Yerel seçimin en önemli siyasal sonucu 22 yıllık ulusal ve yerel iktidar ağırlığını sürdüren Ak Parti’nin ilk kez radikal biçimde oy kaybetmesi, CHP’nin ise radikal oy sıçramasıydı.
Yerel seçimin hemen ardından siyaset biraz köpürmüş, iktidar anayasa değişikliğini gündemde tutmaya çalışırken, CHP yerel seçim başarısı ve normalleşme çağrısıyla gündemde öne çıkmıştı. Arada erken seçim lafları dolaşsa da siyasi zeminde şimdi ortalık biraz daha alışkın olduğumuz ritmine dönmüş görünüyor. Önümüzdeki dört yıllık seçimsiz dönemin siyasi zemini şekillendirecek dinamikleri neler olacak sorusuna cevap arama egzersizlerinin zamanıdır.
Yeni anayasa gündeme gelecek mi? Cumhur İttifakı’nda sorun çıkar mı? CHP yükselişini sürdürecek ya da koruyacak mı? Muhafazakâr seçmen ya da Ak Parti seçmeninin CHP’ye bakışında dönüşüm yaşanacak mı? CHP ve Ak Parti iç değişimlerini başaracaklar mı? Ve benzeri birçok soru güncel siyasetle meşgul olanların gündemini oluşturuyor.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan
Erken seçim şimdilik uzak ihtimal
Seçim başarısının ardından muhalif kamuoyunda erken seçim gerekliliği ve talebi dillendirilmeye başlandı. Erken seçim kararı, cumhurbaşkanı veya Meclis tarafından alınabiliyor. Meclis’te erken seçim kararı almak için en az 360 milletvekilinin desteği gerek. Muhalefetin Meclis’te erken seçim kararı çıkarmaya yetecek sayısal gücü yok.
Şu anda TBMM’deki dağılım Cumhur İttifakı 323, diğer tüm muhalefet partileri toplamı 263, bağımsız 7, boş 7 şeklinde. Bu tabloda muhalefet seçim kararı alamıyor. Zaman zaman dillendirildiği gibi Cumhur İttifakı dağılır ve 50 milletvekiliyle MHP erken seçim istese bile sayısal olarak Ak Parti oluru olmadan erken seçim kararının Meclis’ten çıkma imkânı yok. Öte yandan Cumhur İttifakı’nda sorun çıkar ve dağılırsa Erdoğan iktidarı Meclis’te yasa yapma imkanını kaybedeceği, bütçesi onaylanmayacağı için erken seçime mecbur kalabilir.
Cumhurbaşkanının erken seçim isteme olasılığı ise yok gibi. Erdoğan’ın şimdiye kadar tanık olduğumuz siyaset tarzına bakıldığında son dakikaya kadar herhangi bir yetkiden vazgeçmesini beklemek gerçekçi değil.
Ancak Meclis’te CHP’nin de onay vereceği bir anayasa değişikliği ardından erken seçim gündeme gelebilir. Bu olasılık da kısa vadede son derece düşük görünüyor.
Erdoğan ve Cumhur İttifakı ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli
Ülkenin gidişatını hâlâ Cumhur İttifakı belirliyor
CHP oy sıçraması yapmış olsa da gidişatın kontrolü Erdoğan’da. Öncelikli mesele doğal olarak ekonomik krizi kontrol altına alabilmek. Mehmet Şimşek politikalarıyla krizin finansal boyutlarında iyileşme olduğu söyleniyor. Fakat üretim, yatırım boyutlarında henüz hiçbir iyileşme yok, olması da mümkün görünmüyor. Baskılanan kurlar ile sıcak para gelişi ve cari açık yönetiliyor gibi görünse de hane halkının geçimine ve işsizliğe çare ufukta yok henüz.
İktidarın genel seçim başarısıyla yakaladığı fırsat ve aslında asıl gündemi, cumhurbaşkanlığı sisteminin yapısal dönüşümünü tamamlayabilmek. Dört yıllık seçimsiz dönemde Cumhur İttifakı sistemin yapı taşlarını tamamlamaya çalışacak. Bir bakıma 2028 genel seçimlerinde olası bir iktidar değişikliğinde bile parlamenter sisteme dönmek kolay olmayacak. Nitekim Maarif Modeli denen yeni yaklaşımla eğitim sistemi gerici ve yapısal hamlelerle tümüyle değiştiriliyor. Kadınların soy ismi kullanma hakları konusunda denenen hamle de benzer biçimde ahlakçı ve güvenlikçi bir sistemi tamamlama hamleleri olarak okunabilir. Benzer hamleleri önümüzdeki dönemde diğer alanlarda da daha fazla yaşayacağız.
İktidarın sistemi ve gidişatı belirleyeceği üçüncü hamlesi güvenlik politikalarında olacak. MHP’nin de arzusu ve desteğiyle muhalif siyasetleri kontrol etmek, özgürlük ve siyaset alanlarını kısıtlamak, askeri ve polisiye kasları daha da güçlendirmek devletin önceliği olacak.
