Bir cumhurbaşkanına “seni gidi züppe seni” demek suç mudur? Sahici olmayan gösterişçi anlamına gelen züppe tabiri bir hareket olarak kabul edilebilir mi?
Soru bu, birkaç gündür, Türkiye’nin tartıştığı mesele bu.
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili Tuncay Özkan, Tayyip Erdoğan için bu tabiri kullanınca yer yerinden oynadı. Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik başta olmak üzere neredeyse bütün bakanlar Tuncay Özkan’a haddini bildirmeye yönelik açıklamalar yaptılar. Söz konusu milletvekili hakkında cumhurbaşkanına hakaretten dava açılmasını istediler. Hızla bir soruşturma da açıldı. Erdoğan da geri kalmadı. O da bir hakaret davası açtı.
Durum esasen trajikomik. Bununla beraber, derin bir zihniyet meselesinin de göstergesi aslında.
Tuncay Özkan pek terbiyeli bir zat değildir. Bir dönem sahibi olduğu televizyondan ben dahil çok gazeteciye, küfür yağdırdığını, “şerefsiz”, “alçak” kelimelerini diline pelesenk ettiğini biliriz. Özkan terbiye eksikliğini bir kez daha dışa vurmuş.
Eleştiri, hatta ağır eleştiri demokratik düzenlerin ruhunu oluşturur. Peki, demokratik kültür yerinde yeller esiyorsa! İşte o zaman, örneğin, züppe kelimesinden suç üretmeye kalkılırsa, objektifi, o sözü söyleyene değil, sözden suç çıkarmaya çalışana çevirmek gerekir.
Zira zihniyet sorunu burada başlar.
AK Partili siyasetçi, bakan ve sözcülerin “hakaret suçudur bu” deme yarışa girmeleri, kendilerini öğretmenlerine göstermek için heyecanla ellerini sallayan ilkokul çocukları görüntüsü vermeleri siyasi bir varoluş kültürüyle ilgilidir. Biat, sadakat, bahşiş, nimet, ihsan halkalarından oluşan bir zinciri andıran bu kültür, dalkavukluğun ekonomi politiğine, siyasi getirilerine, velhasıl kendi başına nasıl bir değer haline geldiğine işaret eder. Değerin zihniyete dair kökleri otoriterliği ideal, tahammülsüzlüğü adap kılar.
Velhasıl, mesele sadece eleştirilemez mevkiler, makamlar ve onların dağıttığı nemalarla çalışan bir sistem değildir, mesele aynı zamanda bu işleyişin benimsenmesi, içselleştirilmesi, biteviye yeniden üretilmesidir.
Tahammül, etkileşim böyle yok olur, eleştiri ile hakaret arasındaki fark böyle ortadan kalkar.
Özkan meselesi söz konusu olan bir Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olduğu için çok ses getirdi.
Oysa buna benzer ne çok hadise yaşıyoruz. Geçenlerde bir sokak röportajında Erdoğan’ı eleştirdiği için, “hakaret ediyorsun” diye gözaltına alınan Dilara örneğin….
Bu zihniyetin kodlaşmış hali, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı taşıyan bir otoriterlik tipidir.
Bir yıl öncesinden şu gazete haberi bunun göstergesi: “Erdoğan’ın ilk kez cumhurbaşkanı seçildiği 2014’ten bu yana cumhurbaşkanına hakaretten açılan soruşturma sayısı 194 bin 142, açılan dava sayısı 44 bin 675 oldu. Adalet Bakanlığı verilerine göre 2014’te 18 yaş altındaki yalnızca bir çocuk hakkında dava açılırken bu sayı 2021’de 305’e yükseldi. Çocukların 101’i 12-14, 204’ü 15-17 yaş arasında…”
Son rakamları bilmiyorum, muhtemelen katlanarak artıyordur.
Dalkavuklar sık yazar, cumhurbaşkanına hakaret suçu Avrupa’da da var diye.
Var ama açılan soruşturma veya dava neredeyse yok.
Bizdeki, sus, eleştirme düzeni bu…
Bu sözleri Tuncay Özkan hadisesi üzerinden söylemek zorunda kalmak da pek hazin…