Vesayet organı iş başında

Bir yandan Cumhurbaşkanı diğer yandan Adalet Bakanı ne kadar demokrat olduklarını anlatır ve “yepyeni sivil, demokratik Anayasa” vaat ederlerken rejimin vesayet organı RTÜK, faaliyetlerine tam gaz devam ediyor.

Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı’nın “ne kadar demokrat olduklarını” bilmesek, RTÜK’ü sabotajla suçlayabilirdik.

Ancak karakterleri atık yeterince tanıyoruz, söz konusu olan sabotaj değil, verilmiş görevin ifası!

RTÜK’ün Tele 1’e verdiği cezanın nedenine dikkat edelim: İktidara yönelik eleştirilerinin, eleştiri sınırını aşması!

Buradan anlıyoruz ki rejim eleştiri için bir sınır koymuş. Merdan Yanardağ da olayları yorumlarken bu sınırı aştığı için kanala reklam gelirlerinin üçte biri kadar para cezası verilmesine karar verilmiş.

Eleştiri özgürlüğü, devletin bir kurumu tarafından bazı sınırlara tabi tutuluyorsa, orada temel insan haklarından biri olan ifade özgürlüğü yok demektir.

Erdoğan ve memurlarının beğenmediği “vesayet Anayasa’sı” bile bu konuda çıtayı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne kadar çıkarmış bulunuyor.

O çıtada da ifade ve eleştiri özgürlüğü için bir sınır yok: Canın çekerse ağır da eleştirebilir, hatta dinleyenleri şoke edecek ifadeler bile kullanabilirsin diyor!

RTÜK’ün marifetleri bununla da kalmıyor.

Flash Haber’de ilahiyatçı Cemil Kılıç, vatandaşların din ile ilgili sorularını yanıtlamış.

“Melekler vardır ama ontolojik varlıklar değildir” sözleri, RTÜK’ü sinirlendirmiş.

Üç kez program durdurma ve yüzde üç reklam geliri kesintisi cezalarını yapıştırmışlar.

RTÜK’ün gerekçesi Cemil Kılıç’ın soruları yanıtlarken “tamamen kendi düşünce ve yorumlarını katarak aktarması”!

Bu görüşler “milli ve manevi değerlere” aykırı bulunmuş.

Buradan da anlıyoruz ki kişinin kendine ait düşünce ve yorumları olamaz.

Rejim ne diyorsa papağan gibi onu tekrarlamanız gerekiyor yani.

“Milli ve manevi değerler” kılıfı altında sundukları şey, Siyasal İslamcı bir grubun ideolojisinden başka bir şey değil.

Toplumun bir bölümünün benimsediği “milli ve manevi değerler” de, ülkeye hâkim olmak isteyen Siyasal İslamcıların değerleriyle uyuşmuyor aslına bakarsanız.

“Milli ve manevi değerler” diye kendi tarif ettikleri şeye uymamızı istemelerinin nedeni, tek tip insan yaratmayı hedefleyen baskıcı ideolojilerinden başka bir şey değil.

Belli ki ellerine fırsat geçse Taliban tipi yapıların yönettiği coğrafyalarda yaptıklarının bir benzerini uygulamakta tereddüt etmeyecekler.

Mesela dün Afganistan’daki Taliban yönetimi bir dizi yasağı daha onaylayarak, yürürlüğe koydu.

Bunlardan biri de kadınların toplum içinde duyulabilecek kadar yüksek sesle konuşmalarının yasaklanması.

Kadınlar sokakta fısıldayarak konuşacaklar ki seslerini duyan insanımsı erkekler tahrik olup, günaha girmesinler.

Kadınların evlerinin içinde bile şarkı söylerken veya çocuklarına kızarken filan seslerinin dışarıdan duyulmaması gerekiyor.

Berberlerin de sakal tıraşı yapması ya da sakalları kısaltarak düzeltmeleri yasaklandı. Erkekler saç sakal birbirine karışmış olarak dolaşacaklar.

Taliban’ın bu yasaklarının uygulanmasını denetleyecek kurumun resmi adı Erdemi Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanlığı.

Afganistan’ın “milli ve manevi değerlerinin ne olduğuna” bunlar karar veriyor, uymayanın vay haline.

Tıpkı bizim RTÜK gibi yani.

RTÜK bir vesayet organı olarak elinde kılıç bekleyecek, kimin “sınırı” aştığına karar verecek.

Cumhurbaşkanı başta “vesayete son veren sivil Anayasa” şampiyonları şunu açıklasalar da öğrensek: Mevcut Anayasa’nın bizlere verdiği hakları ve özgürlükleri kullanmamıza bile razı değilseniz, daha fazla demokrasi nasıl gelecek, nereden gelecek?

* * *

Şeriatçı teröristler ne olacak?

Türkiye’nin “terör unsurları” tanımı, PKK – YPG ile sınırlı. Ancak Suriye’nin “toprak bütünlüğü” içinde tıpkı PKK – YPG gibi belli bir bölgede yönetimi ele geçirmiş başka terörist gruplar da var

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad

TRT’nin dün bildirdiğine göre Esad, Erdoğan ile barış görüşmelerine başlayabilmek için öne sürdüğü Türk askerinin Suriye’den çekilmesi şartından vaz geçmiş.

Bununla ilgili farklı yorumlar var, bir görüşe göre de Esad bu talebinden vazgeçmiş değil.

Ancak haber TRT’de yayınlandığına göre Erdoğan hükümetinin, Esad’ın parlamentodaki konuşmasını böyle algıladığını söylemek mümkün.

TRT’nin Dışişleri kaynaklarına dayanarak verdiği habere göre Türkiye’nin bazı şartları var.

Bunlardan birisi “Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve birliğini muhafaza etmek üzere terör unsurlarından arındırılması” konusu.

Türkiye’nin “terör unsurları” tanımı, PKK – YPG ile sınırlı.

Ancak Suriye’nin “toprak bütünlüğü” içinde tıpkı PKK – YPG gibi belli bir bölgede yönetimi ele geçirmiş başka terörist gruplar da var.

Bu gruplardan bazılarını biz terörist kabul etmesek de bunlar Suriye rejimi için terörist unsur!

Buradan şunu mu anlamamız gerekiyor: Türkiye, hamiliğini yaptığı şeriatçı teröristleri korumaktan vaz mı geçecek?

Türkiye – Suriye sınırı bir kevgir gibi geçirgenliğini korurken bunun olası maliyetinin ne olabileceği hesaplandı mı?