kararların merkez sağdaki diğer siyasi partilerde olduğu gibi tek merkezden alınamıyor oluşu. Diğer neden de yine sosyal demokrat yapısından gelen ve adeta genetik bir özelliğe dönüşen kronik muhalefetin tavrı. 

Onlar hep varlar, daima oradalar ve korkarım tek istedikleri de orada kalmak! Değilse bile kendilerini iktidarda görmeyi tasavvur edemiyor, tasavvur edemedikleri bir geleceğe yatırım yapamıyorlar. En azından şimdiye dek sergiledikleri tutum buydu.

Bu tabloda CHP’nin 47 yıl süreyle ana muhalefetin değişmez temsilcisi olmasının yadsınamaz bir payı olmalı. 

Mensup oldukları siyasi parti, yıllar boyu iktidarın daima muhalefet cephesinde konumlanınca, onlar da partilerini iktidara taşıyacak politikalar üretmek ve bu uğurda çalışmak yerine parti içi muhalefet cephesinde konumlanmakta beis görmüyor hatta hiçbir sorumluluk almadan, aldıkları sorumlulukları yüzlerine gözlerine bulaştırdıklarında hesap verme gereği bile duymadan konforlu alanlarından sadece akıl hocalığı yapıyorlar. 

Yıllar geçse de bu durum değişmiyor, bayrağı devralanlar söylemi de devralıyor. Yıllardır CHP’nin yeni gelen yönetimi önceki yönetimi tasfiye etmekle itham ediliyor, yıllardır partiye sonradan katılıp yönetim kademelerinde kendilerine yer bulanlar önceki yönetimin karar mekanizmasında yer alan kurmayların direnciyle karşılaşıyor, o kurmaylar ve avaneleri daima çemberin dışında kalıp “küskün, küskün” ama iştahla yeni yönetimin hata yapmasını bekliyor ve -bu kısım hiç değişmiyor- her dönem hep bir ağızdan kadınlara eşit temsil vaadediyorlar.  

Örnek mi? Bakınız Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına geçtiği dönem…

CHP ve CHP’ye umut bağlayan milyonlarca seçmenin Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri sonrası yaşadığı hezimetin hemen ardından Ekrem İmamoğlu’nun dillendirdiği, Özgür Özel’in genel başkan seçilmesiyle vücut bulan “değişim”in karşısına dikilenler, yeni yönetimi hangi argümanla eleştirdiyse, Deniz Baykal yönetiminin ardından göreve geldiklerinde kendileri de aynı argümanlarla eleştirildi.   

10 yıl önce yayınlanan şu yazıma gelin birlikte bakalım… 

“Baykal ekibi tasfiye ediliyor, 

Parti yeni yüzlerin önünü açıyor ama geleneğin direnciyle karşı karşıya,

Genel Merkez nezaketsiz davrandı. Partiye yıllarını vermiş isimleri küstürdü. Hiç değilse nezaketen teşekkür edip desteğini istemeliydi,

Genel başkan kadınları görmek istiyorsa kadınlar nerede? Türkiye genelinde sadece 46 kadın aday var. Onların da çoğu seçilemeyecek yerlerde!”

Tanıdık geliyor değil mi?

“Deniz Baykal”ı kaldırıp yerine “Kemal Kılıçdaroğlu” yazarsak değişen bir şey olur mu sizce?

Devamındaki tespitleri de bir değişiklik olmadan günümüze uyarlamak mümkün. 

Özetle CHP ‘hizip’siz başka deyişle “kronik muhalefet”siz duramıyor. Buna karşın önümüzde farklı bir gerçeklik de var: CHP artık eski CHP değil. Her şeyden önce 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi olmayı başarmış bir CHP ile karşı karşıyayız. 

Hatta  parti içi muhalefetin -ayyuka çıkmış- çabalarına rağmen İstanbul, Ankara ve İzmir’den güçlenerek çıkan, aralarında merkez sağın kalesi gibi görülen Afyon, Kütahya, Manisa gibi illerin de olduğu 412 belediyeyi kazanan  bir CHP ile karşı karşıyayız.