Dünyanın gidişatı, küresel bölüşüm kavgasının yeni alan ve cepheleri gibi dış dinamiklerin de ürettiği risklere yaslanarak iktidarın daha da baskıcı politika ve düzenlemelere yönelmesi beklenebilir.
Bu sürecin içinde anayasa değişikliği sürekli gündemde tutulsa da gerçekte bu konudaki ilerleme CHP’ye bağlı. İktidar anayasa değişikliğini iki nedenden arzuluyor. Birincisi yeni sistemin inşasını tamamlamak, ikincisi de Erdoğan iktidarının bir biçimde sürmesini sağlayacak düzenlemeleri yapabilmek. Dönem sınırı ve kazanmak için yüzde 50 artı 1 kuralının değiştirilmesi. CHP’nin bugünkü pozisyonuyla bu değişikliklere katılması mümkün görünmüyor.
Normalleşme, büyük uzlaşma, büyük koalisyon gibi olasılıklar düşük ihtimal
Gidişat konusunda gerçekten hikâyeyi değiştirecek olan, siyasi zeminde zihni ambargoların aşılması olur.
Ama mümkün mü?
CHP yerel seçimlerin ardından önemli bir normalleşme hamlesi yaptı. Aslında normal bir siyasi zeminde olması gereken ama olamayan siyasi aktörler arası diyalog ve müzakere sürecini açmak istedi. Kendi örgütünde de seçmen tabanında da “Erdoğan’a -sisteme-rejime meşruiyet” kazandırıyor olduğu yönündeki itirazlara karşın Özgür Özel “müzakere ve mücadele” diye kodladığı niyet beyanına ve çabalarına devam etti.
Bu türden değişimlerin önünde üç eşik olduğunu gördük bir kez daha. Birincisi Erdoğan iktidarının gerçekten normalleşme isteyip istemediği. İkincisi iktidar yandaşlığı ve karşıtlığı kutuplaşmasının derinliğinin, yoğunluğunun ve zihni ambargolarının yumuşayıp yumuşamadığı. Üçüncüsü siyasi aktörlerde, ittifaklarda değişimin yaşanıp yaşanmayacağı.
Şimdiye dek tanıklık ettiğimiz Erdoğan siyaset tarzıyla uzlaşma süreçlerinin oluşabilmesi mümkün görünmüyor. Erdoğan şimdiye dek rakipleriyle “bilek bükme oyunu” oynadı hep. Uzlaşma, açılım, işbirliği olarak gözlenen süreçler hep Erdoğan’ın yönettiği, biçimlediği, bir noktadan sonra da o aktörü ya kendine benzetip içine alarak ya da yok ederek yürüdüğü süreçler oldu.
Bu süreçlerin bir başka dinamiği devleti, düzeni değiştirmek arzusuydu. Bir bakıma işbirlikleri sisteme itirazdan beslendi, toplumsal destek sisteme muhalefet ve itirazdan kazanıldı. Bugün Erdoğan sistemin kendisi ya da sistem Erdoğan’la beraber yeniden şekilleniyor. Erdoğan’ın da sistemin de sol fikriyata, özgürlüklere, hukukun üstünlüğü ve demokrasiyle fikri ve psikolojik bir meselesi var.
Erdoğan tüm handikaplarına, sıkışmışlıklarına, mecburiyetlerine karşın bugünkü zihni koalisyon ortaklarıyla işbirliğini CHP ile işbirliğine tercih edecektir. Normalleşme süreçlerine katılımı, desteği ancak iktidar ortaklarıyla handikaplarını yönetmeye yaradığı sürece mümkün olacaktır. Bu nedenle ne büyük uzlaşma ne normalleşme gerçek manada gündemde olacaktır.
Genel Başkan Özgür Özel CHP seçmeniyle
Millet İttifakı’nın dağılmış olması, İyi Parti’nin bir varoluş krizine saplanmış olması, muhafazakâr seçmene hitap eden Saadet, Deva, Gelecek partilerinin toplumsal destek konusunda hedefledikleri çizgiye ulaşamamış olmalarının ve seçim yenilgisinin de psikolojisiyle son derece edilgen bir pozisyona sıkışmış olmaları, örgütsel dokularının benzerliği gibi birçok nedenle iktidar Meclis’te büyük sağ koalisyonu zorlamayı tercih edecektir. Seçmen bazında değilse de aktör ve milletvekilleri bazında bu mümkündür de.
Bu imkânı zorlamadan CHP ile işbirliği, anayasa değişikliği, hele büyük koalisyon gibi uçuk ihtimaller mümkün görünmüyor. Yine de ve belki anayasa değişikliği ve erken seçim ancak 2026 sonlarında ve 2027 yılında gerçekten gündem olabilir.
Ak Parti ve CHP ve dahi diğerlerinde örgütsel ve siyasal dönüşüm olabilir mi?
