Cumhurbaşkanı Erdoğan Sakarya’da halka hitap ediyor: “Ne Batılı güçler ne de BM Güvenlik Konseyi İsrail’in vahşetini engelleyecek işe yarar bir çaba göstermedi. Tam 140 gündür İsrail’in işlediği insanlık suçlarını sadece seyrediyorlar. Öyle ki BM Güvenlik Konseyi, İsrail’e acil ateşkes çağrıyı yapmıyor, yapamıyor.”
Biraz eksik ama genel olarak doğru sözler.
Eğer Batı’nın gösteremediği çabayı Türkiye ve Türkiye’nin üyesi olduğu İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) veya Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) göstermiş olsaydı sözleri daha da doğru olacaktı. Yahut da bırakın teşkilatları Türkiye dahil herhangi bir İslam ülkesi İsrail’le ticareti kesseydi, diplomatik ilişki seviyesini en azından bir ölçüde geriletebilseydi yahut da küresel bir diplomasi hamlesi başlatabilseydi Cumhurbaşkanı’nın tespitleri çok daha doğru olurdu.
Hala en önemli tepkileri vatandaşıyla ve hükümetleriyle Batı ülkeleri gösterse de Erdoğan haklıdır; yaptıkları yine de “işe yarar” değildir. En nihayet, İsrail’i durdurmak için ABD’yi etkilemek gerekiyor ve buna da kimsenin gücü yetmiyor.
Ancak…
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye’nin; genel olarak da İslam dünyasının elinde İsrail’e karşı ve Filistin’in yanında olmak adına “işe yarar” bir imkan var. Hem de bir yandan “işe yaramaz” Batı’yı ve “etkisiz” BM’yi aynı anda ikame edecek bir imkan… Bilindiği gibi İsrail, BM’ye bağlı UNRWAisimli çok önemli bir teşkilatı, binlerce çalışanından sadece yedi sekiz tanesi Hamas’la ilişkili olduğu gerekçesiyle çalışamaz hale getirdi. İsrail’e destek veren bazı batılı ülkeler de bu bahaneyle UNRWA’ya verdikleri yıllık fonları askıya aldılar. Kısa adıyla UNRWA, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’dır. İsrail’in 75 yıldır canını en çok sıkan ve düzenli raporlarıyla bu ülkeye dünyanın gözünde işgalci yaftası yapıştıran saygın bir kuruluştur. Sadece Gazze’de değil bütün bölgede Filistinli mültecilerin hayat damarıdır.
İsrail UNRWA’yı yok etmek istiyor. Nitekim İsrail Başbakanı Netanyahu, birkaç gün önce kabinesine sunduğu “Savaş Sonrası Planı”nda da açık açık UNRWA’nın kapatılması ve yerine başka uluslararası yardım gruplarının kurulması çağrısında bulunuyor. İsrail için UNRWA’nın varlığı bu kadar önemli ve mutlaka ortadan kaldırılması gerekiyor. İsrail’in 75 yıldır süren işgal politikalarının hukuksuz olduğunu ve mülteci yarattığını bir tek UNRWA “düzenli“ olarak kayda geçiriyor. Bir nevi Filistin sorununun hem tarihi hafızası, hem de aktüel kayıt defteridir. UNRWA Genel Komiseri Philippe Lazzarini, “Bu, uzun vadeli siyasi bir hedef çünkü kuruluş ortadan kalkarsa; İsrail, Filistinli mültecilerin statüsünün ve böylece geri dönme haklarının da ortadan kalkacağına inanıyor” diyor.
UNRWA’nın büyük bölümü ABD ve birkaç Avrupa ülkesi tarafından karşılanan ve son iddialar üzerine askıya alınan fonlarının miktarı en fazla 500-600 milyon Dolar’dır. Bütün yıllık bütçesi de zaten 1,2 milyar Dolar civarında... Suudi Arabistan, Türkiye, Malezya, Endonezya gibi ülkeler de fona destek sağlıyor ama ABD ve Avrupa ülkeleriyle kıyaslanamayacak kadar küçük miktarlarda.
Bugünlerde başka bir sorun daha var…. ABD ve Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğu büyük destekçiler ödemelerini askıya aldıklarını açıkladığı için ve bunu propaganda aracı olarak kullanan İsrail’in saldırıları yardım ekiplerine sıklaştığı için artık Gazzeliler’in büyük çoğunluğuna insani destek ulaştırılamıyor. Kuzey bölgesine en son 23 Ocak’ta yardım teslim edilebildi.
Bu arada 7 Ekim’den bugüne tam 156 UNRWA çalışanı Gazze halkına yardıma koyarken İsrail saldırılarında hayatını kaybetti. Böylesine inanılmaz zor şartlarda çalışıyorlar.
Şimdi… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batı ve BM’ye tepkisi ortadayken, İsrail’in de UNRWA’dan kurtulma iradesi belliyken; bu örgütün kesilen fonları için hemen İslam dünyasında bir diplomasi başlatmak ve eksik parayı, hatta daha fazlasını tedarik etmek zamanıdır. Erdoğan’ın bu coğrafya üzerindeki -Suud, Katar, BAE, Ürdün vb.- etkinliğini göstermesi ve “işe yarar” bir hamle için kolları sıvaması lazımdır. Böylelikle savaşın başından beri -Mısır ve Katar’ın zaruri girişimleri hariç- sürece dahil olamayan İslam dünyası seyirci olmaktan çıkıp, sahaya çıkma imkanı bulacaktır. Eksik kalan miktar kolaylıkla toparlanır, toparlanmazsa tek başına Türkiye bile ekonomik krize rağmen sorunu yönetebilecek kapasiteye sahiptir.
Bu fırsat kaçmasın ve Türkiye dahil bütün İslam dünyasını hedef alan“Sadece söz ve hamaset var, iş yok” eleştirileri boşa çıkarılsın. Gayet tabii asıl önemli husus şu… Filistin meselesinin 75 yıllık tarihinde ve Gazze saldırılarının son bir yılında büyük ölçüde ABD ve Avrupa fonlarıyla ayakta duran mülteciler, bugün en hayati ihtiyaç anında İslam dünyası tarafından ortada bırakılmasın…