Bu yönetim sayesinde Eskişehir, Afyon, Bilecik, Tekirdağ gibi illeri tarihinde ilk kez kadınlar yönetiyor, İzmir’in dokuz, İstanbul’un üç ilçesi ilk kez kadınlara emanet, 

Başta da söylediğim gibi Özgür Özel başkanlığındaki partinin hedefi, artık bu ivmeyle adım adım iktidara yürümek, yürürken de parti içinde sağlam kadroların yetişmesinin önünü açmak, partiye seçimden seçime oy kullanarak belirli isimlerin tekrar tekrar seçilmesini sağlamaktan öte katkı sunmayan üyelik sistemine çeki düzen vermek daha da önemlisi parti politikalarını netleştirmek.

İlk sırada tüzük kurultayı var. Komisyon çalışmalarını büyük ölçüde tamamladı, ortaya bir taslak çıktı. Tek tek maddeleri değerlendirecek değilim elbette, o başlı başına bir yazı konusu ve Medyascope Haber Müdür Yardımcısı Özgecan Özgenç, Seçim ve Parti Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi ile yaptığı söyleşide öne çıkan başlıkları etraflıca yazdı.

CHP tüzük değişikliği için olağanüstü kurultaya hazırlanıyor: İşte en kritik değişiklikler, en önemli tartışmalar 

Benim dikkat çekmek istediğim taslağı gören kronik muhaliflerden gelen “Eskisinden beter oldu” yorumu. Bu tutum ister istemez  “Garp cephesinde yeni bir şey yok” dedirtiyor.

Burada yanlış anlaşılmalara yer vermemek adına Özgür Özel liderliğindeki yeni yönetimin peş peşe yaptığı hataları görmezden gelmemek gerektiğini de vurgulamak gerekli. Kötü kriz yönetimi (Özel’in ayak kemiğinin kırılması), iktidarın “yumuşama” tanımına karşın kendilerinin “normalleşme“ adını verdikleri sürecin evrildiği nokta… Ki burada şunu söylemek lazım, belli ki doğru ifadenin sahibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’mış. Sonradan nasıl sertleştiği dikkate alındığında sertleşip-yumuşama hamlelerini kapsayan bir eylemlilik halinden söz ettiği, o sözcüğü boşuna kullanmadığı da netleşmiş oldu. 

Görünen o ki, CHP’li belediyelerin sırtına indirdiği SGK borcu sopası tam bir sertleşme örneği, olur da Özel’in randevusuna olumlu yanıt verir ve o buluşmadan SGK borçlarının yapılandırılması yönünde bir karar çıkarsa da Erdoğan yumuşamış olacak. 

Kabul etmek lazım ki bu hamlelerin hiç birini normalleşme ya da anormalleşme olarak tanımlamak mümkün değil. Örnekleri çoğaltmak da mümkün tabi.

Yine de bu eleştirilere ve pek çok eksiğe rağmen ortaya çıkan tüzük taslağına “Eskisinden beter oldu” demek mümkün değil. 

Nedeni basit…

Başta sözünü ettiğim 10 yıl önce yazılan yazıyı referans vererek açıklayayım. 

Kemal Kılıçdaroğlu 10 yıl önce demiş ki “Yeni dönemde iki yıldan fazla başkanlık yapan belediyeler değişecek.”

Değişmiş mi?

Hayır!

Oysa hazırlanan taslak tüzük, belediye başkanlarına ve milletvekillerine üç dönem sınırı öngörüyor?

Devam edelim, Kılıçdaroğlu 10 yıl önce “Partide artık gençler ve kadınlar daha çok söz sahibi olacak” demiş mi?

Demiş.

Bu söz hayata geçirilebilmiş mi? %33 kadın kotası olmasına rağmen meclise kaç kadın vekil göndermiş CHP? Aydın’ı saymazsak kaç il ve ilçenin belediye yönetimini kadınlar yönetmiş?

Oysa hazırlanan taslakta kadınların eşit temsili ile ilgili konulan 56. madde cinsiyet kotasının yüzde 50’ye çıkarılmasını öngörüyor ve diyor ki “…düzenlenen cinsiyet kotası, kabul edildiği tarihten 39. Olağan Kurultaya kadar geçen sürede yüzde kırk; 40. Olağan Kurultaya kadar geçen sürede yüzde kırk beş; bu tarihten sonra maddede düzenlendiği haliyle uygulanır.”

Aslına bakarsanız bunlar insanlık için küçük, CHP için büyük adımlar. Tüzük kurultayını biraz da bu gözle, “şu tüzük değişse de sadede gelsek” diyerek izleyeceğim.