Bu demektir ki önümüzdeki dönemde siyasi zemini etkileyecek asıl dinamik partilerin örgütsel değişimi başarıp başaramayacakları olacak. Çünkü bu değişimi yaşamadan seçmenle, toplumla ilişkilerindeki değişim sınırlı kalıyor.
Ekonomik krizin harareti siyasal kutuplaşmanın, kimliklere sıkışmanın hararetinin önüne geçiyor olsa da sayısal değişim henüz sınırlı. Karşı tarafa olan negatif duyguların gücü nedeniyle henüz kutuplaşmanın aşıldığını söylemek mümkün değil. Yine de seçmende bekleyiş ve arayış diri.
Seçimlerden bu yana dört ay geçtiği ve tüm yayınlanmış anketlerde CHP’nin yerel seçimdeki oy oranını koruduğu görüldüğüne göre yerel seçim sayısal tablosunun arızi bir durum değil kalıcı bir duruma işaret ettiğini söyleyebiliriz. Ama bugünkü sayısal durum iktidar değişikliğinin mutlaka yaşanacağına da işaret etmiyor henüz. İktidar değişikliğini ima edecek değişim partilerin kendilerini ve seçmenle ilişkilerini yeni durum içinde nasıl yenileyebileceklerine bağlı.
Ak Parti’nin ittifak ya da işbirlikleri dışında tekrar yeni bir siyaset üretmek, yenilenmek niyet ve arzuları düşük. Uzun süreden beri Ak Parti Erdoğan’ın bir aracı haline dönüşmüş, yeni insanlardan, yeni meselelerden beslenme özelliğini kaybetmiş durumda. Daha önemlisi sisteme ve devlete muhalefetten uzaklaşmış, kendisi sistemin ve devletin merkezi olmuş durumda.
Öte yandan CHP’nin yerel seçim başarısı kendisini dönüştürmek yolunda bir fırsat alanı açıyor. CHP ve yerel adayları kurumsal ittifak siyaseti yerine meseleler ve seçmen etrafında yeni bir ittifak arayışını hayata geçirdi ve başarılı oldu. Şimdi tüzük kurultayına hazırlanıyor. Tüzük kurultayı gerçek bir değişimin ve parti içi demokrasinin yolunu açar mı, örgütsel doku yeni üyelere, fikirlere açık hale gelir mi henüz bilmiyoruz. Yerel yönetimlerde üretilecek yeni başarı hikayeleri, örgütsel enerjinin demokratikleşerek çoğalması sağlanabilirse muhafazakâr seçmendeki temkinli CHP bakışının kırılması da genel toplumsal destekte sıçrama da ihtimal dahilinde.
Seçim kutlamaları
Yine de CHP’nin çok hızlı bir değişim, dönüşüm süreci geçireceğini öngörebilmek mümkün değil. Toplumsal dip dalgalara baktığımızda muhafazakarların yanı sıra sekülerlerde de değişim niyet ve çabası gözlense bile henüz bu dinamiklerin kalıcı biçimde değiştiğini söylemek zor. Bu taban psikolojisi nedeniyle CHP’nin de handikapları ve eşikleri var.
Hatem Ete’nin tespitiyle, “Erdoğan ve Özel’in karşılaştıkları dirençleri yönetmek yerine statükonun devamına razı olmalarında siyasal takvimin etkili olduğu söylenebilir. Normal zamanında yapıldığı takdirde, seçimlere henüz dört yıl var. Aktörler bugünkü siyasi koordinatlarını muhafaza ederek seçimlerdeki hedeflerine varamayacaklarının farkındalar, ancak önümüzdeki en azından 1-1.5 yılı mevcut statükonun sağladığı konfor içerisinde geçirme ihtiyacı duyuyorlar.” (https://www.perspektif.online/31-mart-sonrasi-yeni-siyasal-eksen/)
Bu analizler esas itibarıyla siyasetin aktörleri ve güncelin çerçevesine yaslanan analizler. Halbuki ülkenin tüm sistemlerinde sorunları var. Ekonomik kriz yalnızca enflasyon ve kurlardan ibaret değil. Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü meselelerinde de dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir kriz yaşanıyor. Toplumun tüm kesimleri endişeli, afallamış durumda. Ama hiç kimse geleceğin nasıl olması gerektiğini bilmiyor.
Tüm bu dertleri aşabilmenin yolu siyaset, bunun yolu da siyasetin ve siyasi aktörlerin değişebilmesi, dönüşebilmesi. Güncelin şehvetiyle gözlerden kaçırılıyor olsa da toplumda ve hayatta dip dalgalarda bir şeyler değişiyor, dönüşüyor.
Cevabı siyasetçiler arayacak ve bulacak. Toplumun ihtiyaç ve taleplerini anlayabilmek, çözümler üretebilmek için bilimden, yeni insanlardan beslenmenin yolunu bulabilirlerse elbette.