Normalleşmeden anormalleşmeye...

33 yaşındaki Dilruba Kayserilioğlu, İzmir’de kendisine uzatılan bir Youtube kanalı mikrofununa şöyle demişti:

Bütün özgürlük haklarınızı tek bir kişiye teslim ettiğiniz için, Allah’tan da üstün tutup ona taptığınız için, sosyal medyanın kapatılmasını desteklediğiniz için, hayvanların katledilmesini desteklediğiniz için hepiniz beyni emcüklenmiş birer geri zekâlılarsınız. Bu söylediklerimin hiçbir şekilde kesilmesini de istemiyorum.”

Kanal gerçekten de sansürsüz yayınlandı, bir anda viral olan video yüzünden Dilruba Kayserilioğlu “halkı kin ve nefrete tahrik” ve Cumhurbaşkanı’na hakaretten” tutuklandı. 13 gün hapis yattıktan sonra da serbest bırakıldı.

Genç kadının bir Youtube röportajı yüzünden tutuklanması geniş bir tepkiye neden oldu.

Tepkiler siyasete kadar ulaştı. Özellikle kendi kamuoyundan Erdoğan ile yürttüğü normalleşme görüşmeleri için tepkiler alan Özgür Özel, hapishanede Dilruba’yı ziyaret etti.

Birkaç gün sonra bırakılan Dilruba’yı İzmir Fuarı açılışında Özgür Özel’in yanında otururken gördük.

Bir gün sonra bu kez Kara Harp Okulu mezuniyet törenindeyiz.Kara Harp Okulu mezuniyet töreninin resmi kısmında ant içen 960 mezun teğmenden 300-400’ü törenin ardından kılıçlarıyla bir araya geldi ve bir saat önce zaten kendilerine ant içirmiş dönem birincisi eşliğinde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganı attıktan sonra bir kere daha ant içti.

İçtikleri ant 2016’dan önce harp okullarında genç teğmenlerin kılıçlarıyla içtikleri “Subaylık Yemini”ydi. Ama içinde “laik, demokratik Cumhuriyeti korumak”, “karşılarında bizi bulacak”, “kılıçlarımız keskin ve hazır olacaktır” siyasi sloganlar bulunan geleneksel yemin 2016’dan itibaren ortadan kalkmıştı.

Yani teğmenler ikinci kez, kendi inisiyatifleriyle, 2016’da kaldırılmış eski bir harp okulu yeminini etmişlerdi. Bu yemini etmeden önce de “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye sloganlar atmışlardı.

Belki de siyasi bir mesaj değil, sadece kılıçların çekilip birbirine tokuşturup edilen eski geleneksel yemine öykünmeydi bu.

Ama ordu gibi disiplinli bir kurumda, hatıralar tazeyken bu disiplinsizlik iki türlü tepki aldı.

AK Partililer bunu yeni bir kalkışma, ezilmesi gereken bir başkaldırma olarak gördüler.

CHP’liler ise ordunun yeniden Kemalist özüne dönmesinden memnuniyetlerini bildirdiler.

Onlara Özgür Özel de katıldı:

“Sizin akıl önderiniz fesli deli Kadir’in ’Keşke Yunan kazansaydı’ dediği gibi ‘Trikopis’in askerleriyiz’ mi diyeceklerdi? Elbette Mustafa Kemal’in askerleri onlar!”

Bu tehkeli tırmanış listesine eklenecek iki olay daha var.

Biri yılın yılbaşında yaşanmıştı.

Gazze için sabah eyleminden dönen, elinde yeşil bayrak olan bir kişiye bir üniversite öğrencisi yumruk atmış, bu yüzden tutuklanmış, öğrenci neredeyse kahraman ilan edilmiş, CHP gençlik kolları öğrencinin posterini yapmış, Fatih Altaylı eline sağlık demiş, Özgür Özel ailesini aramıştı.

Sonuncusu ise geçen ay Meclis’te oldu. Meclis’te AK Partililere karşı sert bir konuşma yapan Ahmet Şık, Alpay Özalan tarafından darp edildi.

Ve Özalan neredeyse kahraman ilan edildi. İnsan Hakları Komisyonu üyesi bir AK Partili kadın milletvekili bile eline sağlık yazdı.

Bu dört farklı olaydan gerilen Türkiye’nin fay kırılma sesleri duyuluyor.

İktidar partisi seçmenlerine dümdüz hakaret eden genç bir kadın, tutuklanmak gibi en sert kolluk tedbiriyle muamele görünce bu kez kahraman haline geliyor, protokole giriyor, normu onun dili belirliyor.

Sokakta yürüyen adamı cumhuriyet ve laiklik için yumruklayan öğrenci ayıplanacakken yine tutuklanıyor, bu kez kahramanlaşıyor, bu sayede yumruk atmak övülüyor.

Meclis’te TİP’li milletvekilini döven AK Parti milletvekili kahraman ilan ediliyor, neredeyse yumruk atmayıp olay yerinden kaçanlar korkaklıkla suçlanıyor.

Genç teğmenler içine de muhtemelen devlet yine olay yerine çekiçle gelecek, mağduriyet tepkileri artıracak, radikallik yine normaleşecek ve övülecek.

Tam olarak otoriterliğin trajedisi bu.

Toplumun doğal iletişim kanalları kapatılınca, karşılıklı diyalog imkanları ortadan kaldırılınca kutuplaşma, siyasi hasmını düşman görme artıyor ve karşılıklı olarak meşru görülüyor.

İktidarın elinde her mesele için çekiçten başka araç olmayınca, iktidar etmek sadece kaba güç göstermeye dönüşünce karşı tarafta da sadece radikallerin, küfredenlerin sesi çıkıyor, makul sesler dalga geçilen naifliklere dönüşüyor.

Böylece protokole oturtulan hakaretler, övülen yumruklarla konuşmanın anlamı ortadan kalkıyor.

Bir toplumun başına gelecek en büyük felaketlerden biri bu.

Türkiye normalleşmeden hızla anormalleşmeye sürükleniyor.

Tehlikenin farkında mısınız?